10. Ey kâfir! Küfranında ve inkârında, ilme ve hakikate müracaat esnasında…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
فيا أيها الكافر ey kâfir تضطر mecbur olursun في كفرانك وكفرك küfranında ve inkârında عند المراجعة müracaat esnasında إلى العلم والحقيقة ilme ve hakikate أن تقبل kabul etmeye في كل ذرةٍ her bir zerrede وقوّتِها الجزئية الصغيرة ve onun cüzî ve küçük kuvvetinde معرفةَ صنعةِ خياطةٍ terzilik sanatının marifetini…
Ey kâfir! Küfranında ve inkârında, ilme ve hakikate müracaat esnasında, her bir zerrede ve onun cüzî ve küçük kuvvetinde terzilik sanatının marifetini (terzilik sanatını bildiğini) kabul etmeye mecbur olursun…
بدرجةٍ bir derecede ki تقتدر muktedir oluyor تلك الذرةُ şu zerre –وطبيعة السببية– nedenselliğin doğasıyla على أن تقُدّ biçmeye وتخيط ve dikmeye ألبسةً وأقمصة elbiseleri ve gömlekleri مختلفة متنوعة muhtelif ve mütenevvi بعدد أشتات الأشياء eşyaların çeşitleri adedince التي öyle eşya ki يمكن mümkün olur أن تذهب gitmesi إليها ona ( o eşyaya) الذرة zerrenin…
Zerrenin, kendisine gitmesi (içine girmesi) mümkün olan eşyada, şu zerre -nedenselliğin doğasıyla- eşyaların çeşitleri adedince muhtelif ve mütenevvi elbiseleri ve gömlekleri biçebilir ve dikebilir bir derecede…
مع اقتدارها muktedir olmakla birlikte على تجديد الصور المتخرقة yırtılmış suretlerin yenilemesine بأشواك الحادثات hadiselerin dikenleri ile في مرور الزمان zaman geçtikçe.
Zaman geçtikçe hadiselerin dikenleri ile yırtılmış suretlerin yenilemesine muktedir olmakla birlikte.
Toplu mana: Ey kâfir! Küfranında ve inkârında, ilme ve hakikate müracaat esnasında, her bir zerrede ve onun cüzî ve küçük kuvvetinde, -o zerre, zaman geçtikçe hadiselerin dikenleri ile yırtılmış suretleri yenilemeye muktedir olmakla birlikte- zerrenin, içine girmesi mümkün olan eşyada, -nedenselliğin doğasıyla- eşyaların çeşitleri adedince muhtelif ve mütenevvi elbiseleri ve gömlekleri biçebilir ve dikebilir bir derecede terzilik sanatını bildiğini kabul etmeye mecbur olursun.
İzah: Çok uzun bir cümleyi -metne bağlı kalarak- toplamaya çalıştık. Gücümüz bu kadarına yetti…
Şimdi, metnin mütalaasını yapalım:
Şöyle kafamızı kaldırıp âleme bir nazar edelim:
Her varlığa farklı bir elbise giydirilmiş. Bu elbiseler o varlık büyüyünce büyüyor, küçülünce küçülüyor. Bazı elbiseler yüzlerce nakışla işlenmiş, onlarca süsle süslenmiş, bütün renkler üzerinde kullanılmış. Hatta bukalemunun elbisesine baksak, ne acip bir elbisedir ki ortamın rengini alıyor. Yeşilin yanına geldiğinde elbisesi yeşil oluyor, mavinin yanına geldiğinde mavi oluyor, kırmızının yanına geldiğinde kırmızı oluyor.
Şimdi sorumuz şu:
— Bu elbiseleri kim dikti ve mahlukata kim giydirdi?
Eğer “Atomlar dikti.” denilirse o zaman sorumuz şu olur:
— Atoma terzilik sanatını kim öğretti?
Öyle ya, böyle ustalıkla dikebilmek için çok sanatkâr bir terzi olmak lazım. Terzilik sanatını bilmeyen, böyle güzel dikemez.
Eğer kâfir, atoma terzilik sanatını öğreteni bize gösterebilirse ya da “Ben öğrettim.” derse küfrüne itikat edebilir.
Eğer terzi olarak atomu göstermez de “Bu elbiseleri tabiat ve esbab dikti.” derse bu sefer de sorumuz şu olur:
— Tabiatın ve esbabın bu muhteşem elbiseleri biçip dikmeye kudreti var mıdır?
Hatta mahlukattan kat-ı nazar edip sadece tek bir papağana bakalım. Atomlar, tabiat, esbab, tesadüf, her ne varsa, tek bir papağanın elbisesini dikip o elbiseyi böyle nakış nakış dokuyabilir mi?
Kâfir küfrünün iç yüzüne baksa ve Allah’ı inkâr ettiğinde neyi kabul etmek zorunda olduğunu görse, küfründen hatta insanlığından utanır. Zira kâfir Allah’ı inkâr ettiğinde, her bir zerreye terzilik sanatını vermeye mecbur olur. Bu mecburiyetle de akıldan ve insanlıktan istifa eder.
Yazar: Sinan Yılmaz