33. Ve keza, hadd-i kemale bâliğ olan en yüksek bir cemalin bilinmesi, görünmesi, gösterilmesi…
Lâsiyyemalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, hadd-i kemale bâliğ olan en yüksek bir cemalin bilinmesi, görünmesi, gösterilmesi için resullerin tarifi lazımdır. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
(Hadd-i kemal: Mükemmellik sınırı, kemalâtın sınırı / Bâliğ: Ulaşan / Cemal: Güzellik)
“Hadd-i kemale bâliğ olan bir cemal” güzelliğin zirvesinde ve sınırında bulunan bir güzelliktir. Mesela papatya ottan daha güzeldir. Güzellik yarışında ot ile papatya yarışsa yarışmayı papatya kazanır. Ancak papatya bu güzellik yarışına gül ile girerse -göreceli olmakla birlikte- bu yarışı gül kazanır.
Demek, papatya ottan daha güzel iken, gülden daha az güzeldir. Şimdi, hayalen çiçekleri birbiriyle yarıştıralım… Bu bundan daha güzel, bu bundan daha güzel, bu bundan daha güzel…
Şimdi öyle bir çiçek gördük ki bütün çiçeklerden daha güzel ve sanki bu güzellikten daha öte bir güzellik olamaz. İşte bu çiçek güzellikte hadd-i kemale bâliğ olan bir çiçektir.
Tabii bu anlattığımız, hakikate ışık tutsun diye sönük bir misal. Yoksa Cenab-ı Hak her güzelden daha güzelini yaratabilir ve cennette yaratmıştır.
Şimdi bu hakikati Allahu Teâlâ hakkında düşünelim:
Cenab-ı Hakk’ın cemali -yani zatının güzelliği- hadd-i kemale bâliğdir yani nihayetsiz kemaldedir. Ondan daha öte bir cemal ve ondan daha ileride bir güzellik yoktur. Zira cemali sınırsızdır. Sınırsızlığın bir haddi ve ötesi yoktur ki ondan daha güzeli olsun.
Elbette sınırlı olan insan Allah’ın sınırsızlığını ve cemalinin kemalini hakkıyla idrak edemez. Biz daha bu dünyadaki varlıkların güzelliğini idrak edemiyor ve “Bundan daha güzeli olur mu?” diyoruz. Hâlbuki güzel olarak bildiğimiz her şey, Cenab-ı Hakk’ın cemalinin milyonlar perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir. Hatta koca cennet -bütün güzellikleriyle- o cemalin bir lem’a-i tecellisidir.
Hadd-i kemale bâliğ olan bu en yüksek cemal, bilinmek ve görünmek istemiş ve bu kâinatı yoktan icat etmiştir. Her varlığı nakış nakış dokumuş, ziynetlerle süslemiş, farklı renklere boyamış ve her varlığı cemalinin bir aynası yapmıştır. Mahlukatın bu kadar güzel ve süslü yaratılmasının bir sebebi de Allahu Teâlâ’nın cemalini göstermek ve bildirmek istemesidir.
Lakin insanlar bu cemali görmekten ve idrakten çok âcizdir. Belki zahiri küçük bir kısmını görse de hakikatini göremez. Zahirde gördüğünü de -küçücük bir çirkinlik görse- inkâr eder. Mesela insanın yüzü ne kadar güzeldir. Ama insan aynaya baktığında yüzündeki güzelliğe değil, yanağındaki sivilceye bakar; “Ne kadar çirkinim.” der.
— Peki, bu durumda ne olmalı?
Bu cemalin hakikatini bizlere gösterecek elçiler olmalı. Bu güzelliği bize onlar göstermeli, gördüğümüz nisbî çirkinliklerin sebebini onlar izah etmeli ve hadd-i kemala baliğ olan bu en yüksek cemali bize onlar tarif etmeli.
Yoksa eşyanın böyle nakış nakış süslenmesinin hiçbir manası olmaz. Çünkü biz o nakış ve güzelliklerden Zat-ı Zülcemal’in cemaline ulaşamayız.
O hâlde bu delili şöylece maddeleyebiliriz:
1. Cenab-ı Hakk’ın cemali hadd-i kemale baliğ olan bir cemaldir ve sınırsızdır. Bu cemalden daha öte bir cemal yoktur.
2. Cenab-ı Hak bu nihayet kemaldeki cemalini göstermek için şu kâinatı ve içindeki eşyayı yaratmış ve her bir mahluku cemalinin aynası yapmıştır.
3. Ancak insanlar şu kısa fehimleriyle bu cemali görmekten ve takdir etmekten âcizdirler. Hatta hikmetini bilmedikleri çirkinlikler sebebiyle bu cemali çoğu kez inkâr ederler.
4. Bu durumda, bu cemali insanlara gösterecek, tarif edecek, nazar-ı dikkatleri bu cemale celbedecek elçiler lazımdır ki kâinatın yaratılışındaki hikmet tahakkuk etsin.
Sözün özü: Şu âlemi, hadd-i kemale bâliğ olan cemalini göstermek için yaratan Zat-ı Zülcemal elbette elçilerini gönderecek ve onlar vasıtasıyla nazar-ı dikkatleri cemaline celbedecektir. Yoksa kâinata yapılan bu kadar masraf boşa gider ve israf olur ki O Zat-ı Hakîm israftan ve abes iş yapmaktan son derece münezzehtir.
Cümleyi bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:
Ve keza, hadd-i kemale bâliğ olan en yüksek bir cemalin bilinmesi, görünmesi, gösterilmesi için resullerin tarifi lazımdır. (Mesnevi-i Nuriye, Lâsiyyemalar)
Yazar: Sinan Yılmaz