a
Ana SayfaLâsiyyemalar7. Arkadaş! Her bir şey için iki suret ve şekil vardır. Biri: Maddiyedir ki âdeta bir gömlek gibi…

7. Arkadaş! Her bir şey için iki suret ve şekil vardır. Biri: Maddiyedir ki âdeta bir gömlek gibi…

Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Arkadaş! Her bir şey için iki suret ve şekil vardır:

Biri: Maddiyedir ki âdeta bir gömlek gibi, her şeyin vücuduna göre kaderin takdiriyle biçilmiş şu görünen suretlerdir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

Üstadımız varlıkların şekil ve suretlerini iki kısma ayırdı. Birincisine suret-i maddiye dedi. Göz önünde gördüğümüz bütün şekil ve suretler bu kısma dâhildir. Mesela bir kelebeği ele alalım:

Kaderin takdiriyle biçilmiş bir suret-i maddiye, âdeta bir gömlek gibi kelebeğe giydirilmiş ve kelebek hâlihazırdaki şeklini almış. Kelebeğe baktığımızda gördüğümüz şekil ve suret, suret-i maddiye kısmına dâhildir.

Kelebek gibi, bütün mevcudatın hâlihazırdaki şekil ve suretleri, suret-i maddiye kısmına dâhildir. Bu suretler ve elbiseler kaderin takdiriyle biçilmiş ve onlara giydirilmiştir.

Suretlerin ikinci kısmını Üstadımız şöyle izah ediyor:

Diğeri: Mâkuledir ki bir şeyin yaşadığı bir ömürde mürur-u zamanla değiştirdiği muhtelif maddi suretlerin içtimaından tasavvur edilen bir suret-i vehmiyedir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

(Mürur-u zaman: Zamanın geçmesi / İçtima: Toplanma / Vehmiye: Olmadığı hâlde var tasavvur edilen)

İkinci suret de şuymuş:

Mesela bir kaplan yaklaşık yirmi yıl yaşıyor. Şimdi, yirmi yaşında olan bir kaplan farz edelim. Kaplana baktığımızda gördüğümüz şekil suret-i maddiyedir. Suret-i mâkule ise şudur:

Kaplan dünyaya geldiği andan yirmi yaşına kadar, neredeyse her gün, az-çok bir şekil değiştirdi. Her gün bu kaplanın bir fotoğrafını çektiğimizi farz edelim. Elimizde yaklaşık 7300 tane resim var. Bu resimleri alıp bir yapay zekâya yüklesek ve yapay zekâdan bu resimleri tek bir resme dönüştürmesini istesek, işte bu resim suret-i mâkuledir. Yani değiştirdiği bütün şekillerin toplamından oluşan, bir suret-i vehmiyedir.

Üstadımız bu suret-i mâkuleyi akla şöyle yaklaştırıyor:

Bir ateşin süratle tedvirinden hasıl olan daire-i vehmiye gibi, her şeyin tarih-i hayatını bildiren ve kadere medar olan ve mukadderat-ı eşya denilen şu ikinci suret, mâkuledir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

(Tedvir: Döndürmek / Vehmiye: Olmadığı hâlde var tasavvur edilen)

Mesela elimizde bir lazer ışığı olsa, bunu duvara tutup çok hızlı bir şekilde sağa-sola hareket ettirsek, duvarda bir çizgi oluşur. Aslında duvarda hakiki bir çizgi yoktur. Ancak ışık terk ettiği noktaya o kadar çabuk dönüyor ki biz noktayı terk ettiğinin farkına varmadan o noktada tekrar gözüküyor. Bu sebeple de duvarda bir çizgi varmış gibi görünüyor. İşte bu çizgi vehmî ve hayalî bir çizgidir. Hakikatte vücudu yoktur lakin insana varmış gibi gözükür.

Suret-i mâkule de böyledir. Hakikatte böyle bir suret yok. Belki bir hakikate ışık tutması için varlığı vehmen kabul edilebilir. Bu suret-i mâkule her şeyin bir kaderle takdir edildiğini ispat eder. Çünkü bu surette bir intizam ve mükemmellik vardır. İntizam ve mükemmellik de tesadüfün işi olamaz.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Suret-i maddiye itibarıyla her şeyin bir nihayeti, bir gayesi olduğu gibi, suret-i maneviye itibarıyla da bir nihayeti ve gizli bazı hikmetler için bir gayesi de vardır. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

Suret-i maddiye cihetiyle her şeyin bir nihayeti ve bir gayesi var. Nihayeti var, mesela aslan fil kadar büyüyemiyor. Bir çiçek bir ağaç kadar uzayamıyor. Bir sinek bir kuş kadar gelişemiyor. Bunlar gibi, her bir mahluka suret-i maddiye cihetiyle bir sınır konulmuş. Büyümesi o sınıra geldi mi duruyor.

Suret-i maddiye cihetiyle her şeyin bir gayesi ve bir hikmeti de vardır. Hem o varlığa takılan cihaz ve duyguların, hem ona giydirilen elbisenin, hem ona verilen vücudun binler hikmeti ve gayesi vardır.

Suret-i maddiye cihetiyle her şeyin bir nihayeti ve bir gayesi olduğu gibi, suret-i maneviye cihetiyle de her şeyin bir nihayeti ve gizli bazı hikmetleri vardır. Burada suret-i maneviye ile kastedilen, suret-i mâkuledir. Üstadımız burada suret-i mâkule yerine suret-i maneviye dedi.

Her bir mahluk, doğumundan ölümüne kadar, hadsiz şekil ve suretler değiştirir. Bir tırtılın kelebek oluncaya kadar değiştirdiği suretleri düşünün. Her bir şekil değişiminin bir nihayeti ve gizli bazı hikmetleri vardır.

Nihayeti vardır, şekil değiştirirken dahi bir ölçüyü muhafaza eder; o sınırı aşmaz. Ve bu şekil değişimlerinin birçok hikmeti vardır.

Bir kısım hikmetleri şunlardır:

1. Suret-i mâkuledeki bu mükemmellik tesadüfün işe karışamayacağını ve her şey için bir kader yazısının var olduğunu ispat eder.

2. Suretlerin devamlı değişmesi esmâ-i İlahiyenin tenevvüünden ileri gelir ve ona işaret eder.

3. Bir kemale doğru şekil ve suretlerin değişmesi Allah’ın Mükemmil, Muhavvil, Mukaddir, Müdebbir gibi isimlerinin tecellisine sebep olur.

4. Bu suretler Allah’ın ilminin kemaline, kudretinin sonsuzluğuna delalet eder.

Suret-i mâkuledeki bunlar gibi daha birçok gaye ve gizli hikmetler vardır. Siz de dersten sonra bu meseleyi biraz tefekkür edin ve bu listeyi uzatın.

Üstadımız suret-i maddiyeyi şöyle bir neticeye bağlıyor:

Binaenaleyh, her şeyin suret-i maddiyesinde, kudret-i Rabbânî ustadır, kader mühendistir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

Suret-i maddiyede kader mühendislik vazifesini görüyor, kudret-i Rabbânî ise kaderin planına göre eşyayı icat ediyor. Mesela bir fil yaklaşık 60-70 yıl yaşar. Biz 60 yaşındaki bir file bakıyor olalım… Daha bu fil yaratılmadan önce, 60 yaşına geldiğinde bu şekli alacağı kader tarafından takdir edilmiş ve bu şekli kader defterine yazılmış. 60 yaşına gelince, kudret-i Rabbânî file bu şekli vermiş.

Bu durumda, suret-i maddiye cihetinde kader mühendis oldu yani planı kader çizdi, şekil ve sureti o tayin etti. Kudret ise usta oldu yani filin suret-i maddiyesini kudret icat etti.

Bütün varlıklar için bu böyledir. Kader yazar, kudret icat eder. Kader mühendistir, kudret ustadır.

Üstadımız suret-i mâkuleyi de şöyle bir neticeye bağlıyor:

Suret-i maneviyesinde ise kader mistardır. Yani teşekkülâtın çizgilerini çizer. Kudret mastardır. Yani o çizgiler üstünde yapılan teşekkülât, kudretten sudur eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

(Mistar: Cetvel)

Suret-i mâkule yani suret-i maneviye cihetinde kader mistarmış. Mistar, hat sanatında satırların düzgün olması için kullanılan aletin adıdır. Hattatlar satırları düzgün yazabilmek için mistar denilen bu aleti kâğıtların altına koyar. Bu mantıktan hareketle, sıvacıların sıva yaparken, yaptıkları sıvanın düzgün olmasını sağlayan alete de mastar adı verilmiş.

Suret-i maneviye cihetinde kader mistarmış, o varlığın teşekkülünün çizgilerini çiziyor; doğumundan ölümüne kadar değiştireceği bütün şekil ve suretleri tayin ediyor. Kudret de mastarmış, o yazıya göre eşyayı halk ve icat ediyor.

Risaleleri okurken hep şunu kendimize sormalıyız:

— Üstadımız bu cümleyi niçin söyledi ve bu cümlenin bütünle alakası ne?

Üstadımız bir belagat âlimidir hatta belagatta dâhidir. Bunu da İşarâtü’l-İ’caz tefsiriyle ispat etmiştir. Eğer Üstadımız bir cümle söylüyorsa, onu bir manaya mebni olarak söylüyordur. Bu durumda, bu derste okuduğumuz bölümden iki meseleyi halletmemiz lazım.

Birinci mesele şu: Üstadımız sadece suret-i maddiyeden bahsetseydi, bizim kavramamız ve tefekkür etmemiz daha kolay olurdu. Zira suret-i maddiye, bir varlığa baktığımızda onun hâlihazırdaki şekil ve suretidir. Bu suretteki mükemmelliği ve güzelliği görmek bizim için kolaydır.

Hâlbuki Üstadımız buna ilave olarak bir de suret-i mâkuleden bahsetti. Suret-i mâkule vehmî bir surettir. Yani hakikatte vücudu yoktur. O mahlukun hayatı boyunca değiştirdiği suretlerin içtimaından oluşan vehmî ve farazi bir surettir. Bu sureti hayal etmek bizim için zordur.

Şimdi, birinci sorumuz şu:

— Üstadımız hayal etmekte zorlanacağımız bu suret-i mâkuleden niçin bahsetti? Bunun sebebi ne olabilir?

Fakirin aklına gelen birinci ihtimal şu:

Tekit için bahsetmiş olabilir. Üstadımız mahlukatın şekil ve suretindeki mükemmelliği göstermek istiyor. Bunun için sanki şöyle diyor:

— İster her mahlukun hâlihazırdaki suret-i maddiyesine bak, istersen hayatı boyunca değiştirdiği bütün şekil ve suretlere tek tek bak; hatta istersen, bu bütün şekil ve suretleri al, onlardan vehmî bir suret yap, ona bak. Hangisine bakarsan bak, ondaki mükemmelliği görebilirsin.

Üstadımız böyle bir manayı takip ederek, tekit maksadıyla suret-i mâkuleden bahsetmiş olabilir.

İkinci ihtimal de şu olabilir: Üstadımız metnin sonunda şekil ve suretlerdeki mükemmelliği kader ve kudret ilişkisine bağlıyor. Kaderin çizdiğini, kudretin yaptığını söylüyor. Kaderi daha iyi anlatabilmek için, bir mahlukun değiştirdiği bütün şekil ve suretleri nazara vermek istemiş olabilir.

En doğrusunu Allah bilir.

Metindeki ikinci mesele de şu:

Üstadımız suret-i maddiyeden bahsederken, “Kader mühendistir, kudret-i Rabbânî ustadır.” dedi. Suret-i maneviyeden yani suret-i mâkulden bahsederken ise “Kader mistardır, kudret mastardır.” dedi.

Şimdi sorumuz şu:

— Suret-i maddiyede kaderin mühendis, kudret-i Rabbâniyenin usta olmasıyla; suret-i mâkulede kaderin mistar, kudretin mastar olması arasında bir fark var mı? Fark yoksa kelimeler niçin böyle tercih edilmiş?

Bunun cevabı şu olabilir:

Mühendis binanın planını çizer, usta ise o plana göre binayı inşa eder. Kaderin mühendis olması, mahlukatın şekil ve suretlerinin kader tarafından çizilmesidir. Kudretin usta olması da kudret-i Rabbâniyenin o yazıya uygun olarak mahlukatı halk ve icat etmesidir.

Biz bir mahlukun hâlihazırdaki şekline baktığımızda şöyle deriz: Kader ona bu şekli takdir etmiş, kudret de onu bu şekilde halk etmiş.

Eğer biz tefekkürümüzü suret-i mâkule üzerinde yaparsak şöyle düşünürüz:

Zamanı bir ip olarak hayal edin… Bu ipin üzerine gömlek gibi, bir varlığın hayatı boyunca giyeceği şekil ve suretler asılmış. Vakti geldiğinde o mahluk bir gömleği giyer gibi, o şekil ve sureti giyiyor.

Bakın, suret-i mâkulede bir insicam ve düzgünlük var. Bu insicama dikkat çekmek için kadere “mistar” demek tam yerindedir. Çünkü mistar düzgünlüğü sağlamak için kullanılan bir alettir. İşte kader bir mistar gibi, bu düzgünlüğü sağlamıştır. Kadere mistar dendiğinde de kudrete mastar denilir. Zira o mistar üzerinde kudret çalışmış ve eşyanın varlığa çıkmasına sebep olmuştur.

O hâlde diyebiliriz ki: Kader hem mühendistir hem de mistardır. Kudret de hem ustadır hem de mastardır. Aralarında çok bir mana farkı yoktur. Sadece cümlenin odak manasına uygun olan kelimeler tercih edilmiştir.

Kardeşlerim, zor bir ders oldu. Böyle zor dersler bazen bir defa okumakla anlaşılamaz. Dersi tekrar okumanız istifadenizi ziyadeleştirecektir.

Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:

Arkadaş! Her bir şey için iki suret ve şekil vardır:

Biri: Maddiyedir ki âdeta bir gömlek gibi, her şeyin vücuduna göre kaderin takdiriyle biçilmiş şu görünen suretlerdir.

Diğeri: Mâkuledir ki bir şeyin yaşadığı bir ömürde mürur-u zamanla değiştirdiği muhtelif maddi suretlerin içtimaından tasavvur edilen bir suret-i vehmiyedir. Bir ateşin süratle tedvirinden hasıl olan daire-i vehmiye gibi, her şeyin tarih-i hayatını bildiren ve kadere medar olan ve mukadderat-ı eşya denilen şu ikinci suret, mâkuledir.

Suret-i maddiye itibarıyla her şeyin bir nihayeti, bir gayesi olduğu gibi, suret-i maneviye itibarıyla da bir nihayeti ve gizli bazı hikmetler için bir gayesi de vardır.

Binaenaleyh, her şeyin suret-i maddiyesinde, kudret-i Rabbânî ustadır, kader mühendistir.

Suret-i maneviyesinde ise kader mistardır. Yani teşekkülâtın çizgilerini çizer. Kudret mastardır. Yani o çizgiler üstünde yapılan teşekkülât, kudretten sudur eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin