a
Ana SayfaLâsiyyemat85. Bu hâlet zaruri olarak, üzerine şahit olunan şu sermedî saltanatın kaim olması için…

85. Bu hâlet zaruri olarak, üzerine şahit olunan şu sermedî saltanatın kaim olması için…

Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

فهذه الحالة  bu hâlet  تقتضي بالضرورة  zaruri olarak gerektirir  أن يوجَد  bulunmasını  خلف هذا المنـزلِ الفاني والميدان المتغيِّر  bu fâni menzilin ve kararsız meydanın arkasında  وبعد هذا المشهر المتبدل  ve bu değişen meşherden sonra  قصورٌ دائمةٌ  daimî saraylar  ومساكن أبدية  ve ebedî meskenler  وخزائنُ مفتحةَ الأبواب  ve kapıları açık bir hâlde hazineler  مشحونةً  doldurulmuş bir hâlde  من جيّدات أصولِ تلك الأنموذجات المغشوشات  taklit olan bu numunelerin asıllarının güzelleriyle  لتَقوم تلك السلطنةُ السرمدية  şu sermedî saltanatın kaim olması için  المشهودة عليها  üzerine şahit olunan.

Bu hâlet zaruri olarak, üzerine şahit olunan şu sermedî saltanatın kaim olması için, bu fâni menzilin ve kararsız meydanın arkasında ve bu değişen meşherden sonra daimî sarayların ve ebedî meskenlerin bulunmasını gerektirir. Yine kapıları açık bir hâlde ve taklit olan bu numunelerin asıllarının en güzelleriyle dolu bir vaziyette hazinelerin bulunmasını iktiza eder.

إذ  çünkü  من المحال أن يكون  olması muhaldendir  قيامُ هذه الربوبية المحتشمة  bu muhteşem rububiyetin kıyamının (ayakta durmasının ve var olmasının)   بأمثال هذه الفانيات الوانيات  bu zayıf fânilerin emsaliyle (benzerleriyle)  الزائلات الذليلات  ve zelil zaillerin.

Çünkü bu muhteşem rububiyetin kıyamının bu zayıf fânilerin ve zelil zaillerin emsaliyle olması muhaldendir. 

İzah: Delil daha devam edecek. Bizler önce buraya kadar olan kısmı mütalaa edelim. Daha sonra metne devam ederiz.

Buraya kadar olan kısmın mütalaasını daha önce yapmıştık. Üstadımız o makamda şöyle demişti:

وما هذه المنازل في ميدان الامتحان إلّا مؤقتة سيبدّلها البتّةُ بقصور دائمة إذ لا يقوم مثلُ هذه السلطنة المستقرة المحتشمة على هذه الأمور الزائلة الواهية المتبدلة السيالة 

İmtihan meydanındaki bu menziller geçicidir. O menzilleri muhakkak daimî köşklere tebdil edecektir. Çünkü böylesi daimî ve muhteşem bir saltanat; geçici, dayanıksız, değişen ve akıp giden bu işler üzerine kaim olmaz.

Hakikatler tekrar edildikçe bizler de mütalaayı tekrar edeceğiz. Bu hakikatleri değil bir defa, bin defa tekrar etsek yine de azdır. Zira iman ile kabre girmemiz, bu hakikatleri kalbin bâtınına işletme şartına bağlıdır. Kalbin bâtınına da ancak tekrar ve tefekkürle işletebiliriz.

Bu delilin özü şudur: Hiç mümkün müdür ki zerrelerden güneşlere, ağaçlardan galaksilere kadar, bütün mevcudatı itaatkâr bir nefer gibi emrine boyun eğdiren ve bütün kâinatı idare ve tedbir ederek haşmetli rububiyetini gösteren bir Zat, sadece şu dünya misafirhanesinde muvakkat bir hayat geçiren perişan fâniler üzerinde dursun; haşmetli icraatına ve âli rububiyetine ayna olacak ebedî ve baki bir memleketi icat etmesin? Hâşâ ve kellâ!

Meseleyi mütalaa ederken yine aynı usulü takip edip, ahiretin varlığını üç basamakta ispat edeceğiz.

BİRİNCİ BASAMAK: KÂİNATTA GÖZÜKEN HAŞMET-İ RUBUBİYET

Kim şu âleme dikkat ile baksa görür ki bu âlemde muhteşem bir rububiyet hükmediyor.

– Mevsimlerin değişmesi gibi haşmetli icraat,

– Yıldızların ve galaksilerin -tayyare misal- hareketleri gibi azametli harekât,

– Yeryüzünü içindeki mahlukata bir beşik; Ay’ı onlara bir kandil ve Güneş’i bir lamba yapmak gibi dehşetli teshirat,

– Kışın ölmüş ve kurumuş yeryüzünü baharda diriltmek ve süslendirmek gibi geniş tahvilat…

Bütün bunlar ve saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok haşmetli faaliyet her an gözümüz önünde cereyan etmekte ve seyredenleri hayrete düşürmektedir.

Bu faaliyetlerin tefekkürünü sizlere havale edip ikinci basamağa geçiyoruz.

İKİNCİ BASAMAK: BU HAŞMETLİ RUBUBİYETİN FAİLİ OLAN ZAT-I CELİL KİMDİR?

Şimdi soruyoruz:

— Mevsimleri kim değiştiriyor? Yazdan sonra kışı, kıştan sonra yazı kim getiriyor? Bu haşmetli faaliyetin sahibi kimdir?

— Yıldızları ve galaksileri tesbih taneleri gibi kim çeviriyor? Onları emrine kim musahhar ediyor?

— Kim yeryüzünü içindeki mahlukata bir beşik yapmış? Kim Ay’ı onlara bir kandil ve Güneş’i bir lamba yapmış? Bu dehşetli teshiratın sahibi kimdir?

— Kışın ölmüş ve kurumuş yeryüzünü baharda dirilten kim?

— Yeryüzünü böyle antika sanat eserleriyle süsleyen kim?

— Bu geniş tahvilat kimin işidir?

Bütün bu “kim”lerin tek bir cevabı vardır, o da Allah’tır.

Şu âlemdeki haşmetli rububiyet, perde arkasındaki bir Zatın varlığını ispat eder ve O’nu bizlere Rab ve Celil ismiyle tanıtır.

ÜÇÜNCÜ BASAMAK: CELİL VE BAKİ İSİMLERİNİN AHİRETİ GEREKTİRMESİ

Saydığımız ve saymakla bitiremeyeceğimiz bütün haşmetli faaliyetler gösteriyor ki perde arkasında muazzam bir rububiyet var, muhteşem bir saltanatla hükmediyor. Elbette böyle bir saltanat-ı rububiyet, kendine layık bir mahlukat, haşmetine yaraşır bir halk ve celaline mazhar bir meşher ister.

Hâlbuki görüyoruz ki o Zatın en kıymetli misafirleri ve en makbul kulları olan insanlar şu misafirhane-i dünyada perişan bir surette, muvakkaten toplanıyorlar. Misafirhane ise her gün doluyor, boşalıyor; her saat tebeddül ediyor.

Hem bütün bu insanlar, celal sahibi O zatın kıymetli ihsanlarının numunelerini ve harika sanatının antikalarını şu çarşı-yı âlem sergilerinde, ticaret maksadıyla temaşa etmek için, şu dünya teşhirgâhında birkaç dakika durup seyrediyorlar, sonra kayboluyorlar. Şu dünya meşheri ise her dakika değişiyor; gelen gidiyor ve giden gelmiyor.

İşte bu hâl ve şu vaziyet kati gösterir ki şu misafirhane ve şu meydan ve şu meşherlerin arkasında o ebedî saltanata mazhar olacak daimî saraylar, sabit meskenler ve şu dünyada gördüğümüz numunelerin ve suretlerin en halis ve en yüksek asıllarıyla dolu bağ ve hazineler vardır. Demek burada çabalamak onlar içindir. Burada çalıştırır, orada ücret verir. Herkesin istidadına ve ameline göre -eğer kaybetmezse- orada bir saadeti vardır.

Evet, hiç mümkün değildir ki böyle haşmetli bir rububiyet sadece şu fâniler ve ölüme mahkûm zeliller üstünde dursun ve başka bir memleketi olmasın.

Şimdi, bu delili maddeleyerek pekiştirelim:

1. Şu âlemde; mevsimlerin tebeddülü, gece ve gündüzün tahavvülü, yıldızların harekâtı gibi haşmetli bir faaliyet ve dehşetli bir teshirat var.

2. Bu haşmetli faaliyet ve dehşetli teshirat, perde arkasındaki bir Zatın vücudunu ispat eder ve bu Zatı bizlere Rab ve Celil ism-i şerifiyle tanıtır.

3. Madem o Rab hem celildir hem bakidir; öyleyse kendine layık bir mahlukat, haşmetine yaraşır bir halk ve celaline mazhar bir meşher isteyecektir.

4. Madem görüyoruz ki o Zatın en kıymetli misafirleri olan insanlar şu misafirhane-i dünyada perişan bir surette, muvakkaten toplanıyorlar. Misafirhane ise her gün doluyor ve boşalıyor. Bu hâliyle de o Zatın celaline tam âyine ve rububiyetine tam mazhar olamıyor.

5. İşte bu hâl kati ispat eder ki şu misafirhane ve meşherlerin arkasında, o ebedî saltanata mazhar olacak daimî saraylar ve sabit meskenler vardır. Haşmet ve celal onlarsız olamaz.

Hiç mümkün değildir ki böyle haşmetli bir saltanat sadece şu fâniler, ölüme mahkûm zeliller ve şu fâni memleket üstünde dursun ve başka bir memleketi olmasın! Âmennâ ve saddeknâ!

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin