48. Onuncu Lem’a: Arkadaş! Hayat ve ihya ve zevilhayatla her bir cüz ve cüzîye ve her bir küll ve küllîye…
Lem’alar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Onuncu Lem’a: Arkadaş! Hayat ve ihya ve zevilhayatla her bir cüz ve cüz’îye ve her bir küll ve küllîye ve kâinatın heyet-i mecmuasına darb edilen tevhid hâtemlerinden bir kısım misalleri mezkûr beyanattan anlaşıldı. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(İhya: Hayat vermek / Zevilhayat: Hayat sahipleri / Hâtem: Mühür / Mezkûr: Zikredilen)
Cüz ve cüz’î, küll ve küllî kavramlarının manasını daha önce öğrenmiştik. Makam münasebetiyle tekrar edelim:
Küll: Parçalardan oluşan bütündür. Cüz ise küllü oluşturan parçalardır.
– Mesela ben bir küll’üm. Elim, kolum, ayağım ve diğer azalarım ise cüzdür.
– Yine ağaç bir külldür. Ağacın yaprağı, çiçeği ve meyvesi ise cüzdür.
– Bir fil külldür. Filin hortumu, ayakları, kulakları ve diğer azaları cüzdür.
– Yeryüzünün tamamını bir küll olarak düşünsek; dağlar, denizler, ovalar, ormanlar ve hakeza o küll’ün cüzleri olurlar.
– Güneş sistemimizi bir küll olarak düşünsek, her bir gezegen o küll’ün bir cüzüdür.
Peki, küllî nedir?
Küllî: Küll hükmündeki varlıklardan oluşan bütündür.
– Mesela ben küll isem insan kavramı küllîdir.
– Yine bir at küll ise hayvan kavramı küllîdir.
– Bir çiçek küll ise nebatat kavramı küllîdir.
Küllînin hariçte vücudu yoktur. Bu bir şahs-ı manevinin, bir nevin ve bir cinsin ismidir. Zihinlerde teşekkül eden bir mana olup bir vücudu yoktur. Bazı şeyler vardır ki bunların vücudu olmamakla birlikte, yokluklarına da hükmedilemez. Mesela sağ, sol, alt, üst gibi kavramlar bu tip kavramlardandır. Bunların bir vücudu yoktur lakin yokluklarına da hükmedilemez. Yani ne vardır ne de yoktur. Bunlara emr-i nisbî, emr-i itibarî ya da emr-i izafî denir. İşte küllî kavramı da bir emr-i nisbîdir. Küll hükmündeki varlıkların şahs-ı manevisini temsil eder. Bir neve veya cinse işaret eder.
Küll, cüz ve küllî kavramlarının manasını öğrendik. Peki, cüz’î nedir?
Cüz’î: Küllîyi oluşturan fertlerdir. Mesela insan nevi küllî, bir insan ise onun cüz’îsi olur.
Biraz evvel insana küll demiştik, şimdi cüz’î dedik. Bu, insanın nispetine göredir.
– İnsanın azalarına cüz nazarıyla bakılırsa, insana küll nazarıyla bakılır.
– Eğer insan nevine küllî nazarıyla bakılırsa, bu sefer insana cüz’î nazarıyla bakılır.
– Yine bir ağaca meyvesi, yaprağı ve çiçeği nazara alınarak bakılırsa, ağaç küll; çiçek, meyve ve yaprakları cüz olur.
– Eğer ağaç nevi nazara alınsa, bu durumda, ağaç nevi küllî; ağacın kendisi ise cüz’î olur.
Demek, bir varlık bir cihetten küll, diğer bir cihetten cüz’î olabilir.
Bir daha bilgiyi tekrar edelim:
Parçalardan oluşan ferde “küll” denir. Onu oluşturan parçalara “cüz” denir. Küll’lerin oluşturduğu şahs-ı maneviyeye ve neve “küllî” denir. O neve ait her bir ferde de “cüz’î ” denir.
Üstadımız dedi ki:
1. Hayat üzerine vurulan,
2. İhya yani hayat verme üzerine vurulan,
3. Zevilhayat yani hayat sahipleri üzerine vurulan,
4. Her bir cüz ve cüz’îye ve her bir küll ve küllîye vurulan,
5. Kâinatın heyet-i mecmuasına vurulan tevhid mühürlerinin bir kısmını bu Onuncu Lem’aya kadar zikrettik.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Şimdi dinle: Enva ve külliyat üstüne vazedilen vahdaniyet sikkelerinden bir taneyi zikredeceğiz. Şöyle ki… (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Enva: Neviler / Külliyat: Kapsamlı varlıklar / Sikke: Damga)
Demek bu Onuncu Lem’ada, nevler ve külli varlıklar üzerine vurulan bir vahdaniyet damgasını işleyeceğiz. Vahdaniyetin manasını daha önceki derslerimizde izah etmiştik. Ancak dersleri baştan başlayıp okumayanlar için, meseleyi önceki derslere havale etmek yerine makamında bir daha izah etmeyi tercih ediyoruz.
Vahidiyet ve ehadiyet Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisine iki farklı bakıştır. Bu lafızların manasını şu misalle anlayabiliriz:
Güneş denizi aydınlattığı gibi, denizin her bir damlasını da aydınlatır. Denizde tecelli ettiği gibi, aynı şekilde tek bir damlada da tecelli eder. Güneşin denizdeki tecellisi vahidiyettir. Denizde tecelli ettiği şekliyle tek bir damlada tecelli etmesi ehadiyettir.
Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hak da şu âlemde isim ve sıfatlarıyla tecelli etmektedir. Âlemin, nevlerin ve külli varlıkların bir bütün olarak Allah’ın isim ve sıfatlarına ayna olması Allah’ın vahidiyetinin tecellisidir. Tek bir eşyanın âlemde tecelli eden isim ve sıfatlara ayna olması ise Allah’ın ehadiyetinin tecellisidir.
Mesela Allah’ın kâinatı bir denge ile yaratması ve kâinatın Adl ismine ayna olması vahidiyet tecellisidir. Tek bir çiçeğin vücudunda bu dengenin gözükmesi ve çiçeğin Adl ismine ayna olması ise ehadiyet tecellisidir. Eğer siz tefekkür ederken, kâinatı bir bütün olarak düşünüp, kâinattaki dengeyi tefekkür ederseniz, vahidiyet tecellisini tefekkür etmiş olursunuz. Eğer tek bir çiçeği nazara alıp, onun vücudundaki dengeyi düşünürseniz, ehadiyet tecellisini tefekkür etmiş olursunuz.
Cenab-ı Hak semavata, yeryüzüne, nevlere ve külli varlıklara geniş bir ölçekte vahidiyet mührünü; her bir mahlukuna da ehadiyet mührünü vurmuştur.
Bizler bu Onuncu Lem’ada, nevler ve külli varlıklar üzerine vurulan bir vahdaniyet sikkesini mütalaa edeceğiz. Şimdi mütalaaya başlasak ders uzun kaçacak. Uzun dersleri okumak da zor oluyor. Bu sebeple, delilin mütalaasını bir sonraki derse bırakalım.
Bu dersimizde Onuncu Lem’aya bir giriş yaptık. Cüz ve cüzînin, küll ve küllînin manalarını öğrendik. Vahidiyet ve ehadiyet arasındaki farkı izah ettik. Şimdi, anlamaya çalıştığımız bölümü bir daha okuyalım ve dersimizi tamamlayalım:
Onuncu Lem’a: Arkadaş! Hayat ve ihya ve zevilhayatla her bir cüz ve cüz’îye ve her bir küll ve küllîye ve kâinatın heyet-i mecmuasına darb edilen tevhid hatemlerinden bir kısım misalleri mezkûr beyanattan anlaşıldı. Şimdi dinle: Enva ve külliyat üstüne vazedilen vahdaniyet sikkelerinden bir taneyi zikredeceğiz. Şöyle ki… (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
Yazar: Sinan Yılmaz