44. Ve keza, icraatından, faaliyetinden anlaşılan pek harika bir ihtişam içinde bir saltanatı varken…
Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, icraatından, faaliyetinden anlaşılan pek harika bir ihtişam içinde bir saltanatı varken, milletinin içtimaları için yalnız dar bir misafirhane yapılmış; daimî olarak milleti istiab edemez, daima dolar boşalır.
Ve bir imtihan meydanı var; her vakit değişir, tebeddül eder.
Ve sultanın bazı âsâr-ı sanatına ve ihsanatına bazı numuneler göstermek için meclisleri var; zaman zaman tahavvül eder.
Bu vaziyet, bu dar menzil ve meydan ve meşherden sonra daimî bir menzil, sabit saraylar, açık hazineler bulunup ve sakinleri sabit ve daimî kalacaklarına bilbedâhe delalet eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(İçtima: Toplanma / İstiab: İçine alma / Âsâr-ı sanat: Sanat eserleri / Menzil: Yer, yollardaki konak yeri / Bilbedâhe: Apaçık bir şekilde)
Bu delilin özü şudur: Hiç mümkün müdür ki zerrelerden güneşlere, ağaçlardan galaksilere kadar, bütün mevcudatı itaatkâr bir nefer gibi emrine boyun eğdiren ve bütün kâinatı idare ve tedbir ederek haşmetli rububiyetini gösteren bir Zat, sadece şu dünya misafirhanesinde muvakkat bir hayat geçiren perişan fâniler üzerinde dursun; haşmetli icraatına ve âli rububiyetine ayna olacak ebedî ve baki bir memleketi icat etmesin? Hâşâ ve kellâ!
Meseleyi mütalaa ederken yine aynı usulü takip edip ahiretin varlığını üç basamakta ispat edeceğiz:
1. Kâinattaki tecelli.
2. Bu tecellide gözüken ism-i İlahî.
3. Bu ismin ahireti iktiza etmesi.
Bu delil Onuncu Söz’ün Altıncı Hakikatinde işlenmiştir. Meseleyi Altıncı Hakikatten iktibasla beyan edeceğiz:
BİRİNCİ BASAMAK: KÂİNATTA GÖZÜKEN CELAL VE HAŞMET
Kim şu âleme dikkat ile baksa görür ki bu âlemde muhteşem bir saltanat ve rububiyet hükmediyor.
– Mevsimlerin değişmesi gibi haşmetli icraat,
– Yıldızların ve galaksilerin -tayyare misal- hareketleri gibi azametli harekât,
– Yeryüzünü içindeki mahlukata bir beşik; Ay’ı onlara bir kandil ve Güneş’i bir lamba yapmak gibi dehşetli teshirat,
– Kışın ölmüş ve kurumuş yeryüzünü baharda diriltmek ve süslendirmek gibi geniş tahvilat…
Bütün bunlar ve saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok haşmetli faaliyet her an gözümüz önünde cereyan etmekte ve seyredenleri hayrete düşürmektedir.
Bu faaliyetlerin tefekkürünü sizlere havale edip, şimdi ikinci basamağa geçiyoruz.
İKİNCİ BASAMAK: BU HAŞMETLİ FAALİYETİN FAİLİ OLAN ZAT-I CELİL KİMDİR?
Şimdi soruyoruz:
— Mevsimleri kim değiştiriyor? Yazdan sonra kışı, kıştan sonra yazı kim getiriyor? Bu haşmetli faaliyetin sahibi kimdir?
— Yıldızları ve galaksileri tesbih taneleri gibi kim çeviriyor? Onları emrine kim musahhar ediyor?
— Kim yeryüzünü içindeki mahlukata bir beşik yapmış? Kim Ay’ı onlara bir kandil ve Güneş’i bir lamba yapmış? Bu dehşetli teshiratın sahibi kimdir?
— Kışın ölmüş ve kurumuş yeryüzünü baharda dirilten kim?
— Yeryüzünü böyle antika sanat eserleriyle süsleyen kim?
— Bu geniş tahvilat kimin işidir?
Bütün bu “kim”lerin tek bir cevabı vardır, o da Allah’tır.
Şu âlemdeki haşmetli faaliyet, perde arkasındaki bir Zatın varlığını ispat eder ve O’nu bizlere Celil ismiyle tanıtır.
