37. Birincisi: Şems şeffafiyet sırrına binaen, şişelerin zerrelerinde, arzın denizlerinde…
Hubab mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Şu hakikati izah için birkaç misal söyleyeceğiz: (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)
Üstad Hazretleri bu makamda, bütün eşyanın Allah tarafından icad ve tedbir edilmesindeki kolaylığa bazı misaller veriyor. Bu misaller hakikati akla yakınlaştırmak içindir.
Birincisi: Şems şeffafiyet sırrına binaen, şişelerin zerrelerinde, arzın denizlerinde, semanın seyyarelerinde müsavat üzerine tecelli eder. (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)
Bu misalde iki sır var: Nuraniyet ve şeffafiyet.
Nuraniyet, tecelli edenin nurani olması; şeffafiyet ise tecelli edilenin şeffaf ve parlak olmasıdır.
Mesela güneş nurani bir varlıktır ve şeffafiyet sırrıyla aynı anda birçok yerde bulunup iş görebilir. Bir yerde olması ve iş görmesi, başka bir yerde olmasına ve iş görmesine mâni değildir. Denizdeki bir kabarcığı aydınlatırken aynı anda yeryüzündeki hadsiz şeffaf eşyayı aydınlatıp semanın yıldızlarında tecelli edebilir.
Aynen bunun gibi, kudret-i İlahiye de en latif ve en has bir nur olup, bütün nurların nuru hükmündedir. Belki şu parlak güneş, o kudret-i İlahiyenin kesif bir aynasıdır. Eşyanın mahiyetleri ve hakikatleri ise şeffaf ve ayna gibi parlaktır. Bu cihetlerle, o kudret-i ezeliye bütün eşyada aynı anda tasarruf edebilir, bir iş bir işe mâni olmaz; güneşin hadsiz eşyadaki tasarrufu gibi…
Üstad Hazretleri bu hakikati Yedinci Şua’da şöyle beyan ediyor:
— Kudret-i zatîyenin bir cilvesiyle bir tek güneş, bir tek âyineye ziyalı akis verdiği gibi, hadsiz âyinelere ve parlak şeylere ve katrelere o kayıtsız kudretinin geniş faaliyetinden ziyalı ve hararetli olan ayn-ı aksini emr-i İlahî ile kolayca verebilir. Az ve çok birdir, farkı yoktur… Aynen öyle de kudret-i zatîye-i ezeliye, en latif, en has bir nur ve bütün nurların nuru olduğundan ve eşyanın mahiyetleri ve hakikatleri ve melekûtiyet vecihleri şeffaf ve âyine gibi parlak olduğundan… elbette hadsiz eşyayı bir tek şey gibi icad eder ve yanlarında bulunur. Bir iş bir işe mâni olmaz. Büyük ve küçük, çok ve az, cüz’î ve küllî birdir. Hiçbiri ona ağır gelmez. (Yedinci Şua)
Bu hakikat üzerine en az bir iki saat tefekkür etmek gerekir. Hakikatler kalbe ancak böyle işler. Bu tefekkürde şu maddeler üzerinde düşünelim:
1. Güneş Nur isminin zayıf bir aynasıdır. Buna rağmen hadsiz şeffaf eşyada ve semanın yıldızlarında aynı anda tecelli edip tasarrufta bulunabiliyor.
2. Yine ağızdan çıkan nurani bir kelam aynı anda yüz binler kulağa girebiliyor. Bir kulağa girmesi başka bir kulağa girmesine mâni olmuyor.
3. Yine nurani varlıklar olan melekler aynı anda binler yerde temessül edip tasarrufta bulunabiliyor.
4. Hatta bir derece nuraniyet kesbeden evliyaullah aynı anda birçok yerde temessül edip gözükebiliyor. Her bir temessül de aslın vasıflarına sahip oluyor.
5. Kudret-i İlahiye ise en latif ve en has bir nur olup, bütün nurların nurudur. Güneşin nuru bu nur yanında bir hiç hükmündedir.
6. Eşyanın mahiyeti, hakikati ve melekûtiyet ciheti ise şeffaf bir ayna hükmündedir.
7. Bu durumda, güneş nuraniyet ve şeffafiyet sırrıyla, hadsiz âyinelerde aynı anda tecelli edip tasarruf ettiği gibi, kudret-i ezeliye de hadsiz eşyada aynı anda tecelli edip tasarruf edebilir. Güneşe zor gelmeyen, kudret-i İlahiyeye asla zor gelmez.
8. Zor gelmeyince de bütün eşyayı aynı anda icad edip onlarda tasarruf edebilir. O kudrete nispeten, koca âlemi icad etmek, bir sineği icad etmek kadar kolaydır. Baharı yaratmak, bir çiçeği yaratmak kadar; öldükten sonra bütün insanları haşretmek, bir ağacı diriltmek kadar kolaydır.
Bu hakikatler üzerine derinden derine tefekkür yapmalı, nefsimizi karşımıza alıp onunla bu meselede cenk etmeliyiz. Nefis silahını bıraktığında bir sonraki cümleye geçebiliriz.
Bu derste şu cümlenin mütalaasını yaptık:
Birincisi: Şems şeffafiyet sırrına binaen, şişelerin zerrelerinde, arzın denizlerinde, semanın seyyarelerinde müsavat üzerine tecelli eder. (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)
Yazar: Sinan Yılmaz