37. Sonra bak, sürekli bir yardım dilemeyle, şiddetli bir imdat içinde, hazin bir teveddütle…
On Birinci Reşha’nın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
ثم انظر sonra bak كيف يتضرع nasıl tazarru ediyor باستمداد مديد sürekli bir yardım dilemeyle في غياث شديد şiddetli bir imdat içinde في استرحام بتودد حزين hazin bir teveddütle (kendini sevdirmeyle) bir istirham (merhamet dileme) içinde بحيث o derece ki يُسمع العرشَ والسموات Arş’a ve semavata işittiriyor ويُهيج وجدها ve onların aşkını tahrik ediyor حتى كأنّ يقول العرشُ والسموات sonunda Arş ve semavat sanki diyor آمين اللهم آمين Âmin Allah’ımız Âmin.
Sonra bak, sürekli bir yardım dilemeyle, şiddetli bir imdat içinde, hazin bir teveddütle bir istirham içinde nasıl tazarru ediyor? Öyle ki (tazarruunu) Arş’a ve semavata işittiriyor, onları aşka getiriyor; sonunda Arş ve semavat sanki “Âmin Allah’ımız Âmin” diyor.
ثم انظر sonra bak ممن يطلب kimden istiyor مسؤولَه istediğini نعم evet يطلب من القدير السميع الكريم bir Kadîr-i Semi-i Kerîm’den istiyor ومن العليم البصير الرحيم ve bir Alîm-i Basîr-i Rahim’den (istiyor) الذي O ki يسمع أخفى دعاءٍ en gizli duayı işitir من أخفى حيوان en gizli bir hayvandan في أخفى حاجة en gizli ihtiyaç hakkında إذ zira يجيبه ona icabet ediyor بقضاء حاجته hacetinin kazasıyla بالمشاهدة bilmüşahade (görüldüğü üzere).
Sonra bak, istediğini kimden istiyor? Evet, bir Kadîr-i Semi-i Kerîm’den ve bir Alîm-i Basîr-i Rahim’den istiyor. O ki en gizli bir hayvandan, en gizli ihtiyaç hakkındaki en gizli duayı işitir. Zira gözümüzle görüyoruz ki hacetinin kazasıyla ona icabet ediyor.
İzah: Üstadımız “Kimden istiyor?” sorusuna kısaca “Allah’tan istiyor.” demiyor; Allah’ı tavsif ediyor. Çünkü Üstadımız her daim marifetullah dersi yapar. Sadece “Allah” deyip geçmez; makama uygun bir tavsifle Allah’ı tanıtır, isim ve sıfatlarını öğretir.
Üstadımız burada Allah’ı şöyle tavsif etti: O, bir Kadîr-i Semi-i Basir’dir ve bir Alîm-i Basîr-i Rahim’dir. Yine O, en gizli ve en küçük bir hayvanın, en cüzî ihtiyacı için, lisan-ı hâliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder; ihtiyacını ona ihsan eder. Mesela bir sinek lisan-ı hâliyle kanat ister, Allah ona kanat ihsan eder. Balık yüzgeç ister, ona yüzgeç ihsan eder. Bir böcek ayak ister, göz ister, kulak ister; ister de ister… Ne isterse hepsini ona in’am eder.
Bunlar gibi, en gizli ve en küçük bir hayvanın en cüzî ihtiyacı için, lisan-ı hâliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder ve ihtiyacını ona ihsan eder. Hayvanata yapılan bütün ihsanlar onların lisan-ı hâlleriyle yaptıkları duaya bir icabettir.
وكذا ve keza يُبصر görür أدنى أملٍ en adi bir arzuyu في أدنى ذي حياة en adi bir zihayatta في أدنى غاية en adi bir gaye hakkında إذ zira يوصله اليها onu ona ulaştırıyor من حيث لا يحتسب zannetmediği (ummadığı) yerden بالمشاهدة bilmüşahade (görüldüğü üzere) ويُكرِم ويَرحم ikram ediyor ve merhamet ediyor بصورة حكيمة hakîm bir şekilde وبطرز منتظَم ve muntazam bir tarzda.
Ve keza, en adi bir zihayatta, en adi bir gaye hakkındaki en adi arzuyu görür. Zira gözümüzle görüyoruz ki ummadığı yerden onu (arzusunu) ona ulaştırıyor; hakîm bir şekilde ve muntazam bir tarzda ikram ve merhamet ediyor.
İzah: O Allah ki en küçük bir hayat sahibinin, en küçük bir gayesi için olan, en küçük bir emelini görür ve arzusunu ona yetiştirmekle ona ikram ve merhamet eder.
– Mesela sinek uçmak ister, arzusu gayesi budur; ona uçma öğretilir.
– Balık yüzmek ister, denizleri aşmak ister, emeli gayesi budur; ona yüzme öğretilir.
