111. Şüphesiz haşir meselesi üzerinde ittifak ettikleri bir meseledir…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
الحاصل elhasıl إن مسألةَ الحشر şüphesiz haşir meselesi مسألةٌ bir meseledir قد اتَّفق عليها üzerinde ittifak etmiş.
Elhasıl: Şüphesiz haşir meselesi, üzerinde ittifak ettikleri bir meseledir.
Kimlerin ittifak ettiği şöyle beyan ediliyor:
الحقُ سبحانه Hak Teâlâ (Onu tenzih ve tesbih ederiz) بجماله cemaliyle وجلاله ve celaliyle وجميع أسمائه ve bütün isimleriyle.
Hak Teâlâ (Onu tenzih ve tesbih ederiz) cemaliyle, celaliyle ve bütün isimleriyle.
والقرآنُ المبين Ve Kur’an-ı Mübin المتضمن tazammun eden لإجماعِ كلِ كتبِ الأنبياء والأولياء والأصفياء enbiyanın, evliyanın ve asfiyanın bütün kitaplarının icmaını.
Ve enbiyanın, evliyanın ve asfiyanın bütün kitaplarının icmaını tazammun eden Kur’an-ı Mübin.
وأكملُ الخلق ve mahlukatın en mükemmeli محمدٌ الأمينُ عليه الصلاة والسلام Muhammedü’l-Emin (a.s.m.) الحاملُ لسرّ اتفاق ittifak sırrını taşıyan ذوي الأرواح النَّيّرة الصافية العالية nurlu, safi ve âlî ruh sahiplerinin من الرسل والنبيين resuller ve nebiler ومن أهل الكشف والصديقين ve ehl-i keşf ve sıddîkîn.
Ve mahlukatın en mükemmeli; nurlu, safi ve âlî ruh sahipleri olan resullerin ve nebilerin, ehl-i keşf ve sıddîkînin ittifak sırrını taşıyan Muhammedü’l-Emin (a.s.m.).
وهذه الكائناتُ ve bu kâinat بآياتها ayetleriyle.
Ve bu kâinat ayetleriyle.
Toplu mana: Elhasıl: Şüphesiz haşir meselesi: cemaliyle, celaliyle ve bütün isimleriyle Hak Teâlâ’nın (Onu tenzih ve tesbih ederiz)… enbiyanın, evliyanın ve asfiyanın bütün kitaplarının icmaını tazammun eden Kur’an-ı Mübin’in… mahlukatın en mükemmelinin; nurlu, safi ve âlî ruh sahipleri olan resullerin ve nebilerin, ehl-i keşf ve sıddîkînin ittifak sırrını taşıyan Muhammedü’l-Emin’in (a.s.m.)… Ve ayetleriyle bu kâinatın üzerinde ittifak ettikleri bir meseledir.
İzah: Metin açık olduğundan izahına girişmiyoruz. Zaten eserin başından buraya kadar bu ittifakı mütalaa ettik. O hâlde diyebiliriz ki: Bu cümlenin izahı, eserin başından buraya kadar yaptığımız izahtır.
حتى إنّ لكلٍ من هذه الموجودات hatta şüphesiz bu mevcudattan her biri için vardır كُلاًّ وجُزْءا وكُلِّيًّا وجُزْئِيًّا küllen ve cüz’en, külliyen ve cüz’iyyen وجهين iki vecih.
Hatta şüphesiz bu mevcudattan her biri için -küll olsun, cüz olsun; küllî olsun, cüz’î olsun- iki vecih vardır.
İzah: İki vechin izahına girmeden “küll, cüz, küllî ve cüz’î” kavramlarının manasını izah edelim:
Küll: Parçalardan oluşan bütündür. Cüz ise küll’ü oluşturan parçalardır.
– Mesela ben bir küll’üm. Elim, kolum, ayağım ve diğer azalarım ise cüzdür.
– Yine bir ağaç bir külldür. Ağacın yaprağı, çiçeği ve meyvesi ise cüzdür.
– Bir fil külldür. Filin hortumu, ayakları, kulakları ve diğer azaları cüzdür.
– Yeryüzünün tamamını bir küll olarak düşünsek; dağlar, denizler, ovalar, ormanlar ve hakeza o küll’ün cüzleri olurlar.
– Güneş sistemimizi bir küll olarak düşünsek, her bir gezegen o küll’ün bir cüzüdür.
Peki, küllî nedir?
Küllî: Küll hükmündeki varlıklardan oluşan bütündür.
– Mesela ben küll isem insan kavramı küllîdir.
– Yine bir at küll ise hayvan kavramı küllîdir.
– Bir çiçek küll ise nebatat kavramı küllîdir.
Küllînin hariçte vücudu yoktur. Bu bir şahs-ı manevinin, bir nevin ve bir cinsin ismidir. Zihinlerde teşekkül eden bir mana olup bir vücudu yoktur. Bazı şeyler vardır ki bunların vücudu olmamakla birlikte, yokluklarına da hükmedilemez. Mesela sağ, sol, alt, üst gibi kavramlar bu tip kavramlardandır. Bunların bir vücudu yoktur lakin yokluklarına da hükmedilemez. Yani ne vardır ne de yoktur. Bunlara emr-i nisbî, emr-i itibarî ya da emr-i izafî denilir. İşte küllî kavramı da bir emr-i nisbîdir. Küll hükmündeki varlıkların şahs-ı manevisini temsil eder. Bir neve veya cinse işaret eder.
Küll, cüz ve küllî kavramlarının manasını öğrendik. Peki, cüz’î nedir?
Cüz’î: Küllîyi oluşturan fertlerdir. Mesela insan nevi küllî, bir insan ise onun cüz’îsi olur.
Biraz evvel insana küll demiştik, şimdi cüz’î dedik. Bu, insanın nispetine göredir.
– İnsanın azalarına cüz nazarıyla bakılırsa, insana küll nazarıyla bakılır.
– Eğer insan nevine küllî nazarıyla bakılırsa, bu sefer insana cüz’î nazarıyla bakılır.
– Yine bir ağaca meyvesi, yaprağı ve çiçeği nazara alınarak bakılırsa, ağaç küll; çiçek, meyve ve yaprakları cüz olur.
– Eğer ağaç nevi nazara alınsa, bu durumda, ağaç nevi küllî; ağacın kendisi ise cüz’î olur.
Demek, bir varlık bir cihetten küll, diğer bir cihetten cüz’î olabilir.
Bir daha bilgiyi tekrar edelim:
Parçalardan oluşan ferde “küll” denir. Onu oluşturan parçalara “cüz” denir. Küll’lerin oluşturduğu şahs-ı maneviyeye ve neve “küllî” denir. O neve ait her bir ferde de “cüz’î” denir.
Üstad Hazretleri şöyle demişti: Hatta şüphesiz bu mevcudattan her biri için -küll olsun, cüz olsun; küllî olsun, cüz’î olsun- iki vecih vardır.
İki veçhin izahını sonraki derste yapacağız.
Yazar: Sinan Yılmaz