ÜÇÜNCÜ BASAMAK: CELİL VE BAKİ İSİMLERİNİN AHİRETİ GEREKTİRMESİ
Saydığımız ve saymakla bitiremeyeceğimiz bütün haşmetli faaliyetler gösteriyor ki perde arkasında muazzam bir rububiyet var, muhteşem bir saltanatla hükmediyor. Elbette böyle bir saltanat-ı rububiyet, kendine layık bir mahlukat, haşmetine yaraşır bir halk ve celaline mazhar bir meşher ister.
Hâlbuki görüyoruz ki o Zatın en kıymetli misafirleri ve en makbul kulları olan insanlar şu misafirhane-i dünyada perişan bir surette, muvakkaten toplanıyorlar. Misafirhane ise her gün doluyor, boşalıyor; her saat tebeddül ediyor.
Hem bütün bu insanlar, celal sahibi O zatın kıymetli ihsanlarının numunelerini ve harika sanatının antikalarını şu çarşı-yı âlem sergilerinde, ticaret maksadıyla temaşa etmek için, şu dünya teşhirgâhında birkaç dakika durup seyrediyorlar, sonra kayboluyorlar. Şu dünya meşheri ise her dakika değişiyor; gelen gidiyor ve giden gelmiyor.
İşte bu hâl ve şu vaziyet kati gösterir ki şu misafirhane ve şu meydan ve şu meşherlerin arkasında o ebedî saltanata mazhar olacak daimî saraylar, sabit meskenler ve şu dünyada gördüğümüz numunelerin ve suretlerin en halis ve en yüksek asıllarıyla dolu bağ ve hazineler vardır. Demek burada çabalamak onlar içindir. Burada çalıştırır, orada ücret verir. Herkesin istidadına ve ameline göre -eğer kaybetmezse- orada bir saadeti vardır.
Evet, hiç mümkün değildir ki böyle haşmetli bir saltanat sadece şu fâniler ve ölüme mahkûm zeliller üstünde dursun ve başka bir memleketi olmasın.
Şimdi, bu delili maddeleyerek pekiştirelim:
1. Şu âlemde; mevsimlerin tebeddülü, gece ve gündüzün tahavvülü, yıldızların harekâtı gibi haşmetli bir faaliyet ve dehşetli bir teshirat var.
2. Bu haşmetli faaliyet ve dehşetli teshirat, perde arkasındaki bir Zatın vücudunu ispat eder ve bu Zatı bizlere Celil ism-i şerifiyle tanıtır.
3. Madem o Zat hem celildir hem bakidir; öyleyse kendine layık bir mahlukat, haşmetine yaraşır bir halk ve celaline mazhar bir meşher isteyecektir.
4. Madem görüyoruz ki o Zatın en kıymetli misafirleri olan insanlar şu misafirhane-i dünyada perişan bir surette, muvakkaten toplanıyorlar. Misafirhane ise her gün doluyor ve boşalıyor. Bu hâliyle de o Zatın celaline tam âyine ve haşmetine tam mazhar olamıyor.
5. İşte bu hâl kati ispat eder ki şu misafirhane ve meşherlerin arkasında, o ebedî saltanata mazhar olacak daimî saraylar ve sabit meskenler vardır. Haşmet ve celal onlarsız olamaz.
Hiç mümkün değildir ki böyle haşmetli bir saltanat sadece şu fâniler, ölüme mahkûm zeliller ve şu fâni memleket üstünde dursun ve başka bir memleketi olmasın! Âmennâ ve saddeknâ!
Mütalaasını yaptığımız bölümü bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:
Ve keza, icraatından, faaliyetinden anlaşılan pek harika bir ihtişam içinde bir saltanatı varken, milletinin içtimaları için yalnız dar bir misafirhane yapılmış; daimî olarak milleti istiab edemez, daima dolar boşalır.
Ve bir imtihan meydanı var; her vakit değişir, tebeddül eder.
Ve sultanın bazı âsâr-ı sanatına ve ihsanatına bazı numuneler göstermek için meclisleri var; zaman zaman tahavvül eder.
Bu vaziyet, bu dar menzil ve meydan ve meşherden sonra daimî bir menzil, sabit saraylar, açık hazineler bulunup ve sakinleri sabit ve daimî kalacaklarına bilbedâhe delalet eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Yazar: Sinan Yılmaz