21. Kevn ve vücuda bir nüvedir ki Cenab-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini dercetmiştir…
Üstad Hazretleri hayatın önemini anlatıyordu. İki maddesini işlemiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Kevn ve vücuda bir nüvedir ki Cenab-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini dercetmiştir. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Kevn: Kâinat / Vücud: Varlık / Nüve: Çekirdek / Dercetmek: Yerleştirmek)
“Kevn” kâinat, “vücud” da varlık demektir. Cenab-ı Hak hayat sahiplerini kâinata bir çekirdek yapmıştır. Hani çekirdekte koca ağacın plan ve programı yazılmış olup çekirdek âdeta ağaca bir misal-i musaggar (küçültülmüş bir misal) olur ya; aynen bunun gibi, Cenab-ı Hak da hayat sahibi her bir mahluku kâinata bir çekirdek yapmış, kâinatta ne varsa küçük bir mikyasta o çekirdeğin içine koymuş, pek çok âlemlerin örneklerini o çekirdeğin içine dercetmiştir.
Bir önceki derste bu kıyası yapmış ve sonunda demiştik ki:
— İnsanı büyütsek kâinat olur, kâinatı küçültsek insan olur. İnsan kâinata küçük bir misal olduğu gibi, her bir canlı da böyle küçük bir misaldir.
Üstadımız aynı hakikate şöyle devam ediyor:
Sanki o zihayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Zihayat: Hayat sahibi / Hakîmâne: Hikmetli bir şekilde / Muayyen: Belirli / Nizam: Ölçü / Katre: Damla)
Üstad Hazretleri aynı hakikati tekit ediyor ve diyor ki:
Her bir hayat sahibi hikmetli bir şekilde, belirli ölçülerle şu kâinattaki âlemlerden sağılmış bir damla veya noktadır. Yani mesela:
– Cenab-ı Hak levh-i mahfuzu sağdı, bir damlasını alıp insana koydu, o damla insanda hafıza oldu.
– Arş’ı sağıp bir damlasını insana koydu, o damla insanda kalp oldu.
– Kürsî’yi sağıp bir damlasını insana koydu, o damla insanda akıl oldu.
– Âlem-i misali sağıp bir damlasını insana koydu, o damla insanda hayal kuvveti oldu.
– Ormanları sağıp bir damlasını insana koydu, o damla insanda saç, sakal ve kıllar oldu.
– Dağları, toprakları sağıp bir damlasını insana koydu, o damla insanda kemik şeklini aldı. Ve hakeza…
İnsan âdeta kâinatın sağılmış bir özü oldu; bir damlası veya noktası oldu. İnsan gibi, diğer canlılar da böyledir. Her biri bütün âlemlerin sağılmasıyla meydana gelen bir damla ve nokta hükmündedir.
Risaleleri okurken sadece cümleyi değil, bütünü düşünmeliyiz. “Üstad Hazretleri bunu niye söylüyor?” diye sözün amacını bulmalıyız. Cümleler arasındaki irtibatı kurmalıyız. Üstad Hazretleri buraya kadar izahını yaptığımız cümleleri şu hakikate basamak olsun diye söyledi:
Bu itibarla, bir zihayatı halk etmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenab-ı Hak’tan maada hiçbir şeye isnad edilemez. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Zihayat: Hayat sahibi / Halk etmek: Yaratmak / Yed-i tasarruf: Tasarruf eli, hâkimiyeti altında tutma / Maada: Başka / İsnad etme: Dayandırma)
İşte netice bu: En küçük bir canlıyı yaratabilmek için kâinatı yaratabilecek bir kudrete ihtiyaç vardır. Kâinatı yaratamayan en küçük bir canlıyı halk edemez. Zira en küçük bir canlı kâinatın küçültülmüş bir misalidir. Bütün kâinatı yed-i kudretinde yani hâkimiyeti altında tutamayan bir sineğe sahiplik iddiasında bulunamaz.
Gördünüz mü Üstadımız delili ilmik ilmik nasıl dokudu?.. Her cümle, aklı ve kalbi neticeye hazırladı.
– Önce her bir zihayatın şu âlemin küçük bir misali olduğu nazara verildi.
– Sonra hayat sahiplerinin âlem ağacının en güzel ve en tatlı meyvesi olduğu beyan edildi.
– Sonra hayat sahiplerinin kâinata bir çekirdek olup âdeta âlemlerden sağılmış bir katre veya nokta olması nazara verildi.
– Bundan sonra da hakikate çıkıldı ve denildi ki: Madem her bir zihayat kâinatın küçük bir numunesidir. O hâlde en küçük bir varlığa sahiplik iddiasında bulunabilmek için kâinatı yaratabilecek bir kudrete sahip olmak gerekir. Bu kudrete sahip olamayan, küçük kâinat hükmündeki varlıklara sahip olamaz, malik olamaz. O hâlde sinek kiminse kâinat da onundur. Ve kâinatı kim yaratmışsa sineği dahi o yaratmıştır.
Bu dersimizde şu bölümü anlamaya çalıştık:
Kevn ve vücuda bir nüvedir ki Cenab-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini dercetmiştir. Sanki o zihayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır. Bu itibarla, bir zihayatı halk etmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenab-ı Hak’tan maada hiçbir şeye isnad edilemez. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
Yazar: Sinan Yılmaz