a
Ana SayfaReşehat18. Dolayısıyla eğer bu şahıs bulanmazsa, kâinat, insan ve her şey adem derecesine sukut eder…

18. Dolayısıyla eğer bu şahıs bulanmazsa, kâinat, insan ve her şey adem derecesine sukut eder…

Beşinci Reşhanın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

فعلى هذا  dolayısıyla  لو لم يوجَد هذا الشخصُ  eğer bu şahıs bulunmazsa  لسقطتِ  sukut eder  الكائناتُ والانسان وكل شئ  kâinat, insan ve her şey  الى درجة العدم  adem derecesine.

Dolayısıyla eğer bu şahıs bulunmazsa, kâinat, insan ve her şey adem derecesine sukut eder.

لا قيمةَ ولا أهميّة  hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti olmaz  لها  onun.

Onun hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti olmaz.

Şöyle de tercüme edilebilir: Onun ne bir kıymeti ne de bir ehemmiyeti olur.

فيَلزَم  gerekir  لمثل هذه الكائناتِ  böylesine bir kâinat için  البديعة الجميلة  bedi ve güzel olan…

Böylesine bedi ve güzel olan bir kâinat için gerekir…

— Ne gerekir?

من مثل هذا الشخصِ  bunun gibi bir şahıs  الخارق الفائق المعرّف المحقق  harika, üstün, muarrif ve muhakkik.

Bunun gibi harika, üstün, muarrif ve muhakkik bir şahıs (gerekir).

فاذا لم يكن هذا  eğer bu (zat) olmazsa  فلا تكنِ الكائناتُ  kâinat olmaz  اذ  çünkü  لا معنى لها  hiçbir manası olmaz  بالنسبة الينا  bize nispetle.

Eğer bu (zat) olmazsa kâinat olmaz. Çünkü bize nispetle hiçbir manası olmaz.

İzah: Şu esası unutmayın: Risaleleri okurken meselenin odak noktasını kaybetmeyip işi neticeye bağlamalıyız. Zira Üstad Hazretleri her bir cümleyi netice için söylüyor ve hakikati adeta nakış nakış dokuyor.

Şimdi, tam 10 derstir mütalaasını yaptığımız Beşinci Reşhayı neticesine bağlayalım:

Üstadımız, Efendimiz (a.s.m.)’ın nübüvvetini ispat etmek istiyor. Bu Beşinci Reşhada önce kâinata küfür gözüyle baktı, sonra iman gözüyle baktı ve bu iki bakışı kıyas etti.

— Peki, bu kıyasın Efendimiz (a.s.m.)’ın nübüvvetiyle ne alakası var?

Alakası şu: Bir beşer… 1400 sene önce yaşamış… Okuma-yazma bilmiyor… Ne bir harf okumuş ne de bir harf yazmış… Müşrik bir toplumda dünyaya gelmiş… İnsanlar küfür gözüyle kâinata baktıklarından dolayı en âciz, en zelil ve en perişan bir hâldeymiş… Sonra bu zat (a.s.m.) onlara demiş ki:

— Size bir gözlük vereceğim. Bu gözlüğü takıp kâinata bakarsanız kâinatın birden değiştiğini ve sizi korkutan bütün hâllerin size ünsiyet verdiğini göreceksiniz.

O böyle demiş ve kim onu dinleyip gözlüğü takmışsa kâinatı böyle görmüş. Ondan önce ve ondan sonra, dâhi derecesinde binler filozof gelmiş ama kâinatın şeklini değiştiren bu gözlüğün emsalini hiçbiri yapamamış. Şimdi sorumuz şu:

— Eğer bu zat (a.s.m.) Allah’ın peygamberi değilse nedir?

— Bu gözlüğü kendi başına nasıl yapmış ve her asırda milyonlarca insanın takmasını nasıl sağlamış?

— En dâhi filozoflar bu zata niçin yetişememiş?

Kâinatın şeklini değiştirecek bu gözlüğü yapmak -ki bu gözlük iman gözlüğüdür- ancak bir peygambere nasip olur, başkasına olmaz.

İşte Üstadımız, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın kâinatın şeklini değiştirecek bu gözlüğü yapmasını -yani bu dersi vermesini- nübüvvetine delil yapmış.

Bakın, bu son yaptığımız tahlili yapmadan Beşinci Reşhayı tamamlasaydık, maksuda ulaşamamış ve okuduğumuz cümleleri netice ile ilişkilendirmemiş olurduk. Bu durumda da delili anlamamış olurduk.

Demek mesele sadece okumak hatta anlamak değil. Asıl mesele, her cümlenin niçin söylendiğini bulmak ve neticeyle ilişkisini kurmak! Bunu yapmadan Risaleleri okursanız istifadeniz çok sathi olur.

فما أصدقَ  ne kadar doğrudur  ما قال مَن  o zatın dediği  قوله الحق وله الملك  sözü hak ve mülk kendisinin olan.

Sözü hak ve mülk kendisinin olan Zatın dediği ne kadar doğrudur!

— Doğru olan o söz hangi sözdür?

لولاك لولاك  sen olmasaydın  لما خلقت  yaratmazdım  الافلاك  felekleri.

Sen olmasaydın felekleri (kâinatı) yaratmazdım.

