48. Ey hastalıksız gözü ve kör olmayan basireti olan zat! Karşılıklı iki daireyi…
On Üçüncü Reşha’nın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
فيا من ey o zat له بصر بلا رمدٍ hastalıksız gözü olan وبصيرة بلا عمى ve kör olmaksızın basireti (olan) انظر الى عالم الانسان insan âlemine bak في هذه الكائنات bu kâinatta حتى تشاهدَ بالعيان aşikâr bir şekilde görmek için دائرتين متقابلتين karşılıklı iki daireyi ولوحين متناظريْن ve birbirine bakan iki levhayı.
Ey hastalıksız gözü ve kör olmayan basireti olan zat! Karşılıklı iki daireyi ve birbirine bakan iki levhayı aşikâr bir şekilde görmek için bu kâinatta insan âlemine bak!
فاما أحدى الدائرتين iki daireden birine gelince فدائرةُ ربوبيةٍ محتشمةٍ منتظمةٍ muhteşem ve muntazam olan rububiyet dairesidir في غاية الاحتشام والانتظام nihayet ihtişam ve intizam içinde واما أحَدُ اللوحين iki levhadan biri ise فلوحُ صنعةٍ مصنّعٍ مرصّع musanna (sanatla yapılmış) ve murassa (süslendirilmiş) olan sanat levhasıdır في غاية الاتْقان والاتزان nihayet sağlamlık ve ölçü içinde.
İki daireden birine gelince, nihayet ihtişam ve intizam içinde muhteşem ve muntazam olan rububiyet dairesidir. İki levhadan biri ise, nihayet sağlamlık ve ölçü içinde musanna ve murassa olan sanat levhasıdır.
واما الدائرة الأخرى diğer daireye gelince فهي دائرةُ عبوديةٍ o, ubudiyet dairesidir منورةٍ nurlandırılmış مزهَّرة çiçeklenmiş في غاية الانقياد والاستقامة nihayet itaat ve istikamet içinde واما اللوح الآخر diğer levha ise فهو لوحُ تفكرٍ واسْتحسان o, tefekkür ve istihsan (beğenme) levhasıdır في غاية الوسعة nihayet genişlik içinde وصحيفةُ تشكرٍ وايمان ve teşekkür ve iman sayfasıdır في غاية الجمْع nihayet cem içinde (hadsiz nimetlerin toplanmasında).
Diğer daireye gelince, nihayet itaat ve istikamet içinde, nurlu ve çiçekli (her bir veli bir çiçek hükmündedir) ubudiyet dairesidir. Diğer levha ise nihayet genişlik içinde, tefekkür ve istihsan levhasıdır ve nihayet cemde (hadsiz nimetlere mukabil) teşekkür ve iman sayfasıdır.
İzah: İlk önce ubudiyet ve rububiyet dairelerini mütalaa edelim:
Rububiyet: Allah’ın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, ona suret vermesi, onu aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması, onu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.
Mesela bir kuşu ele alalım:
– Kuşun yoktan yaratılması rububiyetin tecellisidir.
– Ona hayat verilmesi rububiyetin tecellisidir.
– Göz, kanat, ayak gibi azaların takılması rububiyetin tecellisidir.
– Ona uçmanın öğretilmesi, yolunun ilham edilmesi ve yaşam şartlarına uygun terbiye edilmesi rububiyetin tecellisidir.
– Ona bir şekil ve suret verilmesi, vazifesinin öğretilmesi, duygularla teçhiz edilmesi rububiyetin tecellisidir.
– Rızıklandırılması, hâlden hâle sokulup son şeklini alması ve vakti geldiğinde öldürülmesi rububiyetin tecellisidir.
Bunlar gibi, kuşun üzerinde saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok rububiyet tecellisi vardır.
Bu tecelliler kuşta olduğu gibi, bütün kâinatta ve içindeki her bir mahlukta da vardır.
— Peki, böyle külli bir rububiyet mukabilinde ne ister?
Mukabilinde ubudiyet ister. Bu sebeple, her bir varlık bu rububiyete karşı ubudiyetle mukabele eder. Mahlukatın ibadeti yaptıkları vazifelerdir. Tavuğun ibadeti yumurtlamak, ipek böceğinin ibadeti ipeği dokumak, koyunun ibadeti süt vermek, bal arısının ibadeti bal yapmaktır ve hakeza…
Mahlukat, kendilerine tevdi edilen vazifeleri görmekle bir nevi ibadet yaptıkları gibi, kendilerine mahsus zikir ve tesbihle de ibadet ederler.
