a
Ana SayfaLâsiyyemalar13. Mevzun ve mizanlı olarak bir vüsat-i mutlakada bulunuyor.

13. Mevzun ve mizanlı olarak bir vüsat-i mutlakada bulunuyor.

Üstadımız bahar mevsiminde gözüken hakîmâne icadı maddeliyordu. Kaldığımız yerden devam ediyoruz:

4. Mevzun ve mizanlı olarak bir vüsat-i mutlakada bulunuyor. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

(Mevzun: Ölçülü, tartılı / Mizan: Tartı, ölçü / Vüsat-i mutlaka: Sınırsız genişlik)

Bu dördüncü maddede eşyanın mevzun ve mizanlı olmasını ve bunun vüsat-i mutlakada bulunmasını mütalaa edeceğiz.

Ölçülü ve dengeli yapılan şeye “mevzun” denir. Bu, “mahluk” gibi, “mevcud” gibi ism-i meful bir kelimedir. Mahluk “yaratılan”, mevcut “kendisine vücut verilen”, mevzun da “ölçülü ve dengeli yapılan” manasındadır.

Yaratılan her şey hem mahluktur, hem mevcuttur, hem mevzundur, hem de bakış noktasına göre daha birçok şeydir.

Mevzunun manasını öğrendik.

— Peki, “mizan” nedir?

Mizan “terazi” demektir. Mizanlı olmak dengeli ve ölçülü olmaktır.

— Peki, “mevzun” ile “mizanlı olmak” arasında bir mana farkı var mı?

Hayır, bir mana farkı yok, belki bir tekit var. Zira“mevzun” demek, mizanlı bir şekilde yaratılmış demektir. Bir şey mizanlı bir şekilde yaratıldığında, o şey “mevzun” olur. Dolayısıyla “mevzun” ve “mizanlı olmak” ifadeleri aynı manaya gelmektedir.

Şimdi, lügat tahlilinden çıkalım ve eşyanın mizanlı bir şekilde yaratılmasından yani mevzun olmasından bahsedelim:

Bir önceki dersimizde intizamdan bahsetmiştik. Mevzun olmak muntazam olmaktan farklıdır. Ya da başka bir ifadeyle: Mizanlı yaratılmak intizamlı yaratılmaktan farklıdır.

Mesela kartalın kanadına baksak, kanadı son derece intizamlıdır. Bu kanadı alıp sineğe taksak, kanattaki intizam bozulmaz; kanat yine muntazamdır. Ancak bu durumda, sinek artık mevzun değildir. Sineği mevzun yapan şey ona uygun olan kanadın takılmasıdır.

Yine mesela kolumuza bakalım. Kolumuz son derece intizamlıdır. Bu kolu uzatıp iki metre yapsak koldaki intizam bozulmaz; kol yine muntazamdır. Ancak insanın mevzuniyeti bozulur. İnsanı mevzun yapan şey ona uygun olan kolu takmaktır.

Herhâlde intizam ile mizan arasındaki fark anlaşılmıştır. Bu farkı şöyle de ifade edebiliriz: Mizan Adl isminin tecellisidir, intizam ise Nezzam isminin tecellisidir. Adl ismi tecelli ettiğinde mevzun varlıklar vücut bulur, Nezzam ismi tecelli ettiğinde ise intizam olur.

Varlıkların mevzun olmasını ve mizanlı bir şekilde yaratılmasını şu başlıklar altında tefekkür edebiliriz:

1. Varlıkların vücudundaki elementlerde bir mizan ve denge vardır. Varlıklar elementlerin oranı cihetiyle mevzundur.

2. Varlıkların vücutlarında, şekil ve suretlerinde bir mizan ve denge vardır. Her bir varlık; vücudu, şekli ve sureti cihetiyle mevzundur.

3. Varlıklara takılan göz, kulak, el, ayak gibi aza ve cihazlarda bir mizan ve denge vardır. Her varlık aza ve cihazları cihetiyle mevzundur.

Üstadımız dedi ki: Mevzun ve mizanlı olarak bir vüsat-i mutlakada bulunuyor.

Demek, cümlenin tek odak noktası eşyanın mevzun ve mizanlı olması değil. Bir de bunun vüsat-i mutlakada bulunması var. Vüsat-i mutlaka “sonsuz genişlik” demektir. Bununla yeryüzünün tamamı kastedilmiştir. Delili tefekkür ederken bunu da tefekkürümüze katmalıyız. Şöyle ki:

Mesela bir çiçeği tefekkür ediyor olalım:

Çiçeğin sap kısmına, şekline, yapraklarına, dikenine ve diğer şeylerine bakıp ne kadar mizanlı yaratıldığını ve mevzun olduğunu düşünüyoruz. Çiçek üzerindeki tefekkürümüz bittiğinde nazarımızı âleme çevirmeli ve yeryüzündeki bütün çiçeklerin bu çiçek gibi mevzun olduğunu ve mizanlı bir şekilde yaratıldığını düşünmeliyiz.

Yine mesela bir kuşu tefekkür ediyor olalım:

Kuşun vücuduna, şekline, suretine, kanatlarına, ayaklarına ve diğer şeylerine bakıp ne kadar mevzun olduğunu düşünüyoruz. Kuş üzerindeki tefekkürümüz bittiğinde nazarımızı âleme çevirmeli ve yeryüzündeki bütün kuşların bu kuş gibi mevzun olduğunu ve mizanlı bir şekilde yaratıldığını düşünmeliyiz.

Yine mesela bir sinek, biraz da beni tefekkür et deyip, önümüze konmuş olsun. Sineğin vücuduna, şekline, kanatlarına, antenine, ayaklarına ve diğer azalarına bakıp ne kadar mevzun olduğunu düşünürüz. Sineğin üzerindeki bu tefekkürümüz bittiğinde nazarımızı âleme çevirmeli ve yeryüzündeki bütün sinek ve böceklerin bu sinek gibi mevzun olduğunu ve dengeli bir şekilde yaratıldığını düşünmeliyiz.

Bununla da şu neticeye ulaşmalıyız: Bunları böyle mevzun yapan ve mizanlı bir şekilde yaratan Sâni-i Zülcelal, zatıyla hiçbir yerde olmadığı hâlde, isim ve sıfatlarıyla her yerde hâzır ve nâzırdır. Her yerde hâzır ve nâzırdır ki eşyayı böyle mevzun bir şekilde halk ve icat ediyor. Bir iş bir işe mâni olmuyor.

Bu dersten ödevimiz şu olsun: Âleme nazar edelim; kuşlara, böceklere, ağaçlara, çiçeklere ve diğer eşyaya bakalım. Her bir mahlukun mevzuniyetini görelim. Vücutlarındaki, şekil ve suretlerindeki, aza ve cihazlarındaki mizanlı yaratılışı tefekkür edelim. Ve bu mevzuniyetin vüsat-i mutlakada meydana geldiğini düşünelim. Tefekkür esnasında da manaya uygun lafızlarla Allah’ı zikir ve tesbih edelim.

Bu dersimizde şu cümlenin mütalaasını yaptık:

4. Mevzun ve mizanlı olarak bir vüsat-i mutlakada bulunuyor. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin