a
Ana SayfaLâsiyyemalar60. Ve keza, bu âlemin geliş ve gidişatında ve bütün mahlukatın bir hedefe sevkinde…

60. Ve keza, bu âlemin geliş ve gidişatında ve bütün mahlukatın bir hedefe sevkinde…

Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Ve keza, bu âlemin geliş ve gidişatında ve bütün mahlukatın bir hedefe sevkinde ve semavi, süflî bütün ecramın bir kudrete bağlı ve musahhar olmasında pek büyük bir saltanat eseri görünüyor. Ve bundan anlaşılıyor ki bu mevcudatta tasarruf eden Sâniin azîm rububiyetinde harika bir saltanatı vardır.

Hâlbuki bu dünya menzili tahavvülata, zevale maruzdur. Sanki misafirler için yapılmış bir handır ki daima dolup boşalıyor. Ne kendisinin sabit bir şekli vardır ve ne de içinde oturanların bir kararı vardır. Ve Sâni-i âlemin garib ve acib sanatlarının numunelerini teşhir ve ilan için tahavvülden hâlî kalmayan bir meşherdir. Bu itibarla o handa ve o meşherde içtima eden insanlar sabit kalacak değiller. Çünkü meskenleri sabit değildir.

İşte bu hâl ve şu vaziyet, bu fâni menzilden sonra o sermedî saltanata karargâh olmak üzere sabit, baki, ebedî, sermedî saadetlerin, cennetlerin ve sarayların olacağına kat’î bir delaletle şehadet eder. Çünkü fâni, bakiye makam ve medar olamaz.

Evet, bir melikin gelip giden misafirleri için yolda yaptığı şu menzile ve o menzilde oturan misafirlere bakıldığı zaman görülüyor ki milyonlarca lira ile yapılan o menzil pek az bir zaman içindir. Ve ondaki ziynetler, kıymetli şeyler, hep suret ve örneklerdir. Ve misafirler o nefis taam ve yemeklerin yalnız tadına bakıp karınlarını doyuracak derecede yemiyorlar. Ve her bir misafir, hususi makinesiyle o menzildeki ziynetlerin resimlerini alırlar. Ve melikin de gizli memurları onların bütün harekat, ef’al ve muamelelerini yazıyorlar. Ve o melik her mevsimde milyonlarca o ziynetleri, o güzel şeyleri yeni gelecek misafirler için tahrip ve tecdid ediyor. Ve hakeza pek çok garib ve acib şeyler görünüyor.

İşte bu vaziyet gösterir ki o muvakkat menzil sahibinin pek yüksek kıymetli menzilleri, daireleri ve ebedî, sermedî sarayları vardır. Bu küçük menzilde görünen şeyler, hâller misafirleri ebedî menzillerdeki yüksek şeylere teşvik için gösterilen numunelerdir.

Kezalik bu dünya menzilinin ve içinde oturan insanların ahvaline dikkat edilirse anlaşılıyor ki: Bu dünya ebedî kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Ancak Cenab-ı Hakk’ın ebedî ve sermedî olan “dârü’s-selâm” menziline davetlisi olan mahlukatın içtimaları için bir han ve bir bekleme salonudur. Bu dünya menzilinde görünen leziz şeyler, lezzet ve zevk için değildir. Çünkü visallerinin lezzeti, firaklarının elemine mukabil gelmez.

Maahâzâ o lezzetlerden hiç kimse tam manasıyla muradına nail olamaz. Ya o lezzetlerin ömürleri kısa olur veya insanın ömrü kısa olduğundan muradına yetişemez. Ancak o lezzetler ve o nefis şeyler ibret ve şükre sevk içindir. Çünkü onlar Cenab-ı Hakk’ın ehl-i iman için cennetlerde ihzar ettiği hakiki nimetlere numunelerdir.

Ve o müzeyyen masnuat-ı fâniye, fena ve adem için değildir. Ancak onların suretleri ve misalleri, manaları, neticeleri alınır; âlem-i bekada ehl-i beka için ebedî manzaraların yapılmasına medar olurlar. Yahut ebedî âlemde, Sâni-i Ebedî istediği şekillere sokar. Çünkü o masnuat beka içindir. Onların o zahirî ölüm ve fenaları vazifelerinden terhistir, idam değildir.

Evet, onların ölümleri fena olsa bile, yalnız bir cihetten fenaya gider, çok cihetlerden baki kalır. Mesela kudret-i ezelîyenin yarattığı şu gül çiçeğine bak! Evet, nasıl bir kelime ağızdan çıkar çıkmaz zahiren fenaya giderse de Allah’ın izniyle kulaklarda, kâğıtlarda, kitaplarda milyonlarca timsalleri kaldığı gibi, akıllarda da akıllar adedince manaları kalır. Kezalik, o gül kısa bir zamanda vazifesi tamam olur olmaz solar, ölür gider. Amma onu gören bütün insanların kuvve-i hafızalarında ve halefiyle hamile olan tohumlarında suretleri, manaları bakidir. Demek, o gülün tohumu olsun, kuvve-i hafızalar olsun; o gül çiçeğinin suretini, ziynetini, menzilini hıfz için sanki birer fotoğraf ve bekası için birer menzildir.

Ey arkadaş! İnsan da başıboş, serseri, sahipsiz bir hayvan değildir. Ancak onun da bütün harekat ve ef’ali yazılıyor, tesbit ediliyor ve a’malinin neticeleri hıfzediliyor ki muhasebe-i kübrada ona göre derece alsın.

Hülasa: Her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer tedarik etmek ve bir nevi terhis ve izinlerdir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

(Süflî: Aşağıda bulunan / Ecram: Cansız varlıklar / Tahavvülat: Değişmeler / Sermedî: Ebedî / Visal: Kavuşma / Maahâzâ: Bununla birlikte / Müzeyyen: Süslü)

Metin birbirine bağlı olduğu ve mütalaasını bir bütün olarak yapacağımız için metni bölmeden kaydettik. Zaten bu delilin mütalaasını daha önce 44. derste yapmıştık. Üstadımız o makamda şöyle demişti:

“Ve keza, icraatından, faaliyetinden anlaşılan pek harika bir ihtişam içinde bir saltanatı varken, milletinin içtimaları için yalnız dar bir misafirhane yapılmış; daimî olarak milleti istiab edemez, daima dolar boşalır. Ve bir imtihan meydanı var; her vakit değişir, tebeddül eder. Ve sultanın bazı âsâr-ı sanatına ve ihsanatına bazı numuneler göstermek için meclisleri var; zaman zaman tahavvül eder. Bu vaziyet, bu dar menzil ve meydan ve meşherden sonra daimî bir menzil, sabit saraylar, açık hazineler bulunup ve sakinleri sabit ve daimî kalacaklarına bilbedâhe delalet eder.”

Üstadımız mezkûr ifadesiyle bu delili daha önce beyan etmişti. Burada meseleyi biraz daha detaylandırdı. Bizler bu makamda, 44. derste yaptığımız mütalaayı tekrar edeceğiz:

Bu delilin özü şudur: Hiç mümkün müdür ki zerrelerden güneşlere, ağaçlardan galaksilere kadar, bütün mevcudatı itaatkâr bir nefer gibi emrine boyun eğdiren ve bütün kâinatı idare ve tedbir ederek haşmetli rububiyetini gösteren bir Zat, sadece şu dünya misafirhanesinde muvakkat bir hayat geçiren perişan fâniler üzerinde dursun; haşmetli icraatına ve âli rububiyetine ayna olacak ebedî ve baki bir memleketi icat etmesin? Hâşâ ve kellâ!

Şimdi meseleyi üç basamakla mütalaa edelim:

BİRİNCİ BASAMAK: KÂİNATTA GÖZÜKEN CELAL VE HAŞMET

Kim şu âleme dikkat ile baksa görür ki bu âlemde muhteşem bir saltanat ve rububiyet hükmediyor.

– Mevsimlerin değişmesi gibi haşmetli icraat,

– Yıldızların ve galaksilerin -tayyare misal- hareketleri gibi azametli harekât,

– Yeryüzünü içindeki mahlukata bir beşik; Ay’ı onlara bir kandil ve Güneş’i bir lamba yapmak gibi dehşetli teshirat,

– Kışın ölmüş ve kurumuş yeryüzünü baharda diriltmek ve süslendirmek gibi geniş tahvilat…

Bütün bunlar ve saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok haşmetli faaliyet her an gözümüz önünde cereyan etmekte ve seyredenleri hayrete düşürmektedir.

Bu faaliyetlerin tefekkürünü sizlere havale edip, şimdi ikinci basamağa geçiyoruz.

İKİNCİ BASAMAK: BU HAŞMETLİ FAALİYETİN FAİLİ OLAN ZAT-I CELİL KİMDİR?

Şimdi soruyoruz:

— Mevsimleri kim değiştiriyor? Yazdan sonra kışı, kıştan sonra yazı kim getiriyor? Bu haşmetli faaliyetin sahibi kimdir?

— Yıldızları ve galaksileri tesbih taneleri gibi kim çeviriyor? Onları emrine kim musahhar ediyor?

— Kim yeryüzünü içindeki mahlukata bir beşik yapmış? Kim Ay’ı onlara bir kandil ve Güneş’i bir lamba yapmış? Bu dehşetli teshiratın sahibi kimdir?

— Kışın ölmüş ve kurumuş yeryüzünü baharda dirilten kim?

— Yeryüzünü böyle antika sanat eserleriyle süsleyen kim?

— Bu geniş tahvilat kimin işidir?

Bütün bu “kim”lerin tek bir cevabı vardır, o da Allah’tır.

Şu âlemdeki haşmetli faaliyet, perde arkasındaki bir Zatın varlığını ispat eder ve O’nu bizlere Celil ismiyle tanıtır.

ÜÇÜNCÜ BASAMAK: CELİL VE BAKİ İSİMLERİNİN AHİRETİ GEREKTİRMESİ

Saydığımız ve saymakla bitiremeyeceğimiz bütün haşmetli faaliyetler gösteriyor ki perde arkasında muazzam bir rububiyet var, muhteşem bir saltanatla hükmediyor. Elbette böyle bir saltanat-ı rububiyet, kendine layık bir mahlukat, haşmetine yaraşır bir halk ve celaline mazhar bir meşher ister.

Hâlbuki görüyoruz ki o Zatın en kıymetli misafirleri ve en makbul kulları olan insanlar şu misafirhane-i dünyada perişan bir surette, muvakkaten toplanıyorlar. Misafirhane ise her gün doluyor, boşalıyor; her saat tebeddül ediyor.

Hem bütün bu insanlar, celal sahibi O zatın kıymetli ihsanlarının numunelerini ve harika sanatının antikalarını şu çarşı-yı âlem sergilerinde, ticaret maksadıyla temaşa etmek için, şu dünya teşhirgâhında birkaç dakika durup seyrediyorlar, sonra kayboluyorlar. Şu dünya meşheri ise her dakika değişiyor; gelen gidiyor ve giden gelmiyor.

İşte bu hâl ve şu vaziyet kati gösterir ki şu misafirhane ve şu meydan ve şu meşherlerin arkasında o ebedî saltanata mazhar olacak daimî saraylar, sabit meskenler ve şu dünyada gördüğümüz numunelerin ve suretlerin en halis ve en yüksek asıllarıyla dolu bağ ve hazineler vardır. Demek burada çabalamak onlar içindir. Burada çalıştırır, orada ücret verir. Herkesin istidadına ve ameline göre -eğer kaybetmezse- orada bir saadeti vardır.

Evet, hiç mümkün değildir ki böyle haşmetli bir saltanat sadece şu fâniler ve ölüme mahkûm zeliller üstünde dursun ve başka bir memleketi olmasın.

Şimdi, bu delili maddeleyerek pekiştirelim:

1. Şu âlemde; mevsimlerin tebeddülü, gece ve gündüzün tahavvülü, yıldızların harekâtı gibi haşmetli bir faaliyet ve dehşetli bir teshirat var.

2. Bu haşmetli faaliyet ve dehşetli teshirat, perde arkasındaki bir Zatın vücudunu ispat eder ve bu Zatı bizlere Celil ism-i şerifiyle tanıtır.

3. Madem o Zat hem celildir hem bakidir; öyleyse kendine layık bir mahlukat, haşmetine yaraşır bir halk ve celaline mazhar bir meşher isteyecektir.

4. Madem görüyoruz ki o Zatın en kıymetli misafirleri olan insanlar şu misafirhane-i dünyada perişan bir surette, muvakkaten toplanıyorlar. Misafirhane ise her gün doluyor ve boşalıyor. Bu hâliyle de o Zatın celaline tam âyine ve haşmetine tam mazhar olamıyor.

5. İşte bu hâl kati ispat eder ki şu misafirhane ve meşherlerin arkasında, o ebedî saltanata mazhar olacak daimî saraylar ve sabit meskenler vardır. Haşmet ve celal onlarsız olamaz.

Hiç mümkün değildir ki böyle haşmetli bir saltanat sadece şu fâniler, ölüme mahkûm zeliller ve şu fâni memleket üstünde dursun ve başka bir memleketi olmasın! Âmennâ ve saddeknâ!

Mütalaasını yaptığımız bölümü bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:

Ve keza, bu âlemin geliş ve gidişatında ve bütün mahlukatın bir hedefe sevkinde ve semavi, süflî bütün ecramın bir kudrete bağlı ve musahhar olmasında pek büyük bir saltanat eseri görünüyor. Ve bundan anlaşılıyor ki bu mevcudatta tasarruf eden Sâniin azîm rububiyetinde harika bir saltanatı vardır.

