68. Her şeyi layık olduğu mevkie koymasının şehadetleriyle onun tam ve hakiki bir adaleti olduğu…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
وكذا ve keza يشاهَد أن له عدالةً محضة حقيقية onun tam ve hakiki bir adaleti olduğu gözle görülüyor بشهادات وضعه koymasının şehadetleriyle كلَّ شيء في الموضع اللائق her şeyi layık olduğu mevkie…
Ve keza, her şeyi layık olduğu mevkie koymasının şehadetleriyle onun tam ve hakiki bir adaleti olduğu gözle görülüyor…
وإعطاءِ كلِّ ذي حق حقَّه ve her hak sahibine hakkını vermesinin الذي o hak ki يستعد له onun için hazırlanıyor…
Ve her hak sahibine, kendisi için hazırlanan hakkını vermesinin (şehadetleriyle)… (Yani o hak onun bizatihi malı değildir; Allah onun için hazırlamış ve ona ihsan etmiştir.)
وإسعاف كل ذي حاجة حاجتَه ve her ihtiyaç sahibinin ihtiyacına yardım etmesinin التي o ihtiyaç ki يطلبها (ihtiyaç sahibi) onu istiyor لوجوده أو حفظ بقائه varlığı için veya bekasının hıfzı için…
Ve her ihtiyaç sahibinin, varlığı için veya bekasının hıfzı için istediği ihtiyacına yardım etmesinin (şehadetleriyle)…
وإجابةِ كل ذي سؤال سؤالَه ve her isteyenin isteğine icabet etmesinin وبالخاصة ve bilhassa إذا سُئِل بلسان الاستعداد istidat lisanıyla istendiğinde أو بلسان الاحتياج الفطري veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla (istendiğinde) أو بلسان الاضطرار veya ızdırar lisanıyla (istendiğinde).
Ve her isteyenin -bilhassa istidat lisanıyla veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla veya ızdırar lisanıyla istendiğinde- isteğine icabet etmesinin (şehadetleriyle).
Toplu mana: Ve keza, her şeyi layık olduğu mevkie koymasının; her hak sahibine, kendisi için hazırlanan hakkını vermesinin; her ihtiyaç sahibinin, varlığı veya bekasının hıfzı için istediği ihtiyacına yardım etmesinin; her isteyenin -bilhassa istidat lisanıyla veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla veya ızdırar lisanıyla istendiğinde- isteğine icabet etmesinin şehadetleriyle onun tam ve hakiki bir adaleti olduğu gözle görülüyor.
İzah: Üstad Hazretleri adaletin dört tecellisini nazara verdi:
1. Her şeyin layık olduğu mevkie konulması.
2. Her hak sahibine hakkının verilmesi.
3. Her ihtiyaç sahibine yardım edilmesi ve ihtiyacının görülmesi.
4. Her duaya icabet edilmesi. Bilhassa istidat lisanıyla, ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla ve ızdırar lisanıyla yapılan dualara cevap verilmesi.
Manalar açık olduğundan izahına gerek duymuyoruz. Sadece dördüncü madde üzerine biraz konuşalım:
Dua iki kısma ayrılır:
Birincisi: Dil ile yapılan duadır ki buna “lisan-ı kâl” denir.
İkincisi: Hâl lisanı ile yapılan duadır ki buna da “lisan-ı hâl” denir. Lisan-ı hâlle yapılan dualar da üçe ayrılır:
1. Lisan-ı ihtiyaç ile yapılan dualar: Mesela bir çiftçinin toprağı kazması lisan-ı ihtiyaçla yapılan bir duadır. Çiftçi o hâliyle ihtiyacını Allah’a arz eder. Yine bir kuşun kanat için, bir balığın yüzgeç için, bir ağacın yaprak ve meyve için yaptığı hâlî dualar lisan-ı ihtiyaçla yapılan dualardır.
2. Lisan-ı istidat ile yapılan dualar: Bu dualar kabiliyetin lisan-ı hâliyle yapılan dualardır. Bir yumurtanın kuş olabilmek için, bir tohumun çiçek olabilmek için ve bir çekirdeğin ağaç olabilmek için yaptığı hâlî dualar lisan-ı istidat ile yapılan dualara misaldir.
3. Lisan-ı ızdırar ile yapılan dualar: Bütün ümitlerin kesildiği, bütün sebeplerin sükût ettiği, bütün umutların kaybolduğu ve son derece sıkıntılı anlarda hâl lisanıyla yapılan dualardır. Bu durumda kişi âdeta hâli ile Allah’a yalvarmakta ve bir çıkış yolu istemektedir.
Demek dua ikiye ayrılıyor: Lisan-ı kâl ve lisan-ı hâl.
Lisan-ı hâl de kendi içinde üçe ayrılıyor: Lisan-ı ihtiyaç, lisan-ı istidat ve lisan-ı ızdırar.
Ancak şunu da belirtelim ki: Yapılan bütün dualar hikmet-i İlahiye sebebiyle kabul olmuyor. Mesela bir ıstakoz bir yılda yedi milyar yumurta yumurtluyor. Bütün bu yumurtalar lisan-ı istidat ile Allah’a dua edip ıstakoz olmak istiyor. Eğer hepsinin duasına icabet edilse ve hepsi ıstakoz olsaydı, bir senede denizler ıstakozla dolacak ve diğer hayat sahiplerinin hakları zayi olacaktı. Diğer hayat sahiplerinin haklarının korunması ve zayi olmaması için, yapılan dualar bir hikmet tahtında kabul edilmektedir.
Yazar: Sinan Yılmaz