69. Ey sözlerimi dinleyen arkadaş! Haşrin vücuduna ve vukuuna dair delillerin…
Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ey sözlerimi dinleyen arkadaş! Haşrin vücuduna ve vukuuna dair delillerin, şu zikredilen kısma, emarelere münhasır olduğunu zannetme! (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Haşrin vukuuna dair delilleri şu şekilde maddelemek mümkün:
1. Cenab-ı Hakk’ın bütün isimleri ve sıfatları ahireti iktiza ediyor.
2. Resul-i Ekrem (a.s.m.) onu haber veriyor ve bütün mucizeleriyle vukuunu tasdik ediyor.
3. Kur’an-ı Hakîm onu bildiriyor ve hakkaniyetine şehadet eden bütün delillerle onu ispat ediyor.
4. Diğer bütün peygamberler ondan haber veriyor ve mucizelerine istinaden ona şehadet ediyor.
5. Bütün semavi kitaplar onu bildiriyor.
6. Bütün evliya, asfiya ve ulema vukuunda ittifak ediyor.
7. Şu kâinat bütün tekvinî ayetleriyle onun geleceğini söylüyor.
Üstad Hazretleri bu maddeleri teker teker izah etti; biz de makamında mütalaa yaptık.
Üstadımız şimdi diyor ki: Haşrin vücuduna ve vukuuna dair delillerin, şu zikredilen kısma, emarelere münhasır olduğunu zannetme!
Demek, haşrin delilleri bu saydıklarımızla sınırlı değilmiş. Bu derse kadar zikredilen deliller ve emareler sadece denizden bir damlaymış; haşrin daha çok delilleri varmış.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Kur’an-ı Kerim’in gösterdiği gayr-i mütenahi emarelerden istihraç edilen hakikat şudur ki: Hâlıkımız şu muvakkat dünya meşherlerinden, daimî olan rububiyetinin sabit karargâhına bizleri nakledecektir. Ve bu seyyal memleketi sermedi bir memlekete tebdil edecektir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Gayr-i mütenahi: Sonsuz, sınırsız / İstihraç edilen: Çıkarılan / Meşher: Sergi / Seyyal: Değişken, akıcı / Sermedi: Ebedî, baki)
Yaklaşık otuz derstir bu hakikati mütalaa ediyoruz. Allahu Teâlâ bizleri bu muvakkat dünyadan alacak ve rububiyetinin sabit karargâhı olan ahirete nakledecek. Bu fâni âlem de ahiret âlemlerinde baki bir şekle tebdil edilecek. Bu mana Kur’an-ı Hakîm’de şöyle geçmektedir:
يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ
“O gün yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür.” (İbrahim 48)
Bu ayet-i celile bu seyyal memleketin -yeryüzünün ve gökyüzünün- değişeceğine ve sermedi bir memlekete tebdil edeceğine delildir.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Ve yine zannetme ki haşir ve ahireti iktiza eden, esmâ-i hüsnadan yalnız Hakîm, Kerim, Rahim, Adil, Hafîz isimleridir. Belki kâinatın tedbiriyle alâkadar olan her bir isim ahiret ve haşri iktiza eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Üstad Hazretleri bu risalede ahiretin varlığını Allahu Teâlâ’nın muhtelif isimleriyle ispat etti. Şimdi bu makamda diyor ki: Ahireti iktiza eden isimler sadece bunlar değildir. Kâinatın tedbiriyle alâkadar olan her bir isim ahiret ve haşri iktiza eder.
Dilerseniz numune olması için, Üstad Hazretlerinin bahsetmediği birkaç ismin kapısını çalalım ve ahireti onlardan soralım. Şimdi, “Selam” isminin kapısını çalıyor ve ahireti ondan soruyoruz. İsm-i Selam diyor ki:
— Benim tecellime bak ve dikkat et! Bak, nasıl bütün mahlukat benim tecellim ile selamete çıkarılmış… Bil ki bütün selamet verilen işler benim tecellim iledir. Selameti selamet yapan ise ancak ahiretin gelmesidir. Eğer ahiret gelmez ve benim tecellim sadece şu kısacık hayata münhasır olursa, bütün güzelliğim hiçe iner ve âdeta tecellim istihzaya ve alaya döner. Benim tecellim insanları fenadan, yokluktan, hiçlikten kurtarıp onları selamet yurdu olan cennete sokmakla da gözükmelidir ki dünyadaki tecellimin bir kıymeti olsun…
Yine mesela “hibe eden” manasındaki “Vehhab” isminin kapısını çalıp ahireti ondan sorsak diyecektir ki:
— Sizlere bedava verilen hayatınız, vücudunuz; vücudunuza takılan göz, kulak, dil gibi azalarınız; bu azalara takılan hissiyat ve duygularınız ve maddi ve manevi sahip olduğunuz her şey, Allah’ın size bir hibesidir ve benim bir tecellimdir. Yine ağaçlara takılan yapraklar, çiçekler ve meyveler; kuşlara takılan kanatlar, balıklara verilen yüzgeçler ve bütün mahlukata yapılan hibeler benim tecellimdir. Benim tecellilerim saymakla bitmez. Kendisinde hibe gördüğünüz her varlık benim tecellim ile o hibeye sahip olmuştur. Ancak hibeyi hibe yapan, hibenin devam etmesidir. Eğer ahiret gelmez ve ölüm bir son olursa, bütün bu hibeler manasını kaybeder ve istihzaya döner. Demek, tecellimin bir manasının olabilmesi için ahiret gelmelidir. Zaten ben en azami mertebede cennette tecelli edeceğim…
Bu iki ism-i şerif gibi, bütün esmâ-i İlahî ahireti iktiza eder ve vukuuna şehadet eder.
Bu dersten ödevimiz şu olsun: Allahu Teâlâ’nın farklı isimleriyle ahiretin varlığını ispata çalışalım. Eğer geçmiş derslere iyi çalışmış ve usulü iyi öğrenmişseniz bunu yapmak sizler için çok kolay olacaktır. Şunu sakın unutmayın: Vusulünüz usuldendir ya da vusulsüzlüğünüz usulsüzlüğünüzdendir!
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
Ey sözlerimi dinleyen arkadaş! Haşrin vücuduna ve vukuuna dair delillerin, şu zikredilen kısma, emarelere münhasır olduğunu zannetme!
Kur’an-ı Kerim’in gösterdiği gayr-ı mütenahi emarelerden istihraç edilen hakikat şudur ki: Hâlıkımız şu muvakkat dünya meşherlerinden, daimî olan rububiyetinin sabit karargâhına bizleri nakledecektir. Ve bu seyyal memleketi sermedi bir memlekete tebdil edecektir.
Ve yine zannetme ki haşir ve ahireti iktiza eden, esmâ-i hüsnadan yalnız Hakîm, Kerim, Rahim, Adil, Hafiz isimleridir. Belki kâinatın tedbiriyle alâkadar olan her bir isim ahiret ve haşri iktiza eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Yazar: Sinan Yılmaz