a
Ana SayfaReşhalar48. On ikinci Reşha: Arkadaş! O hatib-i mürşidden gördüğün, işittiğin kâfidir. Çünkü ahvalini tamamıyla ihata etmek mümkün değildir…

48. On ikinci Reşha: Arkadaş! O hatib-i mürşidden gördüğün, işittiğin kâfidir. Çünkü ahvalini tamamıyla ihata etmek mümkün değildir…

Reşhalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

On ikinci Reşha: Arkadaş! O hatib-i mürşidden gördüğün, işittiğin kâfidir. Çünkü ahvalini tamamıyla ihata etmek mümkün değildir. Öyleyse, ondan sonra gelen asırların o zattan aldıkları feyizlere dikkat etmek üzere geri dönelim. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

Üstad Hazretleri dördüncü reşhada şöyle demişti:

“Tayy-ı zaman ve mekânla, hayalen Ceziretü’l-Araba gidelim… İşte hayalen oraya gittik…”

Dördüncü reşhayla birlikte, bu reşhaya kadar anlatılan her şeyi, hayalen o zamana gidip, o zamanda dinledik ve o zamanda gördük. Üstadımız bu reşhada dedi ki: Gördüğün, işittiğin sana kâfidir. Çünkü o zamanda ne kadar da gezsen o hatib-i mürşidin (a.s.m.) ahvalini tamamıyla ihata edemezsin. Öyleyse artık bu zamana dönme vakti geldi. Dönerken de şunu yapalım: Ondan sonra gelen asırların o zattan aldığı feyze dikkat edelim.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Bak, arkadaş! Bütün bu asırlar o asr-ı saadetin güneşinden Ebû Hanîfe, Şafiî, Ebû Yezid, Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkadir-i Geylânî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Ebû Hasen-i Şâzelî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbânî (radiyallâhü anhüm ecmaîn) gibi binlerce nurânî ziyâdar yıldızlar ayrılıp âlem-i beşeri tenvir etmişlerdir. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

Üstadımız bir tasvir yapıyor. Bu tasvirde Peygamberimiz (a.s.m.) asr-ı saadette doğmuş bir güneş… Bütün evliya ve asfiya ise o güneşten feyzini alan yani onun dersiyle ve talimiyle hakka ve hakikate ulaşan binlerce yıldız… Her biri kendi asrını aydınlatmış, nev-i beşerin gecesini gündüze çevirmiş.

İmam-ı Azam’dan İmam Şafiî’ye, Cüneyd-i Bağdadî’den Abdülkadir-i Geylânî’ye, Şah-ı Nakşibendi’den İmam-ı Rabbânî’ye kadar, yüz binler evliya ve asfiya, o zattan (a.s.m.) aldıkları ders ile hakikate ulaşmışlar ve nev-i beşere imam ve mürşid olmuşlar.

Bu cümlede Efendimiz (a.s.m.)’ın nübüvvetine şöyle bir delil vardır:

Bir ağacın, hayatının olup olmadığı meselesinde tartışılsa, ağacın dallarında asılı meyveler lisan-ı hâlleriyle ağacın hayat sahibi olduğuna şahadet ederler. Dallarında meyveler olan bir ağaca bütün dünya ölü dese bizi inandıramaz. Zira eğer ağaç ölüyse, bu dallarındaki meyveler ne? Ağaca ölü diyen, daldaki meyveyi neyle izah edecek?

Aynen bunun gibi, Efendimiz (a.s.m.) da nurani bir ağaçtır. Evliya ve asfiya bu ağacın meyveleridir. Bu ağaçtan beslenmekle hayat bulmuşlar ve insan-ı kâmil olmuşlar. Dolayısıyla bütün evliya ve asfiya, kerametleriyle, ilimleriyle, kemalleriyle, kendi makbuliyetlerini ispat ettikleri gibi; üstadları olan Hz. Muhammed (a.s.m.)’ın da makbuliyetini ispat ederler. Çünkü onlar keramete, keşfe ve hakikate bu zatın dersi ve talimiyle ulaşmışlar; o şecere-i mübarekenin dalından beslenmişler ve tahsil ettikleri ilhami ilimleri o vasıtayla öğrenmişler.

Netice: Evliyayı ve asfiyayı, onların kerametlerini, ilimlerini, kemallerini inkâr edemeyen, Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı da inkâr edemez ve reddedemez.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Meşhudatımızın tafsilâtını başka vakte tehir ederek, mucizat sahibi o zat-ı nurânî aleyhissalâtü vesselâma bir salât ü selâm getirelim. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

(Meşhudat: Gözlemler, görülenler)

Dördüncü Reşhadan On İkinci Reşhaya kadar, 14 asır öncesinin Ceziretü’l Arab’ında kaldık. Anlatılanları o zamanda işittik ve o zamanda gördük. O zamandan bu zamana dönerken de her bir asrı ziyaret edip o zattan (a.s.m.) aldıkları feyze dikkat ettik. O zatın talebeleri hükmünde olan evliya ve asfiyanın bir kısmını ziyaret ettik.

Şimdi Üstadımız dedi ki: Hem Ceziretü’l Arab’da gezerken hem de dönerken gördüğümüz şeylerin tafsilatını başka bir vakte tehir edelim ve Efendimiz (a.s.m.)’a bir salavat getirelim.

Burada uzun bir salavat var. Biz dersimizi burada tamamlayalım. Sizler daha sonra bu salavatı okursunuz. Bir sonraki derimize salavattan sonraki kısımla başlayacağız.

Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:

On ikinci Reşha: Arkadaş! O hatib-i mürşidden gördüğün, işittiğin kâfidir. Çünkü ahvalini tamamıyla ihata etmek mümkün değildir. Öyleyse, ondan sonra gelen asırların o zattan aldıkları feyizlere dikkat etmek üzere geri dönelim.

Bak, arkadaş! Bütün bu asırlar o Asr-ı Saadetin güneşinden Ebû Hânife, Şâfiî, Ebû Yezid, Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkadir-i Geylânî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Ebû Hasen-i Şâzelî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbânî (radiyallâhü anhüm ecmaîn) gibi binlerce nurânî ziyâdar yıldızlar ayrılıp âlem-i beşeri tenvir etmişlerdir. Meşhudatımızın tafsilâtını başka vakte tehir ederek, mucizat sahibi o zât-ı nurânî aleyhissalâtü vesselâma bir salât ü selâm getirelim.

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى هٰذَا الذَّاتِ النُّورَانِيِّ الَّذِى اُنْزِلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ الْحَكِيمُ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ مِنَ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ اَعْنِي سَيِّدَنَا مُحَمَّدًا اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ بِعَدَدِ حَسَنَاتِ اُمَّتِهِ

عَلٰى مَنْ بَشَّرَ بِرِسَالَتِهِ التَّوْرَاةُ وَالْاِنْجِيلُ وَالزَّبوُرُ وَبَشَّرَ بِنُبُوَّتِهِ الْاِرْهَاصَاتُ وَهَوَاتِفُ الْجِنِّ وَاَوْلِيَاءُ الْاِنْسِ وَكَوَاهِنُ الْبَشَرِ وَانْشَقَّ بِإِشَارَتِهِ الْقَمَرُ سَيِّدِنَا وَموْلاٰنَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ اُمَّتِهِ

عَلٰى مَنْ جَاءَتْ لِدَعْوَتِهِ الشَّجَرُ وَنَزَلَ سُرْعَةً بِدُعَائِهِ الْمَطَرُ وَاَظَلَّتْهُ الْغَمَامَةُ مِنَ الْحَرِّ وَشَبِعَ مِنْ صَاعٍ مِنْ طَعَامِهِ مِاٰتٌ مِنَ الْبَشَرِ وَنَبَعَ الْمَاءُ مِنْ بَيْنِ اَصَابِعِهِ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ كَالْكَوْثَرِ وَسَبَّحَ فِى كَفَّيْهِ الْحَصَاةُ وَالْمَدَرُ وَاَنْطَقَ اللهُ لَهُ الضَّبَّ وَالظَّبْيَ وَالذِّئْبَ وَالْجِذْعَ وَالذِّرَاعَ وَالْجَمَلَ وَالْجَبَلَ وَالْحَجَرَ وَالشَّجَرَ صَاحِبِ الْمِعْرَاجِ وَمَا زَاغَ الْبَصَرُ سَيِّدِنَا وَمَوْلاَنَا وَشَفِيعِنَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ بِعَدَدِ كُلِّ الْحُرُوفِ الْمُتَشَكِّلَةِ فِى الْكَلِمَاتِ الْمُتَمَثِّلَةِ بِإِذْنِ الرَّحْمٰنِ فِى مَرَايَا تَمَوُّجَاتِ الْهَوَاءِ عِنْدَ قِرَاءَةِ كُلِّ كَلِمَةٍ مِنَ الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ قَارِئٍ مِنْ اَوَّلِ النُّزُولِ اِلٰى اٰخِرِ الزَّماَنِ وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا يَا اِلٰهَنَا بِكُلِّ صَلاَةٍ مِنْهَا اٰمِينَ اٰمِينَ اٰمِينَ

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin