67. Bahusus bu âlemin mutasarrıfının her şeyde maslahatlara ve faydalara…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
ولا سيما ve bahusus أن لمتصرِّف هذا العالم bu âlemin mutasarrıfının vardır حكمةً عامةً عالية umumi ve âli bir hikmeti بشـهادات رعاية المصالح والفوائد في كل شيء her şeyde maslahatlara ve faydalara riayet etmesinin şehadetleriyle وبدلالات الانتظامات والاهتمامات وحسن الصنعة ve intizamların, ihtimamların ve hüsn-ü sanatın delaletleriyle في جميع المخلوقات bütün mahlukattaki.
Ve bahusus (eserleriyle biliniyor ki) bu âlemin mutasarrıfının, her şeyde maslahatlara ve faydalara riayet etmesinin şehadetleriyle ve bütün mahlukattaki intizamların, ihtimamların ve hüsn-ü sanatın delaletleriyle umumi ve âli bir hikmeti vardır.
فهذه الحكمةُ الحاكمة في سلطنة الربوبية saltanat-ı rububiyetteki bu hâkim hikmet تقتضي iktiza eder تلطيفَ المطيعين الملتجئين إلى جناحها onun (saltanat-ı rububiyetin) kanadına iltica eden mutilerin taltifini.
Saltanat-ı rububiyetteki bu hâkim hikmet, saltanat-ı rububiyetin kanadına iltica eden mutilerin taltifini iktiza eder.
İzah: Bu hakikatin mütalaasını daha önce yapmıştık. Üstadımız o makamda şöyle demişti:
ولا سيما إذا كان له حكمة عالية تقتضي حمايةَ شأنِ سلطنته بتلطيف الملتجئين إلى جناحه
Bahusus o sultanın âlî bir hikmeti varsa saltanatının kanadına sığınanları taltif etmekle saltanatının şanını himaye etmeyi iktiza eder.
Hakikatler tekrar edildikçe bizler de mütalaayı tekrar edeceğiz; her tekrarda hakikatin boyasıyla biraz daha boyanacağız.
Üstadımız mezkûr beyanında, âlemde gözüken hikmeti ahiretin delili yapıyor. Hikmet delili ile ahiretin varlığı iki şekilde ispat edilebilir:
Birincisi: Eğer ahiret gelmezse, şu göz önündeki bütün icraatların israfa ve abesiyete inkılap edecek olması.
İkincisi: Rububiyette hâkim bir hikmetin, rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile itaat edenlerin taltifini istemesi; bunun hikmetin bir iktizası olması yani hikmet-i hükümetin ahireti gerektirmesi.
Üstadımız mezkûr ifadesinde hikmetin bu ikinci cihetini beyan ediyor. Birinci ciheti daha önce mütalaa ettiğimizden dolayı bu makamda onun izahına girmeyecek, sadece ikinci cihetin iktizasını beyanla yetineceğiz.
BİRİNCİ BASAMAK: KÂİNATTA GÖZÜKEN HİKMET
Hikmet: Her işte menfaatlere riayet edilmesi, boş ve abes bir işin yapılmamasıdır. Hikmetin zıttı israf ve abesiyettir.
Şu kâinatın hiçbir yerinde israf ve abesiyet olmayıp, her yerde nihayet derecede bir hikmet hükümfermadır. Şimdi, kâinattaki hikmeti bir parça tefekkür edelim:
İnsanın bütün azalarında, kemik ve damarlarında, bedeninin hücrelerinde, her yerinde ve her cüzünde faydalar ve hikmetler gözetilmiştir. Hatta bazı azasına bir ağacın meyveleri kadar hikmetler ve faydalar takılmıştır. Bu hâl ispat eder ki şu âlemde nihayetsiz bir hikmet eliyle iş görülmektedir.
Hem her şeyin sanatında nihayet derecede bir intizamın bulunması ispat eder ki nihayetsiz bir hikmetle iş görülüyor. Evet, bir çiçeğin programını küçücük tohumunda dercetmek; bir ağacın amel sahifelerini, tarihçe-i hayatını ve cihazlarının fihristini küçücük bir çekirdekte kader kalemiyle yazmak elbette nihayetsiz bir hikmetle iş görüldüğünü ispat eder.