Bir daha tekrar edelim:
Şu âlemde külli bir rububiyet var, bir de bu rububiyete karşı külli bir ubudiyet var. Kim dikkatle şu kâinata baksa bunu müşahede eder; her varlığı, kendine mahsus bir ibadette bulur.
Üstadımız dersin devamında bu bahsi şuraya bağlayacak: Madem kâinatta külli bir rububiyet ve buna mukabil bir ubudiyet var. Elbette rububiyetin sahibiyle ubudiyetin reisi arasında bir konuşma ve bir tanışma olmalıdır.
Mesele buraya bağlanacak. Bu neticeyi makamında mütalaa ederiz.
Şimdi de iki levhayı mütalaa edelim:
Birinci levha hüsn-ü sanat levhası, ikinci levha ise tefekkür ve istihsan levhasıdır; verilen nimetlere mukabil iman ve teşekkür sayfasıdır. Sözü uzatmadan şu kadar deriz ki:
Âlemde bir hüsn-ü sanat ve ziynet var. Elbette bu sanatın ve ziynetin sahibi, sanatına karşı tefekkür ve istihsan isteyecek. Yani sanatını seyredenlerin sanatını sevmesini; bârekâllah, sübhanallah, mâşâallah, tebârekâllah diyerek takdir etmesini ve başkalarına teşhir etmesini isteyecek.
Yine âlemde her zihayata rızkını yetiştirmek var. Adeta yeryüzü bir sofra, bahar bu sofranın bir gül destesi olmuş. Elbette yeryüzünü böyle bir sofra yapıp bütün nimetlerini bu sofrada cem eden Zat, bu ihsanların yekününe karşı iman ve şükür isteyecek.
فاذ شاهدت gördüğünde هاتيْن الدائرتين وهذيْن اللوحين bu iki daireyi ve bu iki levhayı فانظر إلى مناسبة الدائرتين واللوحين iki dairenin ve iki levhanın münasebetine bak حتى تشاهد بالعيان aşikâr bir şekilde görmek için.
Bu iki daireyi ve bu iki levhayı gördüğünde, aşikâr bir şekilde görmek için, bu iki dairenin ve bu iki levhanın münasebetine bak.
ان دائرة العبودية şüphesiz ubudiyet dairesi تتحرك hareket ediyor جميعُ جهاتها bütün cihetleriyle باسم الدائرة الأولى birinci dairenin (daire-i rububiyetin) adına وتعمل بجميع قوتها بحسابها ve bütün kuvvetiyle onun (daire-i rububiyetin) hesabına çalışıyor وحتى تشاهدُ nihayet görürsün بأدنى دقةٍ en küçük bir dikkatle أنّ لوحَ التفكر والتشكر والاستحسان والايمان tefekkür, teşekkür, istihsan ve iman levhası ينظر بجميع معانيه وإشاراته إلى لوح الصنعة والنعمة bütün manasıyla ve işaretiyle sanat ve nimet levhasına bakıyor.
Şüphesiz ubudiyet dairesi bütün cihetleriyle birinci dairenin (daire-i rububiyetin) adına hareket ediyor ve bütün kuvvetiyle onun hesabına çalışıyor. Nihayet en küçük bir dikkatle, tefekkür, teşekkür, istihsan ve iman levhasının bütün manasıyla ve işaretiyle sanat ve nimet levhasına baktığını görürsün.
İzah: Ubudiyet dairesinin bütün kuvvetiyle rububiyet dairesi hesabına çalışması, mahlukatın kendisine yapılan terbiye ve ihsana ibadetle mukabele etmesidir. Her bir varlık, rububiyetindeki vazifeyi görmekle ubudiyetini eda ediyor.
Tefekkür, teşekkür, istihsan ve iman levhası da hüsn-ü sanat ve nimet levhasına bakıyor. Yani akıl sahibi varlıklar eşyadaki hüsn-ü sanata bakıp tefekkür ediyor ve sanat-ı İlahiyeyi istihsan ediyor; nimete bakıp teşekkür ediyor ve bu nimetlerin ve sanatın sahibine iman ediyor.
Bu makamda meselemiz şu:
Âlemde külli bir rububiyet var; buna mukabil külli bir ubudiyet var. Ubudiyet dairesi bütün kuvvetiyle rububiyet dairesi hesabına çalışıyor. Yine tefekkür, teşekkür, istihsan ve iman levhası var; buna mukabil hüsn-ü sanat ve nimet levhası var. Tefekkür, teşekkür, istihsan ve iman levhası bütün kuvvetiyle hüsn-ü sanat ve nimet levhası hesabına çalışıyor.
— Peki, bunun Peygamberimizin risaletiyle ne alakası var?
Alakayı sonraki derste mütalaa edeceğiz.
Yazar: Sinan Yılmaz