9. Demek, esbab ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vazedilmiş birtakım vasıtalardır.
Lem’alar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Demek esbab ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vazedilmiş birtakım vasıtalardır. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Esbab: Sebepler / Rububiyet: Allah’ın mahlukatı terbiye edişi / Vazetmek: Koymak)
Cenab-ı Hak, ağaç olmadan meyveyi bize yedirebilirdi. İnek olmadan sütü bize içirebilirdi. İpek böceği olmadan ipeği bize giydirebilirdi. Güneş olmadan bizi aydınlatabilir, hava olmadan bizi yaşatabilirdi. Lakin böyle yapmadı, sebeplerle iş gördü, sebepleri kendisine perde yaptı.
Üstadımız mezkûr cümlede, Allah’ın sebeplerle iş görmesinin iki hikmetini beyan ediyor:
Birinci hikmet: Kudretin izzetini izhar etmektir. Bunun manası şudur:
Şu âleme dikkatle baksanız, şuna şahit olursunuz: Allahu Teâlâ en âli şeyleri en adi sebeplerle yaratıyor.
– Bal gibi üzümü, kuru asmadan çıkarıyor.
– Balı, zehirli bir böceğin karnında pişiriyor.
– Lezzetleri farklı, renkleri farklı, şekilleri farklı olan meyveleri ağacın dalında yaratıyor.
– Koca incir ağacını çekirdeğinden halk ediyor.
– Küçük bir âlem olan insanı bir damla sudan icat ediyor.
– Yağmuru buluttan, civcivi yumurtadan, nebatatı siyah topraktan çıkarıyor.
Bunlar gibi, en âli neticeyi en adi sebebin eline takıyor. Bununla da kudretinin izzetini izhar ediyor.
Bu faaliyetleri seyreden insan, Allah’ın kudretinin büyüklüğü karşısında hayretle ve muhabbetle secde etmelidir.
Demek, sebeplerin basit ve adi olmasındaki hikmet, Allah’ın kudretinin izharı içinmiş. Zira sebep ne kadar âciz, cahil ve basit olursa, ondan çıkartılan neticede kudretin gözükmesi o kadar büyük olur.
İşte bu sırdan dolayı, dağ gibi bir ağaç çekirdekten çıkartılıyor. Renkleri farklı çiçekler basit tohumlardan yaratılıyor. Hayvanat nutfe ve yumurtalardan icat ediliyor. Allah bunlarla kudretinin izzetini izhar etmek istiyor.
Sebeplerin vazedilişindeki ikinci hikmet, rububiyetin izzetini izhar etmektir.
Rububiyet: Allah’ın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, ona suret vermesi, onu aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması, onu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.
Mesela bir kuşu ele alalım:
– Kuşun yaratılması rububiyetin tecellisidir.
– Ona hayat verilmesi; göz, kanat, ayak gibi azaların takılması rububiyetin tecellisidir.
– Ona uçmanın öğretilmesi; yolunun ilham edilmesi; yaşam şartlarına uygun terbiye edilmesi rububiyetin tecellisidir.
– Ona bir şekil ve suret verilmesi; vazifesinin öğretilmesi; duygularla teçhiz edilmesi rububiyetin tecellisidir.
– Rızıklandırılması; hâlden hâle sokulup son şeklini alması; vakti geldiğinde öldürülmesi rububiyetin tecellisidir.
Bunlar gibi, kuşun üzerinde saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok rububiyet tecellisi vardır.
Şimdi de ağaçlar üzerinde bir tefekkür yapalım:
Çekirdek sebep, ağaç ise neticedir. Başka bir cihetten bakarsak: Ağaç sebep; üzerindeki meyve, çiçek ve yapraklar neticedir. 60 binden fazla ağaç türü vardır. Şimdi şunu tefekkür edelim:
– Her birinin şekli farklı.
– Elbisesi farklı.
– Çiçeği farklı.
– Yaprağı farklı.