Hâlbuki bu dünya menzili tahavvülata, zevale maruzdur. Sanki misafirler için yapılmış bir handır ki daima dolup boşalıyor. Ne kendisinin sabit bir şekli vardır ve ne de içinde oturanların bir kararı vardır. Ve Sâni-i âlemin garib ve acib sanatlarının numunelerini teşhir ve ilan için tahavvülden hâlî kalmayan bir meşherdir. Bu itibarla o handa ve o meşherde içtima eden insanlar sabit kalacak değiller. Çünkü meskenleri sabit değildir.

İşte bu hâl ve şu vaziyet, bu fâni menzilden sonra o sermedî saltanata karargâh olmak üzere sabit, baki, ebedî, sermedî saadetlerin, cennetlerin ve sarayların olacağına kat’î bir delaletle şehadet eder. Çünkü fâni, bakiye makam ve medar olamaz.

Evet, bir melikin gelip giden misafirleri için yolda yaptığı şu menzile ve o menzilde oturan misafirlere bakıldığı zaman görülüyor ki milyonlarca lira ile yapılan o menzil pek az bir zaman içindir. Ve ondaki ziynetler, kıymetli şeyler, hep suret ve örneklerdir. Ve misafirler o nefis taam ve yemeklerin yalnız tadına bakıp karınlarını doyuracak derecede yemiyorlar. Ve her bir misafir, hususi makinesiyle o menzildeki ziynetlerin resimlerini alırlar. Ve melikin de gizli memurları onların bütün harekat, ef’al ve muamelelerini yazıyorlar. Ve o melik her mevsimde milyonlarca o ziynetleri, o güzel şeyleri yeni gelecek misafirler için tahrip ve tecdid ediyor. Ve hakeza pek çok garib ve acib şeyler görünüyor.

İşte bu vaziyet gösterir ki o muvakkat menzil sahibinin pek yüksek kıymetli menzilleri, daireleri ve ebedî, sermedî sarayları vardır. Bu küçük menzilde görünen şeyler, hâller misafirleri ebedî menzillerdeki yüksek şeylere teşvik için gösterilen numunelerdir.

Kezalik bu dünya menzilinin ve içinde oturan insanların ahvaline dikkat edilirse anlaşılıyor ki: Bu dünya ebedî kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Ancak Cenab-ı Hakk’ın ebedî ve sermedî olan “dârü’s-selâm” menziline davetlisi olan mahlukatın içtimaları için bir han ve bir bekleme salonudur. Bu dünya menzilinde görünen leziz şeyler, lezzet ve zevk için değildir. Çünkü visallerinin lezzeti, firaklarının elemine mukabil gelmez.

Maahâzâ o lezzetlerden hiç kimse tam manasıyla muradına nail olamaz. Ya o lezzetlerin ömürleri kısa olur veya insanın ömrü kısa olduğundan muradına yetişemez. Ancak o lezzetler ve o nefis şeyler ibret ve şükre sevk içindir. Çünkü onlar Cenab-ı Hakk’ın ehl-i iman için cennetlerde ihzar ettiği hakiki nimetlere numunelerdir.

Ve o müzeyyen masnuat-ı fâniye, fena ve adem için değildir. Ancak onların suretleri ve misalleri, manaları, neticeleri alınır; âlem-i bekada ehl-i beka için ebedî manzaraların yapılmasına medar olurlar. Yahut ebedî âlemde, Sâni-i Ebedî istediği şekillere sokar. Çünkü o masnuat beka içindir. Onların o zahirî ölüm ve fenaları vazifelerinden terhistir, idam değildir.

Evet, onların ölümleri fena olsa bile, yalnız bir cihetten fenaya gider, çok cihetlerden baki kalır. Mesela kudret-i ezelîyenin yarattığı şu gül çiçeğine bak! Evet, nasıl bir kelime ağızdan çıkar çıkmaz zahiren fenaya giderse de Allah’ın izniyle kulaklarda, kâğıtlarda, kitaplarda milyonlarca timsalleri kaldığı gibi, akıllarda da akıllar adedince manaları kalır. Kezalik, o gül kısa bir zamanda vazifesi tamam olur olmaz solar, ölür gider. Amma onu gören bütün insanların kuvve-i hafızalarında ve halefiyle hamile olan tohumlarında suretleri, manaları bakidir. Demek, o gülün tohumu olsun, kuvve-i hafızalar olsun; o gül çiçeğinin suretini, ziynetini, menzilini hıfz için sanki birer fotoğraf ve bekası için birer menzildir.

Ey arkadaş! İnsan da başıboş, serseri, sahipsiz bir hayvan değildir. Ancak onun da bütün harekat ve ef’ali yazılıyor, tesbit ediliyor ve a’malinin neticeleri hıfzediliyor ki muhasebe-i kübrada ona göre derece alsın.

Hülasa: Her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer tedarik etmek ve bir nevi terhis ve izinlerdir. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin