12. Ve keza, dünya ve ahiret saadetlerini temine kâfil ve kâfi olan şeriatı, nübüvvetini tasdik ve ispata kâfidir.
Önceki derslerimizde Peygamberimiz (a.s.m.)’ın altı vasfını mütalaa etmiştik. Kaldığımız yerden devam edelim:
Ve keza, dünya ve ahiret saadetlerini temine kâfil ve kâfi olan şeriatı, nübüvvetini tasdik ve ispata kâfidir. Geçen derslerde şems-i şeriatından bazı şuaları gördük. Tatvil-i kelamı mucip tekrarları lazım değildir. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
(Tatvil-i kelam: Sözü uzatmak / Mucip: Gerektiren)
Efendimiz (a.s.m.)’ın getirmiş olduğu şeriat peygamberliğini ispata kâfi bir delildir. O hükümler ki hem dünya saadetini hem de ahiret saadetini temin eder. Bu delili şöyle mütalaa edelim:
Şöyle bir soru sorsam:
— Okuma-yazma bilmeyen birisi bir hukuk kitabı yazabilir mi?
Elbette yazamaz. Hukukun ne olduğunu bilmeyen, kitabını nasıl yazacak!
— Peki, siz okuma-yazma bilmeyen bir kişinin -bir hukuk kitabı yazdığını değil- bir hukuk sistemini ortaya koyduğunu görseniz ne dersiniz?
— Bir de ortaya koyduğu bu sistemde tamamen orijinal hükümler bulunsun ve hiçbir sistemi taklit etmemiş olsun, buna ne dersiniz?
Bir de şunu görseniz: Okuma-yazma bilmeyen bu kişinin ortaya koymuş olduğu hukuk sistemi sadece kuramsal, kâğıt üstünde bir sistem değil. Toplumların ve ülkelerin uyguladığı ve uyguladıklarında adaleti tam manasıyla sağladıkları bir sistem. Öyle bir sistem ki en vahşi toplumlar bu sistemi kendilerine rehber yaptıklarında, birden en medeni toplumlara yetişiyor hatta onları geçiyor. Bu sistemle yönetilen toplumlarda en küçük bir kargaşa ve en ufak bir hak kaybı olmuyor. İnsanların can ve mal güvenliği tam manasıyla sağlanıyor. Yani bu sistemin işlediği toplumlarda kediyle kuş arkadaş oluyor ve boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alabiliyor.
Bu hukuk sistemine bir özellik daha ekleyelim:
Bu öyle bir sistem ki zamanın ihtiyarlamasıyla ihtiyarlamıyor. Yaşam tarzları farklı bütün asırların ihtiyacını görüyor. Yani okuma-yazma bilmeyen bu kişi bir hukuk sistemi ortaya koyuyor, bin sene sonra yaşayan insanlar bile o hukuk sistemiyle saadete ulaşıyor.
— Okuma-yazma bilmeyen bir kişiden böyle bir sistemin çıkması mümkün müdür?
Asla mümkün değildir. Bırakın okuma-yazma bilmeyen birisini, bin tane hukukçuyu bir araya getirsek bunu yine de yapamazlar. Zaten yaptıkları da ortada…
Bakınız, şimdi dikkatle dinleyiniz:
Hz. Muhammed (a.s.m.) okuma-yazma bilmiyordu. Kur’an’ın beyanıyla ne tek bir harf yazmış ne de tek bir kelime okumuştu. Ama bu hâliyle adına şeriat denilen öyle bir hukuk sitemini ortaya koydu ki 14 asır boyunca insanların dörtte birini adaletle ve hakkaniyetle idare etti. Bunun yeryüzünde tek bir emsali yoktur. Zira görüyoruz ki yıllarca hukuk eğitimi almış onlarca hukukçunun bir araya gelmesiyle yaptığı kanunlar 3-5 sene bile yaşayamıyor ve eskiyor. Adaletle idare edememesi de cabası…
Acaba ümmi olan (okuma-yazma bilmeyen) bu zatın (a.s.m.) tek başına bu kanunları yapması ve bu kanunların hiçbir değişikliğe uğramadan, tam 14 asır boyunca, insanların en az dörtte birini adaletle ve hakkaniyetle idare etmesi mümkün müdür? Hayır, asla mümkün değildir.
Yol ikidir:
Ya denilecek ki: Bu hukuk sistemini bizzat o zatın kendisi yapmıştır. Bu kabul edildiğinde, bu işin nasıllığı da izah edilmek zorundadır. Yani okuma-yazma bilmeyen birisi bunu nasıl yaptı, bu açıklanmalıdır.
Ya da denilecek ki: Bu zat vahye mazhardır, Allah’ın resulüdür, bu hükümleri ona Allah öğretmiş ve vahiyle bildirmiştir. Bu zat bu sistemin sahibi değil, sadece tebliğ edicisidir.
Akıl ve mantık ancak bu ikinci şıkkı kabul eder.
Eğer birisi, “Biz şeriat denilen bu hukuk sisteminin mükemmel olduğunu nereden biliyoruz?” derse, ona deriz ki:
Şimdi biz sana yüzlerce İslam âliminin bu konudaki sözlerini nakletsek, sen bu sözleri kabul etmezsin. Hem kemal odur ki dost değil, düşman onu takdir etsin. Bu yüzden sana Shebol’un sözünü nakletmek istiyorum. Bu zat 1927 Hukuk Kongresi başkanıdır. O şöyle diyor:
— Hz. Muhammed’in insan olması itibarıyla, bütün insanlık muhakkak iftihar eder. Çünkü o zat okuma-yazma bilmemesiyle beraber, 13 asır evvel, öyle kanunlar ve esaslar getirmiş ki biz Avrupalılar 2.000 sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek, en mesut ve en saadetli nesiller oluruz.
İşte Hukuk Kongresi Başkanı Shebol böyle demiş. Diğer Batılı bilim adamlarının sözlerini İşârâtü’l İ’caz tefsirinin sonunda bulabilirsiniz. Dersi uzatmamak için bu kapıyı açmıyoruz.
Bu derste, şeriat delilini mütalaa ettik. Önceki derslerde Efendimiz (a.s.m.)’ın altı vafsını okumuştuk. Bir vasıf da bu derste okuduk, etti yedi. Şimdi, bu yedi vasfı tekrar edelim:
1. Tevhidi ispat eden ve beşeri irşad eden bir burhan olması.
2. Nübüvvet ve velayetle mücehhez olması.
3. İrhasat denilen, nübüvvetten önce kendisinde harikulade hâllerin zuhur etmesi.
4. Semavi kitapların haber vermesi ve geleceğini müjdelemesi.
5. Hâtiflerin -yani sesi işitilip kendisi görünmeyen cinnîlerin- beşareti ve haber vermesi.
6. Bine yakın mucize göstermesi.
7. Dünya ve ahiret saadetini temin eden şeriatı.
İkinci Reşhayı da bu şekilde tamamladık. Mütalaasını yaptığımız bölümü bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:
Ve keza, dünya ve ahiret saadetlerini temine kâfil ve kâfi olan şeriatı, nübüvvetini tasdik ve ispata kâfidir. Geçen derslerde şems-i şeriatından bazı şuaları gördük. Tatvil-i kelamı mucip tekrarları lazım değildir. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
Yazar: Sinan Yılmaz