İzah: Bu hadis-i kudsi ile kastedilen mana şudur:

– Cenab-ı Hak şu kâinatı gayet güzel bir şekilde yaratıp bir mescid-i zikir ve şükür yaptı.

– İçindeki her bir varlığa zâkir ve şâkir sıfatını verdi.

– Mevcudatı birbirine ahbap ve kardeş yaptı.

– Cansız varlıklar Allah’ın ayetlerini okuyan musahhar birer memur oldu.

– Her bir varlık Rabbânî bir mektup, İlahî isimlerin bir aynası ve âyât-ı tekviniyenin bir sayfası oldu.

– İnsan zelil ve âciz hayvanlar sırasından çıkıp hilafet ve hâkimiyetin zirvesine yükseldi.

Ve daha bunlar gibi, birçok kudsi hakikat şu âlemde tecelli etti ve bu âlemi güzelleştirdi.

Ancak bu manalar küfür gözüyle bakıldığında gizlendi ve saklandı. Hatta zaman-ı fetrette yaşayıp Allah’a iman etmiş olanlar bile bu manaları göremedi, okuyamadı. Çünkü bu hakikatler ancak bir peygamberin irşadıyla ve talimiyle öğrenilir. Bir peygamber bu dersi yapmazsa:

– Kâinat umumi bir mâtemhâne şeklinde görünür.

– Bütün mevcudat birbirine karşı yabancı ve düşman vaziyeti alır.

– Dağlar ve yıldızlar gibi cansız varlıklar birer cenaze hükmünde görünür.

– Hayvan ve insanlar yetimler gibi olup, ölümün ve firakın korkusundan feryat ediyorlar şeklinde gözükür.

– Kâinat bir oyuncak hükmünü alır. Hikmet gizlenir, her şey abesiyete inkılâp eder.

– İnsanlar hayvanlardan daha aşağı, daha zelil ve hakir olur.

Şimdi sorumuz şu:

— Kâinatı en güzel şekilde yaratan Allahu Teâlâ kâinatın böyle çirkin bir şekil almasına müsaade eder mi?

Elbette etmez.

Madem etmez, o hâlde peygamberler göndermeli ve peygamberlerin lisanıyla kâinatın bu güzel şeklini insanlara bildirmeli. Bu olmazsa şu güzel kâinat dehşetengiz bir şekil alır ve bir vahşetgâha döner.

O hâlde diyebiliriz ki:

— Eğer peygamberler gönderilmeyecek olsaydı kâinat yaratılmazdı. Çünkü kâinatın güzelliği ancak peygamberlerin irşadıyla ortaya çıkar. Bu irşad olmazsa kâinat çirkinleşir; Allahu Teâlâ da çirkin gözüken bir kâinatı yaratmaz.

O hâlde şöyle dense:

— Allah peygamber göndermeyecek olsaydı kâinatı yaratmazdı.

Bu söz doğrudur.

— Peki, peygamberler içinde bu vazifeyi en ekmel şekilde yapan kimdir?

— Hz. Muhammed (a.s.m.)’dır.

O hâlde şöyle dense:

— Eğer Hz. Muhammed (a.s.m.) olmasaydı âlem de olmazdı.

Bu söz haktır ve hakikattir. Bu sözde Peygamberimizin yaptığı vazifeye atıf vardır. Yani eğer bu vazife yapılmayacak olsaydı, kâinatın bir manası olmayacağından dolayı kâinat da yaratılmazdı. Ve yine bu vazifeyi en layık şekilde yapan Hz. Muhammed (a.s.m.) olmasaydı kâinat da olmazdı.

İşte  لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَاخَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ  “Eğer sen olmasaydın ben felekleri yaratmazdım.” manasındaki hadis-i kudsi bu hakikate işaret ediyor. Hadisin manasını biraz daha açsak şöyle ifade edebiliriz:

— Ey Habibim! Eğer sen âlemin manasını insanlara ders vermeyip kâinatın güzelliğini göstermeyecek olsaydın ben bu âlemi yaratmazdım. Çünkü âlem o zaman karanlığa düşerdi ve bir vahşetgâh olurdu. Âlemin güzelliği ancak senin irşad ve taliminle vücud buldu. Seni yaratıp bu vazifeyi sana yaptıracağım için âlemi yarattım. Seni yaratmayacak olsaydım âlemi de yaratmazdım…

İşte hadisin manası budur. Bu mana da ispat eder ki:

Peygamberimizin risaletinin bir delili de kâinatın varlığıdır. Çünkü şu kâinat Peygamberimiz (a.s.m.) gibi bir tarifatçı ve teşrifatçıyı iktiza eder.

Üstadımız delili ilmik ilmik nasıl dokudu değil mi? Bu delilden bu hisseyi alabilmek için mütalaa yapmak ve her cümle üzerinde düşünmek zorundayız.

Bir çırpıda okunan Beşinci Reşhayı yaklaşık bir saattir mütalaa ediyoruz. Şu iki soruyla mütalaayı tamamlamak istiyorum:

— Beş dakikada Beşinci Reşhayı okuyan kimsenin hissesiyle, Beşinci Reşhayı bir saat mütalaa edenin hissesi aynı mıdır değil midir?

— Ve beş dakikada Beşinci Reşhayı okuyan, bizim bir saatte anca yakalayabildiğimiz manaları yakalayabilir mi?

Cevabı siz verin.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin