a
Ana SayfaReşehat46. Bu (İlahî) muhabbet ve rağbet katiyetle delalet ediyorlar ki…

46. Bu (İlahî) muhabbet ve rağbet katiyetle delalet ediyorlar ki…

On Üçüncü Reşha’nın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

وأن تلك المحبةَ والرغبة  bu muhabbet ve rağbet  تدلان بالقطع على  katiyetle delalet ediyorlar  أن الانسان  insan  الذي هو اكملُ المصنوعات  masnuatın en ekmeli olan  وأبدعها  ve en harikası olan  وأجمل المخلوقات  ve mahlukatın en güzeli olan  وأجمعها  ve en camii olan  هو المظهر الجامع والمدار البارع  (enne’nin haberi) cami bir mazhar ve muhteşem bir merkezdir  لتلك المحبة والرغبة  bu muhabbete ve rağbete  وهو الذي  o (insan) ki  تتمركزان  ikisi (muhabbet ve rağbet) temerküz ediyor  فيه  onda. 

Bu (İlahî) muhabbet ve rağbet katiyetle delalet ediyorlar ki: Masnuatın en ekmeli ve en harikası ve mahlukatın en güzeli ve en camii olan insan, bu muhabbete ve rağbete, cami bir mazhar ve muhteşem bir merkezdir. O insan ki bu muhabbet ve rağbet onda temerküz ediyor. 

İzah: Madem Allah’ın, sanatına karşı ulvi bir muhabbeti ve kudsi bir rağbeti var; öyleyse en çok sevdiğini elbette en sanatlı yaratacak. Bu durumda, Allah’ın has kullarının kimler olduğunu bulmanın yolu, mahlukatın ne kadar sanata mazhar olduğunu teftişten geçiyor.

Üstadımız burada ve metnin devamında insanın vasıflarını sayıyor ve diğer mahlukata olan üstünlük cihetlerini gösteriyor. Bununla da insanın Allah’ın has muhatabı ve en sevgili mahluku olduğunu ispat ediyor.

Şimdi, insanın öğrendiğimiz vasıflarını maddeleyelim:

1. Masnuatın en ekmeli.

2. En harikası.

3. En güzeli.

4. En camii.

5. Allah’ın kudsi muhabbetine ve rağbetine, cami bir mazharı ve muhteşem bir merkezi.

Aslında buradaki her madde üzerinde mütalaa yapmak gerekir. Ancak buna girişsek ders çok uzun kaçar. Bu sebeple maddelerin mütalaasını sizlere havale ediyoruz.

Üstadımız insanın vasıflarını saymaya devam ediyor.

وأن الانسان  insan  لكونه  olduğu için  أجمعَ وأبدع المصنوعات  masnuatın en camii ve en harikası  فهو الثمرة الشعورية لشجرة الخلقة  şecere-i hilkatin şuur sahibi bir meyvesidir  أي هو  yani o (insan)  لها  onun (kâinat) için  كثمرة ذات شعور  şuur sahibi bir meyve gibidir.

İnsan masnuatın en camii ve en harikası olduğu için, şecere-i hilkatin şuur sahibi bir meyvesidir. Yani insan kâinatın şuur sahibi bir meyvesi gibidir.

İzah: Kâinatı bir ağaca benzetebiliriz. Anasır bu ağacın dalları, nebatat yaprakları, hayvanat ise çiçekleridir. Bu ağacın meyvesi ise insandır. İnsana akıl ve idrak verilmiş ve bununla da bu ağacın en kıymetli cüzü yapılmıştır. Hatta kâinat ağacı insan meyvesi için yaratılmıştır.

İnsanın masnuatın en camii olması şudur:

İnsan sahip olduğu cihaz ve duygular cihetiyle masnuatın en zenginidir. Akıldan kuvve-i tefekküre, fikirden kuvve-i tasavvura, hayalden kuvve-i müdrikeye kadar, insan binler duygu ve latifeyle teçhiz edilmiştir ki bu, diğer mahlukatta yoktur. Bu da insana verilen kıymetin işaretidir.

Hem insana hem de hayvanata verilen cihazlara gelince, burada da üstünlük yine insandadır.

