42. Evet, bu âlem pek muhteşem bir saray veya muntazam bir fabrika veya mükemmel bir şehirdir…
Lem’alar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Evet, bu âlem pek muhteşem bir saray veya muntazam bir fabrika veya mükemmel bir şehirdir. Bu fabrika-i kâinatın eczası, efradı ve envâı, âlât ve edevatı arasında hakîmâne bir muarefe ve tanışmak ve dostâne bir mükâleme ve konuşmak ve pek kerîmâne bir muavenet ve yardımlaşmak vardır ki kemal-i süratle pek uzun mesafelerden birbirinin savtını işitir ve ihtiyacını görür gibi derhal imdadına yetişir, ihtiyacını def eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Ecza: Cüzler / Efrad: Fertler / Envâ: Nevler / Âlât: Aletler / Edavat: Araçlar, gereçler / Muarefe: Tanışma / Mükâleme: Karşılıklı konuşma / Muavenet: Yardımlaşma / Savt: Ses)
Üstad Hazretleri bu Yedinci Lem’ada yardımlaşma delilini işliyor ve bu delili kâinat ölçeğinde gösterip hâtem-i vahidiyeti okuyor.
Üstadımız şu âlemi muhteşem bir saraya, muntazam bir fabrikaya ve mükemmel bir şehre benzetti. Bu teşbihin odak noktası; âlemin saray gibi, fabrika gibi ve şehir gibi kolayca idare edilmesi ve fabrikadaki çarkların birbirinin imdadına koşması gibi, eşyanın birbirinin imdadına koşmasıdır.
Şu kâinat fabrikasındaki bütün nevler, cüzler ve fertler arasında, canlı olsun cansız olsun, her bir eşya arasında bir yardımlaşma vardır. Üstadımız bunu şöyle ifade etti: Hakîmâne bir muarefe ve tanışmak, dostâne bir mükâleme ve konuşmak, kerîmâne bir muavenet ve yardımlaşmak…
Üç kelimeye dikkat edelim: Hakîmâne, dostâne ve kerîmâne.
Yani bu yardımlaşmada hikmet gözüküyor, dostluk gözüküyor ve cömertlik gözüküyor. Sanki birbirlerinin sesini çok uzak mesafelerden işitiyorlar, hikmetle imdada koşuyorlar, dostâne yardım edip cömertlikle muamele ediyorlar ve birbirlerinin ihtiyacını karşılıyorlar.
Şimdi, böyle bir yardımlaşma için, yardım eden eşyanın hangi sıfatlara sahip olması gerektiğini düşünelim:
– Başkasına yardım edebilmek için ilk önce yardım edenin iradesi olmalı ve yardım etmeyi yardım etmemeye tercih edebilmelidir.
– İradenin yanında kudreti de olmalıdır. Kudreti olmazsa yardım edemez.
– Bunun yanında yardıma muhtaç olanı tanıyabilecek bir ilmi,
– Onun sesini duyabilecek bir işitmesi,
– Onu görebilecek bir gözü,
– İhtiyacını hissedebilecek bir aklı ve daha bunlar gibi onlarca sıfatı olmalıdır.
Hâlbuki yardıma koşan eşyada bu sıfatlar yoktur. İşte bu hâl ispat eder ki onlar kendi başlarına yardıma koşmuyor. Perde arkasında bir Zat-ı Hakîm ve Kerîm var, onları birbirinin yardımına O koşturuyor.
Şimdi, bir misal üzerinde yardımlaşma hakikatini tefekkür edelim:
Kökün iki tane vazifesi vardır. Birisi ağacı ayakta tutmaktır. Diğeri ağaca lazım olan maddeleri topraktan almaktır. Lakin ardıç ve çam gibi, iğne yapraklı ağaçların yetiştiği topraklar asit karakterli olduğundan kök lazım olan maddeleri topraktan alamaz.
İşte ağaç bu sıkıntı içinde kıvranırken birden bir mantar gelir ve ağacın köküne yerleşir. Ağaca lazım olan maddeleri onun için hazırlar ve ağaca takdim eder. Ağaç da bu iyiliğe karşı ürettiği şekerin bir kısmını ona sunar.
Şimdi, bu hadise üzerine tefekkür edelim:
1. Mantar ağacın bu sıkıntısını nereden biliyor? Elbette bunu bilmesi mümkün değildir. Zira bilmek ilim sıfatına sahip olmak ile mümkündür. Mantarın ise ilmi yoktur. Allah’ı inkâr eden kimse, kendinden dahi haberi olmayan mantarın İbni Sina kadar ilmi olduğunu kabul etmek zorundadır. Gerçi bunu o bile yapamazdı.
2. Hadi ilmi var ve ağacın sıkıntısını biliyor diyelim. Lakin ağaca yardım etmek merhametin eseridir. Merhameti olmayan yardım etmez. Hâlbuki mantarın merhameti yoktur. Allah’ı inkâr eden, mantarda sonsuz bir merhametin varlığını kabul etmek zorundadır.
3. Haydi ilim ile beraber merhameti de var diyelim. Acaba kökün yapamadığı işi o nasıl yapıyor ve ağaca lazım olan maddeleri nasıl üretiyor? Yoksa mantarın sonsuz bir kudreti mi var? Allah’ı inkâr eden, mantarda sonsuz bir kudretin varlığını kabul etmek zorundadır.
4. Acaba mantar ağaca lazım olan maddeleri nereden biliyor? Hangi mektepte botanik okumuş? Mesela siz ağaca lazım olan maddeleri biliyor musunuz? Herhâlde bilmiyorsunuzdur. Peki, bizim bilmediğimizi mantar nasıl bilecek? Allah’ı inkâr eden, mantarda sonsuz bir ilmin ve hikmetin varlığını kabul etmek zorundadır.
5. Acaba ağacın bu iyiliğin altında kalmayıp ürettiği şekerin bir kısmını mantara sunması onun minnettarlığının bir eseri midir? Yani bu ağaç iyiliğin altında kalmayacak kadar izzetli bir ağaç mıdır? Allah’ı inkâr eden, bu ağacın izzet sahibi olduğunu kabul etmek zorundadır.
Daha bunlar gibi, onlarca maddeyle tahlil yapabiliriz. Dersi uzatmamak için burada keselim. Üstadımız dersin devamında yardımlaşma hakikatine örnekler veriyor. Bu örnekleri bir sonraki derste okuyacağız.
Bu dersimizde şu bölümü anlamaya çalıştık:
Evet, bu âlem pek muhteşem bir saray veya muntazam bir fabrika veya mükemmel bir şehirdir. Bu fabrika-i kâinatın eczası, efradı ve envâı, âlât ve edevatı arasında hakîmâne bir muarefe ve tanışmak ve dostâne bir mükâleme ve konuşmak ve pek kerîmâne bir muavenet ve yardımlaşmak vardır ki kemal-i süratle pek uzun mesafelerden birbirinin savtını işitir ve ihtiyacını görür gibi derhal imdadına yetişir, ihtiyacını def eder. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
Yazar: Sinan Yılmaz