46. Evet, bir tarlaya tohum ekilmesinden anlaşılıyor ki o tarla tohum sahibinin mülküdür…
Lem’alar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Evet, bir tarlaya tohum ekilmesinden anlaşılıyor ki o tarla tohum sahibinin mülküdür. Ve o tohum da o tarla sahibinin malıdır. Yani o buna, bu da ona şehadet ediyorlar. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
Bir tarlaya tohum ekilmesinden anlıyoruz ki tarla da tohum da aynı zatın mülküdür.
— Zira kişi başkasının tarlasına ne diye tohum eksin?
— Ve tarla sahibi, başkasının kendi tarlasına tohum ekmesine neden müsaade etsin?
— Tarla sahibinin kendi tohumunu ekmeye gücü mü yok?
— Ya da tohumu olan, tohumunu ekecek bir tarlaya niçin sahip olmuyor?
Tarla kiminse tohum onundur ve tohum kiminse tarla onun mülküdür.
Bu kaziyeden şu netice çıkar: Bir zat tarlanın sahibi olduğunu ispat etse, tohumun sahibi olduğunu ispat etmesi ondan istenmez. Ya da tam tersi, tohumun sahibi olduğunu ispat etse, tarlanın sahibi olduğunu ispat etmesi gerekmez. Zira biri diğerine şehadet eder.
Peki, misaldeki tarla ve tohumun hakikatteki karşılığı nedir?
Üstadımız diyor ki:
Kezalik, kâinattaki masnuat tohum gibidir. Âlem ve anasır da tarla gibidir. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Kezalik: Aynen bunun gibi / Masnuat: Sanatlı eserler / Anasır: Elementler)
Evet, her bir eşya; bir çiçek, bir kelebek, bir ağaç, bir kuş; her bir mevcut tohum hükmündedir.
— Peki, bu tohumlar hangi tarlada ekilmiş?
Âlem tarlasında ve anasır yani elementler tarlasında ekilmiş.
– Gökyüzü bir tarla olmuş. Yıldızlar o tarlanın tohumu.
– Yeryüzü bir tarla olmuş. İçindeki masnuat bu tarlanın tohumu.
– Denizler bir tarla olmuş. Balıklar ve diğer deniz varlıkları bu tarlanın tohumu.
– Dağlar bir tarla olmuş. Ağaçlar, çiçekler bu tarlanın tohumu.
– Ağaç dağa kıyasla bir tohum iken, meyvesine kıyas edilse ağaç bir tarla olur; meyve bu tarlanın tohumu.
– Yine maddenin yapı taşı olan elementler bir tarla olmuş. Bütün mevcudat bu tarlada ekilmiş ve bu tarladan bitmiş.
Kaidemiz neydi? Tarla kiminse tohum onundur, tohum kiminse tarla onun mülküdür. Ve bir kimse tarlanın sahibi olduğunu ispat etse, tohumun sahibi olduğunu ispat etmesine gerek yoktur. Ya da tohumun sahibi olduğunu ispat etse, tarlanın sahibi olduğunu ispata ihtiyaç yoktur.
Aynen bunun gibi, Allahu Teâlâ’nın kâinatın ve elementlerin sahibi olduğu ispat edilse, içindeki mahlukatın sahibi olduğunu ispata lüzum yoktur. Ya da tam tersi, Allah’ın tohum hükmündeki tek bir sineğin, tek bir çiçeğin sahibi olduğu ispat edilse; tohum hükmündeki diğer mahlukların ve tarla hükmündeki âlem ve anasırın sahibi olduğunu ispata lüzum yoktur. Bir şeye sahip olan, her şeyin sahibidir ve kâinata sahip olamayan, hiçbir şeye sahiplik iddiasında bulunamaz.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Her iki tarafın lisan-ı hâlleriyle ettikleri şehadete göre, masnuatı ile âlem-i anasır yani tohum ile tarla ve muhit ile muhat hep bir Sâni-i Vâhid’in yed-i tasarrufundadır. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Masnuat: Sanatlı eserler / Âlem-i anasır: Elementler âlemi / Muhit: Kapsayan, içine alan / Muhat: Kapsanan, içine giren / Sâni-i Vâhid: Tek bir sanatkâr / Yed-i tasarruf: Tasarruf eli)
Her iki tarafın yani hem tohum hükmünde olan varlıkların hem de tarla hükmünde olan âlem ve anasırın lisan-ı hâlleriyle yaptıkları şehadete göre, muhit ile muhat -yani ihata eden ve içine alan âlem ve anasırla, muhat olan yani kapsanan ve içine giren varlıklar- tek bir sanatkârın eseridir ve o zatın tasarrufu altındadır. Tarla olan kâinat Allah’ın, tohum olan varlıklar başkasının olamaz.
Bu hakikate şu misalle de bakabiliriz:
Kitap kiminse kitabın her bir kelimesi de onundur. Dolayısıyla kitabın sahibi olduğunu ispat eden, kelimelerin sahibi olduğunu ispat etmek zorunda değildir. Ya da tek bir kelimenin kendisine ait olduğunu ispat eden, diğer kelimelerin ve kitabın kendisine ait olduğunu ispata mecbur değildir.
Aynen bunun gibi, şu kâinat da bir kitaptır. İçindeki her bir varlık da bir kelimedir. Bu kelimeler bu kitapta yazılmıştır. Kitap muhittir, içine alandır; kelimeler muhattır, içine girendir. Şu kâinatın Allah’ın mülkü olduğu ispat edildiğinde kuşlar kimin, çiçekler kimin, ağaçlar kimin diye sorulmaz. Zira kitap kiminse kelimeler de onun olacaktır. Ya da tek bir çiçeğin sahibi olarak Allah ispat edildiğinde diğer çiçekler kimin, kuşlar kimin, kâinat kimin diye sorulmaz. Zira bir kelimenin sahibi diğer kelimelerin ve kitabın da sahibidir. Bir çiçeği kim yaratmışsa, bütün çiçekleri, bütün mahlukatı ve kâinatı da o yaratmıştır.
Üstadımız delilin devamında bu hakikati farklı bir cihetten yine ispat edecek. Devamını sonraki derse bırakıp bu dersimizi burada tamamlayalım.
Bu derste şu cümlenin izahını yapmaya çalıştık:
Evet, bir tarlaya tohum ekilmesinden anlaşılıyor ki o tarla tohum sahibinin mülküdür. Ve o tohum da o tarla sahibinin malıdır. Yani o buna, bu da ona şehadet ediyorlar.
Kezalik, kâinattaki masnuat tohum gibidir. Âlem ve anasır da tarla gibidir.Her iki tarafın lisan-ı halleriyle ettikleri şehadete göre, masnuatı ile âlem-i anasır yani tohum ile tarla ve muhit ile muhat hep bir Sâni-i Vâhid’in yed-i tasarrufundadır. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
Yazar: Sinan Yılmaz