Mesela her varlığın gözü vardır ancak hiçbiri kâinatı insan gibi seyredemez. Çoğu âlemi siyah-beyaz görüp renklerin farkına bile varamaz. Yine her varlığın dili vardır ancak hiçbiri insan gibi tatları hissedemez. Kimi sadece ot yer, kimi de sadece et. İnsanın dili ise âdeta bir müfettiş olup bütün taamların tadını fark eder. Yine her varlığın kulağı vardır ancak hiçbiri insan gibi bütün sesleri fark edemez. Bülbülün sesiyle karganın sesi onlara aynı gelir. İnsan ise kâinattaki her sesi fark edip âdeta İlahî musikiyi dinler.

Bunlar gibi, saymakla bitmeyecek kadar çok duygu, aza ve latife vardır ki insan bütün bunlara en zirve seviyede sahip olmuş, bununla da en cami varlık ünvanını almış. Âdeta insan kâinata bir misal-i musaggar (küçülmüş bir misal) olmuş. Kâinatı küçültsek insan olur, insanı büyütsek kâinat olur.

فلكونه  (insan) olduğu için  كالثمرة  bir meyve gibi  فهو ما بين اجزاء الكائنات  o, kâinatın cüzleri arasında  جزءٌ أجمعُ وأبعد من جميع الأجزاء  en cami ve bütün cüzlere en uzak bir cüzdür.

İnsan bir meyve gibi olduğu için, kâinatın cüzleri arasında en cami ve bütün cüzlere en uzak bir cüzdür.

İzah: İnsanın en cami bir varlık olmasını üstte mütalaa etmiştik. Şimdi, insanın bütün cüzlere en uzak bir cüz olması meselesini mütalaa edelim. Mütalaaya şu soruyla başlayalım:

— İnsanın kâinatın eczası arasında en uzak cüz olması ne demektir?

— İnsan neye uzaktır ve bu uzaklık ona nasıl bir şeref kazandırmıştır?

Buradaki uzaklığı Allah ile kul arasında düşünmek mümkün değildir. Çünkü Allah her şeye yakındır. Bu uzaklığı insan ile diğer varlıklar arasında düşünmek de mümkün değildir. Çünkü insan onlarla iç içe yaşar, aralarında hiçbir uzaklık yoktur.

— Öyleyse bu uzaklık nedir?

Gönlüme gelen mana şu: Bu uzaklık mekân uzaklığı olmayıp fıtrat ve kemal uzaklığıdır.

Biz bu ifadeyi günlük hayatımızda da kullanıyoruz. Mesela anlaşamayan bir çift hakkında, “Birbirlerinden çok uzaklar.” diyoruz. Buradaki “uzaklar” ifadesiyle “fıtratlarının farklı olmasını” kastediyoruz.

Yine mesela bir evliyanın hayatını okuduğumuzda, “Bizden ne kadar uzakta.” diyoruz. Buradaki “uzakta” ifadesiyle, “kemal ve maneviyat cihetinden uzaklığı” kastediyoruz. Yani kemal cihetiyle o zirvede, biz ise çukurdayız.

Yine mesela ben Risale-i Nurları okurken bazen şöyle diyorum: “Üstad Hazretleri minarenin başında, ben kuyunun dibindeyim. O bir vadide, ben ise başka bir vadideyim. Aramızda ne kadar uzak bir mesafe var.”

Bu sözlerle maddi uzaklığı değil, manevi uzaklığı kastediyorum. Yani Üstadımızın öyle bir gönül dünyası, tefekkür âlemi, takvası, zühdü vs. var ki bu sıfatlar onda deniz gibi iken bende ancak bir damla hükmünde…

Bu misallerde olduğu gibi, “İnsanın bütün cüzlere en uzak bir cüz olması” fıtratı ve mahiyeti cihetiyledir. Hatta bu öyle bir uzaklıktır ki insanın bir ferdi hayvanatın bir nevine bedeldir.

Bu izahla birlikte, belki “en uzak” ifadesinin altında -şu an bana açılmayan- başka bir mana da yatıyor olabilir. En doğrusunu Allah bilir.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin