66. Ve keza, bu âlemin mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i ahiretin…
Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, bu âlemin mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i ahiretin büyük meydanının çok misallerini, numunelerini her vakit gösteriyor. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Mutasarrıf: Tasarruf eden (Allah) / Muvakkat: Geçici)
Öldükten sonra dirilme, akıldan uzak görülecek ve emsali olmayan bir mesele değildir. Zira Allahu Teâlâ her vakit haşrin ve neşrin yüzlerce misalini göstermektedir. İşte bazıları:
1. Kışın ölen mahlukat baharda kısmen aynen ve kısmen mislen yaratılır.
2. Her gün, gecenin gelmesiyle öldürülür ve ertesi sabah tekrar yaratılır.
3. Uyku ile insanlar öldürülür, sabah tekrar diriltilerek neşredilir.
4. Bulutlar semada toplanır, sonra dağıtılır ve sonra tekrar bir araya getirilerek haşrin numuneleri gösterilir.
5. Kışın ölen ağaçlar baharda cennet hurileri tarzında süslenir ve onlara hayat verilir.
6. Bazı hayvanlar kış boyunca uyutulur yani bir nevi öldürülür, sonra bahar geldiğinde tekrar diriltilir.
7. Hatta hayalen kendimizi bin sene evvel farz etsek, sonra zamanın iki cenahı olan mazi ile müstakbeli birbiriyle karşılaştırsak; asırlar, günler adedince haşrin ve kıyametin misallerini ve numunelerini görebiliriz.
Üstadımız bir numuneyi şöyle beyan ediyor:
Ezcümle: Bahar mevsiminde, arzın sathında yapılan nebati haşirlere dikkat lazımdır. Evet, altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından, ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kema fi’s-sâbık inşa ve iade etmekle, arz meydanında nebati haşirleri yapan kudret, semavat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir. Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır? (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Arzın sathı: Yeryüzü / Nebati haşirler: Kışın ölen bitkilerin baharda tekrar icat ve ihyası / Galatsız: Hatasız / Haltsız: Karıştırmaksızın / Kema fi’s-sâbık: Öncekinde olduğu gibi)
Hiç mümkün müdür ki:
– Allahu Teâlâ, kışın ölmüş ve kurumuş koca arzı bahar mevsiminde ihya etsin,
– O ihya içinde, her biri insanın haşri gibi acip, üç yüz binden fazla mahlukat nevilerini haşr ve neşredip kudretini göstersin,
– Bahar mevsiminin nihayet derecedeki karışıklığı içinde, tam bir imtiyaz ve tefrik ile mahlukatını yaratıp ilminin ihatasını göstersin,
– Ve sonra o Zat-ı Zülcelal haşri yapmasın ve yapamasın, beşeri öldükten sonra ihya etmesin veya edemesin, mahkeme-i kübrayı açmasın ve açamasın, cennet ve cehennemi yaratamasın?
Hâşâ ve kellâ!
Meseleyi biraz tefekkür edelim:
Gözümüzle görüyoruz ki şu âlemin sahibi olan Zat-ı Zülcelal her asırda, her senede hatta her günde bu dar ve fâni zemin yüzünde, öldükten sonra dirilmenin pek çok emsalini ve numunelerini icat ediyor.
Mesela bahar mevsiminde görüyoruz ki beş-altı gün zarfında, hayvanat ve nebatattan üç yüz binden fazla nev tekrar diriltiliyor; kışın ölen mahlukata tekrar hayat veriliyor. Bütün ağaçların ve otların kökleri ve bir kısım hayvanlar aynen ihya edilip iade ediliyor. Bir kısmı ise neredeyse ayniyet derecesinde bir misliyetle icat ediliyor. Yaratılan bu varlıklar neredeyse bir önceki kışta ölen emsallerinin aynısı oluyor.
Madde cihetiyle farkları pek az olan tohumcuklar, birbirleriyle ve toprak ile o kadar karışmışken, tam bir imtiyaz ve şahsiyet ile yaratılıyor. Hem o kadar süratle birlikte, tam bir kolaylıkla, intizam ve denge içinde, altı gün veya altı hafta zarfında ihya ediliyor. Ve bu ihya yeryüzünün her yerinde, aynı anda cereyan ediyor. Hiçbiri diğerine karıştırılmıyor, hiçbirinin aza ve cihazları unutulmuyor.
— Acaba hiç mümkün müdür ki bu işleri yapan Zata bir şey ağır gelebilsin, semavat ve arzı bir tek emri ile yaratamasın, insanı bir sayha ile haşredemesin?
Hâşâ ve kellâ!
Evet, haşr-i nebatide kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sahifeleri; birlikte, bilâ-halt ve bilâ-galat, kısa bir zamanda, eski yazılarını iade eden bir kudrete, tek bir sahifeden ibaret bulunan haşr-i insanî ağır gelir mi? Hâşâ! (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Haşr-i nebati: Nebatatın haşri -yani kışın ölen bitkilerin baharda tekrar icat ve ihyası- / Bilâ-halt: Karıştırmaksızın / Bilâ-galat: Hatasız)
Üstadımız hakikate şu misal dürbünüyle baktırdı:
Acaba mucizekâr bir kâtip bulunsa; harfleri bozulmuş veya mahvolmuş üç yüz bin kitabı tek bir sayfada; karıştırmaksızın, hatasız, kusursuz, noksansız, hepsini beraber, gayet güzel bir surette, bir saatte yazsa. Sonra birisi dese ki:
— Şu kâtip -kendi yazdığı- senin suya düşmüş olan kitabını yeniden bir dakika zarfında hafızasından yazacak.
Sen diyebilir misin ki:
— Yapamaz ve inanmam.
Elbette diyemezsin! Zira üç yüz bin kitabı tek bir sayfada yazabilen bir zata, senin suya düşmüş kitabını yazmak çok kolaydır. Zaten suya düşmüş kitabını da evvelce o yazmıştır. Yani kitabının bütün yazıları onun ezberindedir.
Aynen bu misal gibi, şu yeryüzü de bir sayfadır. Her nevi bir kitap kabul etsek, bahar mevsiminde üç yüz bin nev yaratılmakta yani bir sayfada üç yüz bin kitap yazılmaktadır. Bu yazımda hiçbir kitap diğeri ile karıştırılmamakta; hiçbir hata, hiçbir kusur ve hiçbir karışıklık gözükmemektedir.
— Acaba hiç mümkün müdür ki bahar sayfasında üç yüz bin kitabı karıştırmaksızın yazabilen bir Zat, bizim suya düşmüş olan kitabımızı tekrar yazamasın? Hâlbuki bu kitabı da daha önce O yazmıştı.
— Acaba tek bir sayfada yazılan üç yüz bin kitabı gözle gördükten sonra, kendi hayat kitabımızın bir daha yazılacağından şüphe etmek akıl kârı mıdır?
Bu hakikate şu misal dürbünüyle de bakabiliriz:
Bir zatın sadece bir günde büyük bir orduyu teşkil ettiğini görsek… Sonra biri dese:
— O zat bir boru sesiyle, fertleri istirahat için dağılmış olan taburları toplayacak.
Sen desen ki:
— İnanmam, toplayamaz.
Ne kadar divanece hareket ettiğini anlarsın!
Aynen bu misal gibi, her bir insan bir taburdur. Atom ve zerreler ise bu taburun askerleridir. Bu taburun kumandanı olan Cenab-ı Hak atom ve zerreleri bir araya getirerek insanı yaratmıştır. Elbette bu taburu yoktan yaratan Zat, ölüm ile istirahata çekilen, bu taburun askerleri hükmündeki zerreleri bir boru sesiyle toplayacak ve insan taburunu tekrar teşkil edecektir.
— Acaba bahar mevsiminde, üç yüz bin milletten oluşan büyük bir orduyu, kemal-i intizamla yoktan teşkil eden bir Zata, bir insanın vücudundaki zerreleri bir araya getirmek zor mudur?
Elbette değildir!
Hakikate şu misal dürbünüyle de bakabiliriz:
Bir sultan-ı mucizekârın hadsiz bir kudreti vardır. Kudretini göstermek için bir işaretiyle dağları kaldırır, memleketleri tebdil eder ve denizi karaya çevirir. Biz bunu görsek…
Sonra bu sultan bizi ziyafetine davet etse de bir taş yolumuzu kapamış olsa. Sonra biri dese:
— O zat, bir işaretiyle o taşı kaldıracak veya dağıtacak, misafirlerini yolda bırakmayacak.
Sen diyebilir misin ki:
— Kaldıramaz ve inanmam.
Elbette diyemezsin! Zira bir işaretiyle dağları kaldırabilen bir zata, küçücük bir kayayı kaldırmak ve misafirlerinin yolundan çekmek çok kolay bir iştir.
Aynen bu misal gibi, Allahu Teâlâ da ehl-i imanı, ziyafetgâhı olan cennete davet etmektedir. Dünya ise bu yolu kapayan bir taş hükmündedir ki kıyametin kopmasıyla önümüzden kalkacak ve ahalisi ahiret diyarına geçecektir.
— Yıldızları sapan taşı gibi çeviren bir Kadir-i Zülcelal’e, dünya taşını kaldırmak ve misafirlerinin önünden çekmek zor mudur?
Elbette değildir!
Üstadımız şöyle devam ediyor:
İşte o kudret sahibi, lisan-ı Kur’an ile emrettiği فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ ayet-i kerimesi bu meselenin hakikat olduğuna sarahat ile şehadet ediyor. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Sarahat: Açıklık)
Evet, Kur’an-ı Hakîm bu hakikate şu ayetiyle açıkça şehadet ediyor:
فَانْظُرْ اِلٰى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine, كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor! اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى Bunu yapan elbette ölüleri de diriltecektir. وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَديرٌ Çünkü O, her şeye gücü yetendir. (Rum 50)
Şimdi, bu delili maddeleyerek toparlayalım:
1. Bahar mevsiminde yaratılan üç yüz bin nev -başka bir ifadeyle, bahar mevsimindeki üç yüz bin haşir ve neşir- perde arkasındaki bir Zatı, “Muhyi, Mûcid, Hâlık” isimleriyle bizlere tanıtır ve bildirir. (Üç yüz bin rakamı Üstad Hazretlerinin zamanına aittir. Şu andaki rakam milyonu geçmiştir.)
2. Tek bir bahar sayfasında üç yüz bin kitabı yazan Zata, bizim kitabımızı tekrar yazmak elbette zor gelmez. Zaten kitabımızı da evvelce O yazmıştır.
3. Haşri aklına sığıştıramayan kimse şu âleme dikkat ile baksa görür ki: Beşerin haşrinden daha acip haşir ve neşirler her vakit göz önünde cereyan etmektedir. Bir kısım misallerini başta zikrettiğimizden tekrarına gerek duymuyoruz.
Hülasa: Haşri inkâr eden bahar mevsimine baksın! Eğer nefsi bahardaki onca haşri ve neşri gördükten sonra hâlâ insanın haşrini inkâr ediyorsa artık kendi nefsine levmetsin!
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
Ve keza, bu âlemin mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i ahiretin büyük meydanının çok misallerini, numunelerini her vakit gösteriyor.
Ezcümle: Bahar mevsiminde, arzın sathında yapılan nebati haşirlere dikkat lazımdır. Evet, altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından, ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kema fi’s-sâbık inşa ve iade etmekle, arz meydanında nebati haşirleri yapan kudret, semavat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir. Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır?
Evet, haşr-i nebatide kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sahifeleri; birlikte, bilâ-halt ve bilâ-galat, kısa bir zamanda, eski yazılarını iade eden bir kudrete, tek bir sahifeden ibaret bulunan haşr-i insanî ağır gelir mi? Hâşâ!
İşte o kudret sahibi, lisan-ı Kur’an ile emrettiği فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ ayet-i kerimesi bu meselenin hakikat olduğuna sarahat ile şehadet ediyor. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Yazar: Sinan Yılmaz