Hem her şeyin yaratılışında güzel bir sanatın bulunması nihayet derecede bir hikmeti gösterir. Evet, şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın fihristini, bütün rahmet hazinelerinin anahtarlarını, bütün güzel isimlerinin aynalarını cemetmek elbette nihayet derecede bir hüsn-ü sanat içinde bir hikmeti gösterir.
Hikmetin daha derûnî tefekkürünü sizlere havale ediyor ve bu kadarla iktifa ediyoruz.
İKİNCİ BASAMAK: BU HİKMETİN SAHİBİ KİMDİR?
— Bu hikmetli faaliyetlerin faili olan hakîm zat kimdir?
— Şu âlemin hiçbir yerinde hiçbir abesiyete müsaade etmeyen kimdir?
— Eşyaya bu menfaatleri kim takmış?
— İnsanın azalarından tutun semanın yıldızlarına kadar, her şeyde maslahat ve faydaları kim gözetmiş?
Bu sorulara verilebilecek tek cevap Allah’tır.
Bırakın kâinattaki hikmeti tesadüflerle izah etmeyi, acaba bir sineğin vücudundaki hikmet tesadüfle izah edilebilir mi?
Evet, yaratılan her varlıkta kendine mahsus bir gaye, bir maksat, bir fayda ve bir netice takip edilmektedir. Hiçbir varlıkta bir abes, bir gayesizlik, bir manasızlık ve israf sayılabilecek bir şey yoktur.
Elbette akılsız ve şuursuz sebeplerin bu gayeleri ve maksatları kendi başlarına takip etmeleri ve eşyayı bu şekilde hikmetle yaratmaları mümkün değildir. Bu durum da ispat eder ki perde arkasında hikmet sahibi bir Zat var ve bu eşyayı hikmetle icat eden O’dur.
ÜÇÜNCÜ BASAMAK: HAKÎM İSMİNİN AHİRETİ GEREKTİRMESİ
Rububiyetinde ve idaresinde nihayet derece hâkim olan bir hikmet, elbette o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile itaat edenlerin taltifini ister. Zira hikmet-i hükümet, kendisine iltica edenleri muhafaza etmeyi ve onlara ikram etmeyi iktiza eder. Hükümetin hikmeti ancak bu şekilde muhafaza olunabilir.
Hâlbuki bu dünyada o taltif ve iltifatın değil binde biri, milyonda biri bile gözükmemektedir. Demek başka bir âlem vardır ve bu ikram ve iltifat o âleme bırakılmıştır. Bunu inkâr etmek, göz önündeki şu hikmeti inkâr etmek gibi mümkün değildir.
Dilerseniz, hikmet delilini maddeleyerek meseleyi biraz daha kavrayalım:
1. Şu âlemde yaratılan her varlıkta kendine mahsus bir gaye, bir maksat, bir fayda ve bir netice takip edilmektedir. Hiçbir varlıkta bir abes, bir gayesizlik, bir manasızlık ve israf sayılabilecek herhangi bir şey yoktur. Yani kâinatta nihayet derecede bir hikmet vardır ve her fen bu hikmetin şahididir.
2. Elbette akılsız ve şuursuz sebeplerin bu gayeleri ve maksatları kendi başlarına takip etmesi ve eşyayı bu şekilde hikmetle yaratması mümkün değildir. İşte bu durum ispat eder ki perde arkasında hikmet sahibi bir Zat vardır ve bu eşyayı hikmetle icat eden de O’dur.
3. Rububiyetinde ve idaresinde nihayet derecede hâkim olan bir hikmet, elbette o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile itaat edenlere iltifat etmek ister. Zira hikmet-i hükümet kendisine iltica edenleri muhafaza etmek ve onlara ikram etmeyi iktiza eder. Hükümetin hikmeti ancak bu şekilde muhafaza olunur. Hâlbuki bu dünyada bu iltifat ve ikram yoktur. Demek başka bir âleme bırakılmıştır.
4. Ahireti inkâr etmek, Cenab-ı Hakk’ın “Hakîm” ismini inkâr etmekle mümkündür. Hakîm ismini inkâr etmek de şu kâinatta gözüken ve her şeyi kuşatan hikmeti inkâr etmekle mümkün olabilir. Bu da akıl sahipleri için mümkün değildir. Aklını çıkarıp atan da zaten bizim muhatabımız değildir.
Yazar: Sinan Yılmaz