– Meyvesi farklı…
– Hiçbiri başkasıyla karıştırılmıyor. Elma ağacından üzüm çıkmıyor. Ayva ağacına incir ağacının yaprakları takılmıyor. Armudun tadı muzun tadına karışmıyor.
– Hiçbir karışıklık, eksiklik ve kusur yok. Ve bu 60 bin çeşit ağacın yüz milyonlar ferdi var.
– Bütün bu ağaçlar, birbirine maddeten benzeyen çekirdek ve tohumlardan yaratılmış.
– Ne tohum ve çekirdeklerden çıkan ağaçlar birbirine benziyor ne de ağaçların yaprak, çiçek ve meyveleri birbirine benziyor.
İnsan bunu görünce ne demeli?
Sübhanallah, Teâlallah, Mâşâallah, Allahu Ekber demeli…
İşte sebeplerin yaratılması, rububiyetin bu haşmetini izhar etmek ve kişiye “Sübhanallah” dedirtmek içindir.
Şimdi de hayvanatı düşünelim:
Dünyada kaç çeşit hayvan olduğunu bilim adamları hesap edemiyor. 20 milyonla 100 milyon arasında değişen rakamlar söylüyorlar. Hadi biz en azını esas alalım ve 20 milyon diyelim.
– Bu hayvanların milyarlarca ferdi var ve hepsi -maddeten birbirine benzeyen- nutfe ve yumurtalardan yaratılmış.
– Her bir ferdin elbisesi farklı.
– Sureti farklı.
– Vücudu farklı.
– Terbiyesi farklı.
– Cihazları farklı.
– Yaşam süreleri farklı…
– Bu kadar farklılıklar içinde hiçbir karışıklık yok. Her birine kendine mahsus bir elbise dikilmiş.
– Kendine mahsus bir suret verilmiş.
– Kendine mahsus cihaz ve duygularla donatılmış.
– Kendine mahsus bir boyayla boyanmış ve hakeza…
– Hiçbir karışıklık, hiçbir eksiklik göremezsiniz. Kartala sinek kanadı takılmamış; aslan zürafa rengine boyanmamış; kuşlar yüzmeye, balıklar uçmaya çalışmıyor.
– Ve bu harikulade varlıklar yumurta ve nutfelerden çıkarılmış…
İşte bu faaliyet-i acibede Allah’ın rububiyetinin haşmeti gözüküyor ve seyredene “Sübhânallah” dedirtiyor.
Sebeplerin vazedilmesindeki ikinci hikmet işte budur: Rububiyetin haşmetini izhar!
Risale-i Nur tefekkürle okunması gereken bir eserdir. Cümleleri hızlıca geçmeyin. Okuyun, anlayın, üzerinde derinlemesine tefekkür edin, sonra geçin. Amaç sadece anlamak değil, mananın boyasıyla boyanmaktır.
Mesela bu dersimizde sebeplerin iki hikmetini öğrendik:
1. Kudretin izzetini izhar.
2. Rububiyetin haşmetini izhar.
Bugünkü ödevimiz şu olsun: Âleme bu gözle bakalım. Sebepler üzerinde kudretin izini, rububiyetin haşmetini görelim. Her gördüğümüzde de “Sübhânallah”, “Bârekâllah”, “Tebârekâllah”, “Mâşâallah”, “Allahu Ekber” diyelim. Manayı içimize çekelim. Kalbimizin titrediğini hissedelim. Ruhumuz manayı abıhayat gibi içsin. Âdeta bu manayı bir merhem yapıp, sebeplere tesir veren duygumuzun üzerine sürelim, tedavisine çalışalım.
Risaleler böyle okunursa okuyana faydası çok olur, onu insan-ı kâmil makamına çıkartır. Eğer hızlıca okunup geçilirse istifadesi az olur.
Bu dersimizde şu cümleyi anlamaya çalıştık:
Demek esbab ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vazedilmiş birtakım vasıtalardır. (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
Yazar: Sinan Yılmaz