a
Ana SayfaLâsiyyemalar47. Ve keza, hadd-i tevatüre bâliğ olan muhbirlerin ittifak ve icmalarına göre…

47. Ve keza, hadd-i tevatüre bâliğ olan muhbirlerin ittifak ve icmalarına göre…

Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Ve keza, hadd-i tevatüre bâliğ olan muhbirlerin ittifak ve icmalarına göre, o muhteşem ve azîm saltanatın medarı ve cevelangâhı ancak ahiret memleketidir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

(Hadd-i tevatüre baliğ olan: Tevatür derecesine ulaşan / Muhbir: Haber veren / Medar: Yörünge, bir şeyin üzerinde hareket edeceği yer / Cevelangâh: Gezinti yeri)

“Hadd-i tevatüre bâliğ olan muhbirler” ifadesiyle, başta peygamberler olarak evliya ve asfiya kastedilmiştir.

Peygamberler, evliya ve asfiya ahiretin gelmesi hususunda müttefiktirler ve bu hususta tam bir icma vardır.

Bu delili ilk önce Peygamberimiz (a.s.m.) odaklı mütalaa edelim:

— Hiç mümkün müdür ki bütün enbiyanın, mucizelerine istinaden sözünü teyid ettikleri; bütün evliyanın, keşif ve kerametlerine istinaden davasını tasdik ettikleri; bütün asfiya ve âlimlerin, tahkikatlarına dayanarak peygamberliğine şehadet ettikleri Resûl-i Ekrem (a.s.m.)’ın vermiş olduğu bir haber yalan çıksın?

— Ve o zat hilaf-i hakikat bir haber vermiş olsun?

O zat (a.s.m.) ki elinde zahir olan bin mucizesini ve mucize-i ekberi olan Kur’an-ı Hakîm’i sözüne hüccet ve delil yapmıştır.

— Acaba sinek kanadı kadar kuvveti bulunmayan vehimlerin ne haddi var ki bu zatın (a.s.m.) sözünü hükümden düşürsün ve haber verdiği ahiretten şüphe ettirsin?

Hz. Muhammed (a.s.m.) ahiretin vukuundan haber vermiş ve ahirete imanı imanın bir şartı kabul etmiştir. O hâlde diyebiliriz ki: Ahireti inkâr edebilmek için, ilk önce Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı inkâr etmek gerekir. Hz. Muhammed (a.s.m.)’ın peygamberliğini inkâr edemeyen, ahireti de inkâr edemez.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) gibi, diğer bütün peygamberler de ahiretten haber vermişlerdir. Demek ahireti inkâr edebilmek için, sadece Peygamberimizi inkâr etmek yeterli olmayıp, diğer bütün peygamberleri de inkâr etmek gerekmektedir. Onları inkâr edemeyen ahirete ilişemez. Çünkü onlar da ahiretten haber vermiştir.

O hâlde diyebiliriz ki: Ahiretin delilleri, peygamberler ve onların mucizeleri adedincedir. Her bir peygamber ve o peygamberin elinden sâdır olan mucizeler, ahiretin varlığına birer şahit ve delildir.

— Acaba hangi sözün haddi var ki bütün bu peygamberlerin sözlerini hükümden düşürsün ve onların sözünden şüphe ettirsin?

Ahiretin varlığının diğer bir delili de evliya ve asfiyadır. Evet, evliyalar keşif ve kerametlerine istinaden; asfiya ve âlimler de delil ve hüccetlerine itimaden ahiretin varlığını haber vermişlerdir.

— Acaba bütün evliyanın ve asfiyanın haber verdikleri ve hakkında ittifak ettikleri bir meseleyi, hangi dinsizin sözü çürütebilir ve hangi kâfirin sözü hükümden düşürebilir?

Kaldı ki bu konuda söz hakkı onlarındır. Zira bir fende ve sanatta, münakaşaya sebep olan bir meselede, o fennin ve sanatın dâhilerinin sözü geçer; diğerlerinin sözü kabul edilmez. Mesela bir hastalığın keşfinde küçük bir tabibin sözü, büyük bir mimarın sözüne tercih edilir. Çünkü mesele tıptır ve bu konuda söz hakkı doktorlarındır.

Aynen bunun gibi, ahiret meselesinde de aklı gözüne inmiş ve maneviyata karşı körleşmiş bir filozofun sözü geçmez ve kabul edilmez. Bu konuda söz hakkı başta peygamberler olarak, evliyanın ve asfiyanındır.

— Acaba hangi filozofun sözü, böyle yüz yirmi dört bin peygamberin ve yüz binler evliya ve asfiyanın sözüne tercih edilebilir?

— Ve bu tercihi yapana akıllı denir mi?

Üstadımız mezkûr cümlesinde “hadd-i tevatüre bâliğ olan muhbirler” demişti. Biz bu muhbirleri maddeler hâlinde mütalaa ettik. Bu muhbirler:

1. Başta Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.),

2. Diğer peygamberler,

3. Evliya, asfiya ve diğer ehl-i tahkiktir.

Bu sadık muhbirler, Allah’ın saltanatının şu fâni ve zâil dünyaya sığmayacağını, bu muhteşem saltanatın medarı ve cevelangâhı ancak ahiret olduğunu beyan buyurmuşlardır. Biz de bu sadık muhbirlerin sözünü tasdik ediyor ve ahirete iman ediyoruz.

Şu muhteşem saltanatın ebedî bir memleketi iktiza etmesi bahsini sonraki derste mütalaa edeceğiz. Bu dersimizde sadece sadık muhbirlerin ittifak ve icmasını mütalaa ettik. Mütalaasını yaptığımız cümleyi bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:

Ve keza, hadd-i tevatüre bâliğ olan muhbirlerin ittifak ve icmalarına göre, o muhteşem ve azîm saltanatın medarı ve cevelangâhı ancak ahiret memleketidir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin