9. Evet, münezzehtir, her şeyin vücudu emrine bağlı olan Allah münezzehtir…
Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Evet, münezzehtir, her şeyin vücudu emrine bağlı olan Allah münezzehtir. Her şeyin içyüzü elinde bulunan Sâni münezzehtir. Bütün mahlukata merci olan Sâni münezzehtir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Sâni: Sanatkâr / Merci: Dönülecek yer)
Üstadımız burada Allah’ı üç sıfatla vasfetti:
1. Her şeyin varlığının Allah’ın emrine bağlı olması. Yani her bir şeyin ancak ve ancak Allah’ın emriyle yokluktan varlığa çıkabilmesi ve varlıkta kalabilmesi… Evet, her şeyin vücudu yani varlığı O’nun emrine bağlıdır.
2. Her şeyin içyüzünün Allah’ın elinde olması. Bunun manası şudur: Mesela insanı ele alsak:
– İnsanın ruhu içyüzüne aittir.
– Akıl, kalp, vicdan, irade, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye gibi bütün duygular, latifeler ve melekeler insanın içyüzüne aittir.
– Yine insanın içinde gayet hikmetle çalışan büyük bir fabrika ve nihayet derecede intizamla işleyen mükemmel bir sistem vardır. Bu da insanın içyüzüne aittir.
O hâlde insanın içyüzünün Allah’ın elinde olması şu manaya gelmektedir:
İnsanın ruhunun, hayatının; akıl, kalp, vicdan ve diğer duygularının; sahip olduğu bütün istidat ve melekelerin; içinde hikmetle çalışan fabrikanın ve sistemin yegâne sahibi Allah’tır. Bunların tamamı Allah’ın idaresinde, tedbirinde, tedvirinde ve tasarrufundadır.
Hayvanatın içyüzünün Allah’ın elinde olması yine bu manadadır. O hayvanın ruhunun, hayatının, duygularının, içinde hikmetle çalışan fabrikanın, terbiyesinin, tedbirinin ve bu manadaki her şeyinin Allah tarafından idare edilmesidir.
Üstadımız, “Her şeyin içyüzü…” dedi. Herhâlde bu manaya nebatat ve cemadat da dâhildir.
Nebatatın ruhu ve duyguları olmadığına göre, nebatatın içyüzü, ism-i Bâtın’ın da tecellisi olan, içlerinde işleyen fabrikalar ve vücutlarında tanzim edilen sistemlerdir. Bizler sadece bir çiçeğin maddesini ve zahirini görüyoruz. Hayatının devamı için lazım olan şeyleri içinde nasıl ürettiğini ve âleme bakan vazifelerini nasıl yerine getirdiğini göremiyoruz. Ancak işin uzmanı bu faaliyetleri anlattığında Fesübhanallah diyoruz.
İşte bize Sübhanallah dedirten bu hâller -yani o çiçeğin ve nebatın içinde işleyen fabrika ve vücudunda kurulmuş sistem- o bitkinin içyüzüdür ki bu içyüz de Allah’ın elindedir. Yani bu işleri ona yaptıran Allah’tır. O’nun havli ve kuvvetiyle bu işler olmaktadır.
Cemadatın içyüzünün Allah’ın elinde olması da şudur:
Güneşler, dağlar, denizler gibi bütün cemadat kanunlarla bağlanmışlar ve bir emir ve irade tahtında hareket etmektedirler. Onlarda da yüzlerce hikmet bulunmakta ve içlerinde muhteşem bir sistem çalışmaktadır. İşte bu sistem cemadatın içyüzüdür ve bu içyüz de Allah’ın elindedir ve O’nun hâkimiyetindedir. Bütün cemadat Allah’ın sevk ve iradesiyle hareket etmektedir. Hepsinin dizgini Allah’ın yed-i kudretindedir.
Mütalaasını yaptığımız cümlede Üstadımız, Allahu Teâlâ’yı üç vasıfla vasfetmişti. İki vasfı mütalaa ettik. Üçüncü vasıf da şu: Allahu Teâlâ bütün mahlukata mercidir.
Merci “dönülecek yer” manasındadır. Allah’ın bütün mahlukata merci olması, mahlukatın ölümle birlikte Allah’a dönecek olmasıdır.
Bazen okuduğumuz yerin manası son derece açıktır. Ancak mana açık diye okuyup geçilmemeli; manayı akla, kalbe ve letaife yedirmek için üzerinde yine tefekkür edilmelidir. Mananın kişide meleke olması ancak bu tefekkürle mümkündür.
Risalelerde böyle bir yeri okuduğunuzda başınızı kaldırıp âleme bakın ve eşyanın üzerinde manayı tefekkür edin. Mesela bu bahsin tefekkürünü şöyle yapabilirsiniz:
Başınızı kaldırıp güneşe bakın ve deyin ki:
— Ey güneş, senin vücudun Rabbimin emrine bağlıdır. O’nun emriyle varlık âlemine çıktın ve onun kayyumiyetiyle varlık âleminde duruyorsun.
Sonra buluta bakın ve deyin ki:
— Ey bulut, seni yaratan da Allah’tır. Sen de O’nun emriyle vücuda geldin ve O’nun izniyle yeryüzünü suluyorsun. Dizginlerin Allah’ın elindedir.
Sonra denize bakın ve deyin ki:
— Ey deniz, seni de yoktan yaratan Allah’tır. Sen de zerre miskal O’nun emrinden çıkamaz, haddini aşamazsın. İşte fıtratında istila olduğu hâlde toprağa bir metre tecavüz edemiyorsun. Demek, sen de Sultan-ı kâinata itaat ediyorsun.
Sonra bir kuşa bakın ve deyin ki:
— Ey kuş, senin merciin olan, her ihtiyacını gideren ve seni böyle yaşatan Allah’tır. Varlığın da ölümün de O’nun elindedir. Seni uçuran da O, yolunu bulduran da O, seni bu kadar aza ve cihazla teçhiz eden de O.
Sonra bir ağaca bakın ve deyin ki:
— Ey ağaç, seni yoktan Allah yaratmış, bu elbiseni Allah dikmiş, ellerin hükmünde olan dallara bu meyveleri Allah dizmiş. Sen de O’nun musahhar bir memurusun.
Eşyayı böyle gezin. Her şeyin vücudunu ve içyüzünü Allah’a teslim edin. Her şeyin Allah’a sığındığını ve O’na döndüğünü görün. Ve her görüşte Allahu Ekber, Sübhanallah, Tebârekâllah deyin.
Böyle yaparsanız, manayı kalbe, akla ve latifelere işletmiş olursunuz. Bu da sizi en sonunda insan-ı kâmil makamına çıkartır. Risaleler bu metotla okunmalıdır.
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
Evet, münezzehtir, her şeyin vücudu emrine bağlı olan Allah münezzehtir. Her şeyin içyüzü elinde bulunan Sâni münezzehtir. Bütün mahlukata merci olan Sâni münezzehtir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Yazar: Sinan Yılmaz