a
Ana SayfaReşehat25. Sonra onun dininin doğuyu ve batıyı nasıl kuşattığına bak…

25. Sonra onun dininin doğuyu ve batıyı nasıl kuşattığına bak…

Altıncı Reşha’nın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

ثم انظر  sonra bak  كيف أحاط نورُ دينه  onun dininin nuru nasıl kuşattı  بالشرق والغرب  doğuyu ve batıyı  في سرعة البرق الشارق  parlayan bir şimşek süratinde.

Sonra bak: Onun dininin nuru doğuyu ve batıyı parlayan bir şimşek süratinde nasıl kuşattı.

İzah: Üstadımızın “Parlayan şimşek süratinde doğuyu ve batıyı kuşattı.” cümlesinde ince bir nükte yatıyor. Bu nükte şudur:

Şöyle bir delil sunsak:

— Her asır en az insanların beşte biri İslam dinini kabul etmiş. Bu kadar çok insanın bu dini kabul etmesi ispat eder ki bu din haktır. Bu din haksa, bu dinin mübelliği olan Hz. Muhammed (a.s.m.) da haktır.

Biz böyle deyip, İslam dinini kabul edenlerin çokluğunu Peygamberimizin hakkaniyetine delil yapsak, birisi bize şöyle diyebilir:

— O zaman bu mantıktan yola çıkarsak, Hinduizm de haktır ve bu dini kim tebliğ etmişse o da peygamberdir. Zira yeryüzünde 1 milyar Hindu yaşıyor. Eğer bir dinin müntesiplerinin çokluğu esas alınarak hüküm verilecekse Hinduizm haktır. Hatta Budizm de haktır. Çünkü dünyada 500 milyon Budist var.

İşte onlar böyle derse, onlara cevabımız Üstadımızın “Parlayan şimşek süratinde doğuyu ve batıyı kuşattı.” cümlesinde saklıdır. Bu cevap da şudur:

İslam dini bütün dünyaya süratle yayılmış, doğuyu ve batıyı kuşatmıştır. Örfleri farklı, kültürleri farklı, yaşadıkları coğrafya farklı, hayat görüşleri farklı insanlar arasında yayılmıştır. Hâlbuki Hinduizm Hindistan, Nepal ve Bangledeş’e ait bir inançtır. Aynı bölgenin insanları bu inancı taşımaktadır. O bölgede doğmuşlar, taklidî olarak da o inancı benimsemişler. Dünyanın diğer bir bölgesinde bu dine inanan kimse yok. Budizm için de aynı şeyler geçerlidir. Hâlbuki İslam dini bir bölgenin ve bir kültürün dini değildir. Bu sebeple de İslam dinine inanan insanların çokluğu bu dinin hakkaniyetini ve bu dinin mübelliği olan zatın peygamberliğini ispat ederken; diğer inançlar bölgesel olduklarından, o inançları kabul eden insanların çokluğu, o inançların hakkaniyetini ve tebliğ edenlerin makbuliyetini ispat etmez.

İşte “Parlayan şimşek süratinde doğuyu ve batıyı kuşattı.” cümlesinde böyle ince bir nükte var.

Bu cümledeki “Parlayan şimşek süratinde” ifadesi de çok önemlidir. Çünkü İslam dininin yayılması çok hızlı olmuştur. Bunu şununla kıyas edin ki:

Bizler Müslüman bir toplumda yaşıyoruz. Buna rağmen bazen bir yerde medrese açıyoruz da o kadar çalışmakla birlikte, 10 senede 50 kişiyi medreseye sokamıyoruz. Hâlbuki Peygamberimiz (a.s.m.)’ın veda hutbesinde 120.000 sahabe vardı. Bu da sahabelerin kaçta kaçıdır Allah bilir.

Sadece Arabistan Yarımadası 3 milyon kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahiptir. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın hayatında bütün Arabistan Yarımadası fethedilmiş ve insanlar İslam dinine girmişti.

İslam dininin bu kadar süratle yayılıp şarkı ve garbı kuşatması; insanlar en basit âdetlerini bile değiştiremezken, dinlerini değiştirip Müslüman olması ve her asırda insanların beşte birinin bu dini kabul etmesi ispat eder ki İslam dini haktır ve bu dinin mübelliği olan zat da Allah’ın peygamberidir. Âmennâ ve saddeknâ.

وقد قبِل  kabul etmiştir  بإذعان القلب  kalbin iz’anıyla  قريبٌ من نصف الأرض  arzın yarısına yakını  ومن خُمْسِ بني آدم  ve benî Âdem’in beşte biri  هديّةَ هدايته  hidayetinin hediyesini  بحيثُ تَفْدِي لها أرواحَها  ona (o hidayete) ruhlarını feda edecek derecede.

Kalbin iz’anıyla arzın yarısına yakını ve benî Âdem’in beşte biri, onun hidayetinin hediyesini -o hidayete ruhlarını feda edecek derecede- kabul etmiştir.

İzah: “Arzın yarısı” ifadesi coğrafi cihetledir. Yeryüzünün yarısında -hatta belki şimdi tamamında- Müslümanlar yaşamaktadır. “Beşte biri” ifadesi ise nüfus cihetiyledir. Dünyada yaşayan nüfusun beşte biri Müslüman’dır.

فهل يمكن للنفس والشيطان  nefis ve şeytan için mümkün müdür  أن يُناقِشا  münakaşa etmeleri  بدون مغالطةٍ  mugalata yapmadan  في مُدَّعَيَاتِ مثلِ هذا الشخص  böylesine bir şahsın davalarında  لا سيما في دعوَى  bahusus bir davada  هي  o dava  أساسُ كلِّ مدعياته  onun bütün davalarının esasıdır وهو  o da  لا إله إلا الله بجميع مراتبه  bütün mertebeleriyle “lâ ilâhe illallah”dır.

Nefis ve şeytanın, böylesine bir şahsın davalarında, mugalata yapmadan münakaşa etmeleri hiç mümkün müdür? Bahusus bir davada ki o dava onun bütün davalarının esasıdır; o da bütün mertebeleriyle “lâ ilâhe illallah”dır.

İzah: Mana açık olduğundan izahına girişmiyor, tefekkürünü sizlere havale ediyoruz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin