a
Ana SayfaLâsiyyemat73. Bu güzel, hoş, süslü ve nurlu masnuatın Sâniinin, mücerred ve manevi cemalinin…

73. Bu güzel, hoş, süslü ve nurlu masnuatın Sâniinin, mücerred ve manevi cemalinin…

Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

وكذا  ve keza  لصانع هذه المصنوعات الجميلات الملِيحَات المزينات المنورات  bu güzel, hoş, süslü ve nurlu masnuatın Sânii için vardır  محاسنُ جمالٍ مجرد معنوي  mücerred ve manevi cemalinin güzellikleri  بلا مِثْل  eşsiz…

Ve keza, bu güzel, hoş, süslü ve nurlu masnuatın Sâniinin, mücerred ve manevi cemalinin eşsiz güzellikleri vardır. 

وله  ve onun için vardır  لطائف حُسن مخفي  gizli hüsnünün latifeleri  يليق به  kendisine yaraşır  بلا نظير  benzersiz…

Ve onun -kendisine yaraşır ve benzersiz olan- gizli hüsnünün latifeleri vardır. 

بل في كل اسم من أسمائه  hatta isimlerinden her bir isimde vardır  كنوز مخفية  gizli hazineler  من جلوات  cilvelerinden  ذلك الحسن المنـزه والجمال المجرد  şu hüsn-ü münezzehin ve cemâl-i mücerredin.

Hatta isimlerinden her bir isimde, şu hüsn-ü münezzehin ve cemâl-i mücerredin cilvelerinden gizli hazineler vardır. 

نعم  evet  أين عقولُنا  akıllarımız nerede  وأين فهمُ جمالِ مَن  o zatın cemalini fehmetmek nerede  مِن بعض مراياه الكثيفةِ  onun bazı kesif aynalarındandır  وجهُ الأرض المتجددة  (muahhar mübteda olduğundan merfu) yenilenen yeryüzü…

Evet, akıllarımız nerede, yenilenen yeryüzü onun bazı kesif aynalarından olan zatın cemalini fehmetmek nerede? 

التي  o yeryüzü ki  تُظهر وتصف لنا  bize gösteriyor ve vasfediyor  في كل عصر  her asırda  بل في كل فصل  hatta her mevsimde  بل في كل وقت  hatta her vakitte  ظِلالَ جلوات ذلك الجمال الدائمِ التجلي  dâimü’t-tecelli olan (devamlı tecelli eden) şu cemalin cilvelerinin gölgelerini  مع تفاني المرايا  aynaların yok olmasına rağmen  وسَيَّالية المظاهر  ve mazharların akıp gitmesine rağmen.  

O yeryüzü ki her asırda hatta her mevsimde hatta her vakitte -aynaların yok olmasına ve mazharların akıp gitmesine rağmen- dâimü’t-tecelli olan şu cemalin cilvelerinin gölgelerini bize gösteriyor ve vasfediyor.

ومِن بعض أزاهيره ونقشه  ve bir kısım çiçeklerinden ve nakşındandır  الربيع  bahar.

Ve yine bahar (cemalini fehmetmekten âciz kaldığımız bu zatın) bir kısım çiçeklerinden ve nakşındandır.

ثم إنه  sonra şu ki  من الحقائق المستمرة الثابتة  daimî ve sabit hakikatlerdendir  أن كلَّ ذي جمال فائقٍ  her cemal-i faik (fevkalade güzellik) sahibi  يُحب أن يشاهد جمالَه  cemalini müşahede etmeyi sever  بنظره  kendi nazarıyla  وبنظر غيره  ve gayrının (kendinden başkasının) nazarıyla.

Sonra daimî ve sabit hakikatlerdendir ki her cemal-i faik sahibi, kendi nazarıyla ve gayrının nazarıyla cemalini müşahede etmeyi sever. 

وينظر إلى محاسنه  ve mehasinine (güzelliklerine) bakar  بالذات  bizzat  وبالواسطة  ve bir vasıta ile.

Ve mehasinine bizzat ve bir vasıta ile bakar. 