– Bir kuş göç etmek ister, memleketleri aşmak ister, arzusu gayesi budur; ona uçma öğretilir ve yolu ilham edilir.
Bunlar gibi, her bir varlık, küçük olsun büyük olsun, âli olsun adi olsun, neyi arzuluyorsa, emeli ve gayesi neyse; bu arzusu bilinir, ona in’am ve ikram edilir.
Üstadımız mezkûr beyanıyla, en küçük ve en hakir mahluklara yapılan muameleyi gösteriyor. Bundan da şu neticeye ulaşılır: Hiç mümkün müdür ki o Zat-ı Kerim, en hakir mahlukunun sesini işitsin, duasına icabet etsin ve matlubunu ona versin; sonra en büyük kulunun, bütün kâinatı arkasına alarak yaptığı duayı işitmesin, kabul etmesin ve arzusunu ona ihsan etmesin? Yani sivrisineğin sesini duysun, -hâşâ- gök gürültüsünü işitmesin. Bu hiç mümkün müdür?
لا يبقى ريبٌ hiç şüphe kalmaz في أنّ هذه التربيةَ والتدبير bu terbiye ve tedbirin olduğu hususunda من سميع عليم bir Semi-i Alîm’den ومن بصير حكيم ve bir Basir-i Hakîm’den.
Bu terbiye ve tedbirin, bir Semi-i Alîm’den ve bir Basir-i Hakîm’den olduğu hususunda hiçbir şüphe kalmaz.
İzah: Bütün mahlukat Allah’a karşı üç şekilde dua eder:
1. Lisan-ı ihtiyaçla
2. Lisan-ı istidatla
3. Lisan-ı ızdırarla
Mesela bir kuş lisan-ı ihtiyaçla kanat ister, göz ister, ayak ister ve hakeza… Lisan-ı istidatla uçmak ister, yolunu bulmak ister, avını yakalamak ister ve hakeza… Lisan-ı ızdırarla da en zor anlarda ihtiyacının karşılanmasını ister.
İşte mahlukatın bu lisanlarla yapmış oldukları dualara öyle bir tarzda icabet edilir ki her biri farklı bir şekilde terbiye edilip ihtiyaçları mükemmelen karşılanır. Bu tedbir ve faaliyetler öyle intizamla cereyan eder ki hiçbir eksik, hiçbir kusur, hiçbir noksan bu işlerde gözükmez. Hiçbir varlık unutulmaz, birbiriyle karıştırılmaz.
Böyle eksiksiz, kusursuz ve noksansız bir faaliyet, her sesi işiten bir Semî’nin, her şeyi gören bir Basîr’in, her şeyi bilen bir Alîm’in ve her işinde hikmet sahibi olan bir Hakîm’in varlığını güneş gibi ispat eder, şüpheye yer bırakmaz. Çünkü fiiller failsiz, isimler müsemmasız ve sıfatlar mevsufsuz olmaz ve olamaz.
Risaleleri okurken, cümle cümle hatta bazen kelime kelime ilerlemeliyiz. Ancak bunu yaparken de bütünü gözden kaçırmamalıyız. Yani metnin odak noktasını asla kaybetmemeliyiz. Bir delilin mütalaası bittiğinde, o delili ezberden anlatabilmeli ve metinde geçen cümlelerin o delile olan delaletini fehmetmeliyiz.
Bakın, Üstadımız hâlen Peygamberimizin ne dua ettiğini açıklamadı. Çünkü önce kalpleri ve akılları şuna ikna etmek istiyor:
1. Bu duayı Allah katındaki en makbul kul yapmış ve bütün kâinat onun duasına Âmin demiş.
2. Bu duanın kabulü bütün mahlukat için çok önemlidir. Çünkü onların kemali ve kıymetlerinin tahakkuku bu duanın kabulüne bağlıdır.
3. Kendisine dua edilen zat da öyle cömert ve merhametlidir ki en küçük ve en gizli mahlukların sesini işitir, dualarını kabul eder; ihtiyaçlarını onlara göndermekle onlara ikram ve merhamet eder.
Buraya kadar olan izahla akıl ve kalp şuna hazırlandı: Peygamberimizin kâinatı arkasına alarak yaptığı dua elbette kabule daha şayandır ve elbette kabul edilecektir. Akıl ve kalp artık bu manaya hazır. Artık Efendimizin yaptığı duaya geçilebilir.
Bu sözlerimle şunu anlatmak istiyorum: Üstadımız önce aklı, kalbi ve nefsi hakikate yavaş yavaş hazırlıyor; hakikati ondan sonra beyan ediyor. Hakikate hazır hâle gelen akıl, kalp ve nefis hakikati işitir işitmez kabul ediyor. İşte Risalelerdeki kuvvet bu usul ve tarzdan ileri geliyor. (Peygamberimizin ne dua ettiği ve Allah’tan ne istediği On İkinci Reşhada izah edilmiştir.
Yazar: Sinan Yılmaz