16. Mahall-i taalluku gayr-ı mütenahi olmakla beraber, eserlerinde çirkinlik görünmez, ahsen şekilde husule gelir.
Üstadımız bahar mevsiminde gözüken hakîmâne icadı maddeliyordu. Kaldığımız yerden devam ediyoruz:
7. Mahall-i taalluku gayr-ı mütenahi olmakla beraber, eserlerinde çirkinlik görünmez, ahsen şekilde husule gelir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Mahall-i taalluk: Bağlantılı ve alakalı olduğu yerler/ Gayr-ı mütenahi: Sonsuz, sınırsız / Ahsen: En güzel)
Bu cümleyi şu misalle anlamaya çalışalım:
Bir bina yapacaksınız. Bu binanın inşasında lazım olan maddelerin bir kısmı Çin’den gelecek, bir kısmı Japonya’dan gelecek; bir kısmı en doğudan, bir kısmı en batıdan gelecek; bir kısmı en kuzeyden ve bir kısmı da en güneyden gelecek. En uzak yerlerden bu maddeleri temin edip binayı çabucak tamamlayacaksınız.
— Binaya lazım olan bu maddelerin bir anda gelmesi ve binanın hemen bitmesi imkân dâhilinde midir? Ya da ihtimali nedir?
Böyle bir binayı çabucak yapmaya kalksaydınız, bitirmeyi planladığınız vakit geldiğinde binanın ya kapıları olmazdı ya çatısı… Mutlaka bir şeyler yetişmez, bu sebeple de bina eksik olurdu.
Şu yeryüzündeki her bir mahluk, sineğinden böceğine, filinden zürafasına, çiçeğinden ağacına kadar, her ne varsa, hepsi bir bina-yı İlahî ve bir kasr-ı Rabbanidir. Bu varlıkların mahall-i taallukları -yani bağlantılı oldukları eşya, alakadar oldukları yerler, münasebetleri bulunan şeyler- gayr-ı mütenahidir yani sonsuzdur, sınırsızdır.
Nasıl ki misalimizdeki binaya lazım olan maddeler yeryüzünün dört bir yanından geliyordu; aynen bunun gibi, varlıklara lazım olan maddeler de âlemin dört bir yanından geliyor. Bir kısmı âlem-i ervahtan (ruhlar âleminden) geliyor. Bir kısmı âlem-i misalden geliyor. Bir kısmı güneşten ve uzaydan, bir kısmı dünyanın batısından, bir kısmı doğusundan, bir kısmı kuzeyinden, bir kısmı da güneyinden geliyor ve hakeza.
Bir bakıyorsunuz, o mahlukun varlık âlemine çıkması için neye ihtiyacı varsa, vakt-i ihtiyaçta ona gönderilmiş, ona ihsan edilmiş. O bina-yı İlahîde ve kasr-ı Rabbanide hiçbir şey eksik bırakılmamış. Zerre miktar eser-i çirkinlik gözükmüyor. Ahsen şekilde yani en güzel bir surette yaratılmış.
İşte bu hâl ispat eder ki perde arkasında iş gören, nihayetsiz bir kudret sahibi var. Her varlığın sahibi O’dur. Yine varlıkların mahall-i taallukunun -yani varlıkların alakadar olduğu eşya ve âlemlerin- sahibi O’dur. Bir şeyi yaratmayı murad edince, neye ihtiyacı varsa, en uzak yerlerden ve âlemlerden onu getirip o vücutta cemeder; o şeyi en güzel şekilde halk eder.
Bu dersimizde şu cümleyi anlamaya çalıştık:
7. Mahall-i taallûku gayr-ı mütenahi olmakla beraber, eserlerinde çirkinlik görünmez, ahsen şekilde husule gelir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Yazar: Sinan Yılmaz