ويشتاق إلى مرآةٍ  ve bir aynayı arzular  فيها جلوة جماله المحبوب  onda sevilen cemalinin cilvesi vardır.

Ve kendisinde sevilen cemalinin cilvesi olan bir aynayı arzular.

والى مشتاقٍ  ve bir müştakı (arzular)  فيه مقاييس درجات حُسنه المرغوب  onda mergub olan hüsnünün derecelerinin ölçüleri vardır.

Ve kendisinde mergub olan hüsnünün derecelerinin ölçüleri olan bir müştakı arzular.

فالحُسن والجمال  çünkü hüsün ve cemal  يقتضيان الشهود والإشهاد  görmeyi ve başkasını şahit tutmayı iktiza ederler.  

Çünkü hüsün ve cemal görmeyi ve başkasını şahit tutmayı iktiza ederler.

وهما  o ikisi de (görmek ve başkasını şahit tutmak) يقتضيان وجود مستحسنين  müstehsinlerin (beğenenlerin) vücudunu iktiza ederler  متنـزهين في مناظرهما  o hüsün ve cemalin manzaralarında tenezzüh eden (gezen)  ووجودَ مشتاقين  ve müştakların vücudunu (iktiza ederler)  متحيرين في لطائفهما  o hüsün ve cemalin güzelliklerinde mütehayyir olan.

O ikisi de o hüsün ve cemalin manzaralarında tenezzüh eden müstehsinlerin ve yine o hüsün ve cemalin güzelliklerinde mütehayyir olan müştakların vücudunu iktiza ederler.

ثم  bununla beraber  لأن الجمالَ سرمديٌّ  cemal ebedî olduğu için  يقتضي أبديةَ المستحسِن المتحيّر  mütehayyir müstehsinlerin ebediyetini iktiza eder.

Bununla beraber, cemal ebedî olduğu için mütehayyir müstehsinlerin ebediyetini iktiza eder.

إذ  çünkü  الجمال الدائم الكامل  daimî ve kâmil bir cemal  لايرضى بالمشتاق الزائل الآفل  zail ve geçici bir müştaka razı olmaz.

Çünkü daimî ve kâmil bir cemal zail ve geçici bir müştaka razı olmaz.    

إذ  zira  بسرِّ أنّ الشخصَ المقيّد بنفسه  nefsiyle mukayyed olan bir şahsın olması sırrıyla  له نوع عداوة  onun bir çeşit düşmanlığı vardır  لما  o şeye  لايصل إليه فهمُهُ أو يدُهُ  fehmi veya eli ona ulaşamıyor  ولمن يردّه  ve onu geri çeviren kimseye  أو يطْرُده من دائرة حضوره  veya onu daire-i huzurundan kovan kimseye…

Zira nefsiyle mukayyed olan bir şahsın, fehminin veya elinin ulaşamadığı şeye ve onu geri çeviren veya onu daire-i huzurundan kovan kimseye bir çeşit düşmanlığının olması sırrıyla…

فيحتمل حينئذ  o vakit ihtimal verir  أن يقابِل  mukabele etmeye  هذا الشخصُ  bu şahıs  ذلك الجمالَ  şu cemale  الذي  o cemal ki  يستحق أن يقابَل بمحبة بلا نهاية  nihayetsiz bir muhabbet ile mukabele edilmeyi hak eder  بشوق بلا غاية واستحسانٍ بلا حد  sonsuz bir şevk ve hadsiz bir beğenme ile (mukabele edilmeyi hak eder)  بعداوة وحِقْدٍ وإنكار  düşmanlık, kin ve inkâr ile (mukabele etmeye ihtimal verir.)

O vakit bu şahıs, nihayetsiz bir muhabbetle, sonsuz bir şevk ve hadsiz bir beğenme ile mukabele edilmeyi hak eden şu cemale; düşmanlık, kin ve inkâr ile mukabele etmeye ihtimal verir.

الحاصل  elhasıl  إن هذا العالمَ  şüphesiz bu âlem  كما يستلزم صانعَه بالقطع واليقين  nasıl ki Sâniini kesinlikle ve yakîn ile istilzam ediyor  كذلك  aynen bunun gibi  يستلزم صانعُهُ الآخرةَ بلا شك ولا ريب  Sânii ahireti şeksiz ve şüphesiz istilzam ediyor.

Elhasıl: Şüphesiz nasıl ki bu âlem Sâniini kesinlikle ve yakîn ile istilzam ediyor. Aynen bunun gibi, Sânii de ahireti şeksiz ve şüphesiz istilzam ediyor.

İzah: Tercümesini yaptığımız bu metni hakkıyla şerh etmeye kalsak en az 100 sayfa yazmamız gerekir. Böyle metinler karşısında ben iki arada bir derede kalıyorum. Şöyle ki:

Şerhi çok uzatıp hakkını vermeye kalksam eserin kırık meal usulüyle tercümesi bitmeyecek. Yok, şerhi kısa kesip hakkını vermesem bu sefer de mesele açılmayacak…

Kırık meal usulüyle tercüme benim için daha önemli olduğu için böyle metinlerde şerhi kısa kesip sadece bir pencere açmakla yetiniyorum.

Burada zikri geçen hakikatin kısa bir mütalaasını daha önce yapmıştık. Üstadımız o makamda şöyle demişti:

وكذا له محاسنُ جمالٍ معنوي بلا مِثْل وله لطائفُ حُسن مَخفيّ بلا نظير تقتضي الشهودَ لحُسنه بنفسه في مرآة والإشهادَ لغيره والإراءةَ بوجود مستحسِنين متنـزِّهين ومشتاقين متحيرين بل دوامِ وجودهم إذ الجمال الدائم لايرضى بالمشتاق الزائل

Ve keza, o sultanın manevi cemalinin emsalsiz güzellikleri ve gizli hüsnünün benzersiz latifeleri varsa, (evvela) bir aynada bizzat hüsnünü görmeyi, (sonra) başkasını şahit tutmayı ve göstermeyi iktiza eder. (Bu da) tenezzüh eden beğenicilerin ve mütehayyir müştakların vücuduyla hatta vücutlarının devamıyla (mümkün olur). Çünkü daimî bir cemal zail bir müştaka razı olmaz. 

O makamda yaptığımız mütalaayı burada tekrar edelim:

BİRİNCİ BASAMAK: KÂİNATTA GÖZÜKEN GÜZELLİK

Şu âlemdeki her varlık -zerreden şemse kadar- nihayet derecede güzeldir.

– Rengârenk boyanmış kuşlar güzeldir; tavus kuşu başka bir güzeldir.

– Ağacın çiçek, yaprak ve meyveleri güzeldir; ağaç başka bir güzeldir.

– Denizin dibindeki balıklar güzeldir; mercanlar başka bir güzeldir.

– Yağmur damlaları güzeldir; kar taneleri başka bir güzeldir.

– Güneşin doğuşu güzeldir; batışı başka bir güzeldir.

– Yaz güzeldir; kış başka bir güzeldir.

– Bahar güzeldir; baharda açan çiçekler daha başka bir güzeldir.

Hülasa: Her şey güzeldir. Her varlık vücuduyla güzeldir, suretiyle güzeldir, rengiyle güzeldir, elbisesiyle güzeldir, aza ve cihazlarıyla güzeldir, güzeldir de güzeldir.

Kimin ki gözü var ve aklı ola, elbette bu güzelliği görüp tasdik ede!..

İKİNCİ BASAMAK: BU GÜZELLİĞİN SAHİBİ KİMDİR?

— Acaba bu güzelliğin sahibi kimdir?

— Bu güzellik nereden gelmektedir?

— Varlıkları bu kadar güzel kim yaratmıştır?

Bu güzellik Allahu Teâlâ’nın güzelliğinden gelmektedir ve O’nun cemalinin milyonlar perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir. Zira güzellik güzelden gelir, mükemmellik kemalden gelir; ihsan cömertlikten ve servet zenginlikten gelir.

Bu âlem bütün güzelliğiyle Cenab-ı Hakk’ın nihayetsiz cemaline işaret eder. Göz önüne serilmiş olan şu güzel ve süslü mevcudat, ışık güneşi bildirdiği gibi, misilsiz manevi bir cemalin güzelliğini bildirir.

Evet, bu âlem bütün güzelliği ile Cenab-ı Hakk’ın güzelliğine işaret eder ve O’nun misilsiz ve ebedî cemalini ispat eder. Lakin bizler şu kâsır fehmimizle Allah’ın bu mücerred manevi cemalini hakkıyla idrak edemeyiz; bundan âciziz. Ancak imanla kabul eder ve âlem aynalarında seyirle keyif ederiz. Ve biliriz ki: Bu sath-ı arz her asırda, her mevsimde, her vakitte, daima tecelli etmekte olan o cilvelerin gölgelerini teşhir, tavsif, ilan ve izhar eder. Bununla da müştak seyircileri seyre davet eder.

ÜÇÜNCÜ BASAMAK: CEMİL İSMİNİN AHİRETİ GEREKTİRMESİ

Bu makamda sorumuz şu:

— Cemal sahibi zat ne ister?

Elcevab: Kendi cemalini görmek ve göstermek ister. Bir güzelin aynaya bakması ve güzelliğini göstermek için süslenmesi bu sırdan ileri gelmektedir.

— Peki, cemal sahibi zat ebedî ve baki ise ne ister?

Elcevab: Ebedî bir şekilde gözükmek ve daimî bir şekilde tezahür etmek ister.

— Peki, ebedî bir şekilde gözükmek için ne gerekir?

Elcevab: İki şey gerekir:

1. Cemalinin gözükeceği memleketin ebedî olması.

2. Müştak seyircilerin baki olması.

Ebedî bir cemal fâni bir tecelliye ve fâni seyircilere razı olmaz. Tecelli etmek için baki bir memleket istediği gibi, cemalini seyredecek baki seyirciler de ister. Zira seyirci olmazsa cemalinin tezahürünün bir manası olmaz.

Şimdi bu dünyaya bakıyoruz: Bu dünya fâni olduğu gibi, içindeki seyirciler de fânidir. Dünya o baki cemalin tezahürüne ne hakkıyla mahal olabilmekte, ne de müştak seyirciler şu kısa ömürde o cemali hakkıyla görebilmektedir. Bu durumda, bu cemalin gözükeceği baki ve daimî bir memleket ve misilsiz cemali seyredecek baki seyirciler lazımdır. Bu da ahireti iktiza eder.

Şimdi, bu delilde öğrendiklerimizi maddeleyelim. Bu sayede daha net anlaşılacaktır:

1. Bu âlemde gözümüzle görüyoruz ki nihayetsiz bir güzellik vardır. Her bir eşya âdeta antika bir sanat eseri olup, bu güzelliği kendinde göstermektedir.

2. Güzelliğin güzelden ve mükemmelliğin kemalden gelmesi sırrınca, şu göz önündeki güzellik, perde arkasında bir Cemil-i Bâki’yi gösterir ve O’nun vücudunu ispat eder.

3. Her cemal sahibi cemalini göstermek ister. Eğer cemali ebedî ise ebedî görünmek ister. Madem Cenab-ı Hakk’ın cemali ebedîdir, o hâlde ebedî bir şekilde görünmek isteyecektir. Ebedî görünmek için de ebedî ve daimî bir memleket lazımdır. Orası da ahirettir.

4. Ebedî bir cemal elbette bu cemali seyredecek müştak seyircilerin de ebedî ve baki olmasını ister. Zira ebedî bir cemal fâni bir seyirciye razı olamaz. Baki seyircilerin lüzumu da ahireti iktiza eder.

5. Her cemal sahibi kendi cemalini göstermek istediği gibi, kendisi de bizzat o cemali görmek ister. Bu sırdan dolayı, Allahu Teâlâ da kendi cemalini görmek isteyecektir. Madem cemali bakidir, o hâlde bu cemali baki bir şekilde görmek isteyecektir. Bunun için de baki bir memleket lazımdır. Orası da ancak ahirettir.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin