21. O zat saltanat-ı rububiyetin mehâsinin dellalı ve onun nezzarıdır.
Altıncı Reşha’nın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
وهو ve o zat دلال محاسن سلطنة الربوبية saltanat-ı rububiyetin mehâsininin dellalı ونظارُها ve onun nezzarıdır.
O zat, saltanat-ı rububiyetin mehâsininin dellalı ve onun nezzarıdır (çokça seyredenidir).
İzah: Rububiyet: Allah’ın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, ona suret vermesi, onu aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması, onu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.
Mesela bir kelebeği ele alalım:
– Kelebeğin yaratılması rububiyetin tecellisidir.
– Ona hayat verilmesi; göz, kanat, ayak gibi azaların takılması rububiyetin tecellisidir.
– Ona uçmanın öğretilmesi, yolunun ilham edilmesi ve yaşam şartlarına uygun terbiye edilmesi rububiyetin tecellisidir.
– Ona bir şekil ve suret verilmesi, vazifesinin öğretilmesi, duygularla teçhiz edilmesi rububiyetin tecellisidir.
– Rızıklandırılması, hâlden hâle sokulup son şeklini alması ve vakti geldiğinde öldürülmesi rububiyetin tecellisidir.
Bunlar gibi, kelebeğin üzerinde saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok rububiyet tecellisi vardır.
Saltanat-ı rububiyet ise bu rububiyet tecellilerinin bütün kâinatı ihata etmesi ve her varlık üzerinde gözükmesidir.
Peygamberimiz (a.s.m.) saltanat-ı rububiyetin mehâsininin dellalı olmuş yani kâinatı ihata eden bu rububiyetin bütün güzelliklerini insana göstermiş; zerreden şemse, karıncadan galaksilere kadar her eşyada gözüken rububiyeti ilan etmiş.
Şimdi, bu cümlenin Efendimiz (a.s.m.)’ın nübüvvetine olan delaletini tahlil edelim:
Zaman-ı fetrette yaşamış bir insan (a.s.m.)… Okuma-yazma bilmiyor. Ne bir harf yazmış ne de bir harf okumuş; kimseden bir ders almamış… Puta tapılan bir toplumda yaşıyor… İnsanlar eşyanın icadını ve hadisatı esbaba ve batıl mabutlara havale ediyor…
İşte böyle bir zamanda Hz. Muhammed (a.s.m.) çıkıyor ve Allah’ın rububiyetini zerreden şemse kadar her eşya üzerinde gösteriyor. Saltanat-ı rububiyetin mehâsinini ilan ediyor.
Kur’an-ı Hakîm baştan sona, bu rububiyetin güzelliklerini gösterip her şeyi Allah’a isnat ediyor. Alın elinize Kur’an’ı, rastgele bir sayfayı açın; o sayfada karşınıza rububiyetin tecellisini anlatan bir ayet mutlaka çıkacaktır. Hatta istiyorsanız, açın, Nahl suresinin baş taraflarını okuyun. Kur’an’ın kâinatı nasıl evirip çevirdiğini görün.
Kur’an’daki rububiyet beyanlarını sizlere havale ediyorum. Bizler bir misal olsun diye Cevşen’den bir bölüm okuyalım. Bakalım böyle bir rububiyet tasvirini peygamber olmayan bir zat yapabilir mi?
يَا مَنْ تَوَاضَعَ كُلُّ شَىْءٍ لِعَظَمَتِهِ Ey azametine her şeyin boyun eğdiği,
يَا مَنِ اسْتَسْلَمَ كُلُّ شَىْءٍ لِقُدْرَتِهِ Ey kudretine her şeyin teslim olduğu,
يَا مَنْ ذَلَّ كُلُّ شَىْءٍ لِعِزَّتِهِ Ey izzetine karşı her şeyin zelil olduğu,
يَا مَنْ خَضَعَ كُلُّ شَىْءٍ لِهَيْبَتِهِ Ey heybetine karşı her şeyin itaat ettiği,
يَا مَنِ انْقَادَ كُلُّ شَىْءٍ لِمُلْكَتِهِ Ey saltanatına her şeyin boyun eğdiği,
يَا مَنْ دَانَ كُلُّ شَىْءٍ مِنْ مَخَافَتِهِ Ey korkusundan her şeyin kendisine itaat ettiği,
يَا مَنِ انْشَقَّتِ الْجِبَالُ مِنْ خَشْيَتِهِ Ey haşyetinden dağların parçalandığı,
يَا مَنْ قَامَتِ السَّمٰوَاتُ بِاَمْرِهِ Ey emriyle göklerin ayakta durduğu,
يَا مَنِ اسْتَقَرَّتِ الْاَرْضُ بِاِذْنِهِ Ey izniyle yerin sabit kaldığı…
Şimdi sorumuz şu:
— Eğer Hz. Muhammed (a.s.m.) peygamber değilse, saltanat-ı rububiyetin mehâsinini böyle acip bir tarzda nasıl keşfetmiş?
— Toplumu puta taparken, o, her eşyayı Allah’ın rububiyetine nasıl teslim etmiş?
— Bu marifetullah bilgisi ona nereden geliyor?
— Ehl-i fetret Allah’ı bile bulamazken ve bulamadığı için de Eş’arî itikadına göre mesul olmazken, Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah’ı bulup O’nun rububiyetini zirve seviyede nasıl keşfediyor ve böyle harikulade bir tarzda nasıl beyan ediyor?
O zat (a.s.m.)’ın Allah’ın peygamberi olup vahye mazhar olduğunu kabul etmezsek bu suallere nasıl cevap vereceğiz? Hiçbir şekilde cevap veremeyiz.
Yazar: Sinan Yılmaz