a
Ana SayfaReşhalar10. Ve aynı zamanda, irhasat denilen kablen-nübüvvet kendisinden zuhur eden harika hallerin rumuzatıyla…

10. Ve aynı zamanda, irhasat denilen kablen-nübüvvet kendisinden zuhur eden harika hallerin rumuzatıyla…

Bir önceki derste Peygamberimiz (a.s.m.)’ın iki vasfını mütalaa etmiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Ve aynı zamanda, irhasat denilen kablen-nübüvvet kendisinden zuhur eden harika hâllerin rumuzatıyla… (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

(Kablen-nübüvvet: Peygamberlikten önce)

İrhasat: Peygamberlikten önce ve Peygamberimizin doğumu vaktinde meydana gelen harikulade hâllerdir. İrhasat denilen mucizeler üç kısımdır.

1. Tevrat, İncil, Zebur ve diğer suhufların Efendimiz (a.s.m.)’dan verdikleri haberlerdir.

2. Peygamberimizin nübüvvetinden önce yaşamış olan kâhinlerin, o zamanın bir derece evliyası olan zatların ve Allah’ı bilen kişilerin Peygamberimizden haber vermesidir.

3. Peygamberimizin doğumu hengâmında vücuda gelen harikulade hadiselerdir. Mesela o gece Kâbe’deki putların çoğu baş aşağı düşmüş. Sava’nın takdis edilen küçük denizi o gecede yere batmış. Bin senedir daima yanan ve sönmeyen Mecusilerin ilah kabul ettikleri ateş o gece sönmüş…

Metinde, “İrhasat denilen, kablen nübüvvet (peygamberlikten önce) kendisinden zuhur eden harika hâllerin rumuzatıyla…” deniliyor. Cümlede geçen “kendisinden zuhur eden” ifadesi izah edilecek olsa, Üstadımızın üçüncü kısım mucizeleri kastettiğine hamledilir. Zira birinci ve ikinci kısım irhasat bizzat Efendimizin kendisinden zuhur etmemiştir.

Ancak durum böyle değil… Zira asıl metinde “kendisinden zuhur eden” ifadesi bulunmuyor. Bu ifadeyi Abdülmecid Ağabey kendisi ilave etmiş. Asıl metin şöyle:

وكذلك تُصدقه رموزاتُ الارهاصاتِ الكثيرةِ المشهودة    

“Ve kezalik, gözle görülen çok irhasatın işaretleri onu tasdik ediyor.”

Gördüğünüz gibi, “kendisinden zuhur eden” ifadesi cümlede yok. O hâlde bizler mütalaasını yaptığımız cümleyi bu ilave olmaksızın düşünelim.

Üstadımız irhasatın misallerini 19. Mektup’un 16. İşaretinde senetleriyle birlikte beyan etmiş. Mezkûr cümlenin izahı olarak bu kısmı okuyabilirsiniz.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

ve kütüb-ü semâviyenin beşârâtıyla… (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

(Beşârât: Müjdeler)

Semavi kitapların Peygamberimizden haber vermesi ve onu müjdelemesi irhasat denilen mucizelerin birinci kısmına dâhildir. Üstadımız bu konuyu çok detaylı bir şekilde 19. Mektup’un 16. İşaretinde işlemiş. Birkaç misalini nakledelim:

Hz. İsa şöyle demiş:

— Ben gideceğim, ta dünyanın reisi gelsin.

Yine demiş ki:

— Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim.

Yine İncil’de şöyle geçiyor:

— Ben gidiyorum, ta size Faraklit gelsin. Yani Ahmed gelsin.

Yine İncil’de şöyle geçiyor:

— Ben Rabbimden hakkı batıldan ayırt eden bir peygamberi istiyorum ki ebede kadar sizinle bulunsun.

Semavi kitaplarda geçen bütün sözleri burada nakletsek ders çok uzun kaçar. Bu sebeple, dört örnekle iktifa ediyoruz. 19. Mektup’un 16. İşaretinde bu meselenin çok misalleri var. Dersten sonra ilgili kısmı okursunuz. Bir de bu konuda biz özel bir çalışma yaptık ve “Gizlenen Gerçekler” adıyla bir video eser hazırladık. feyyaz.tv sitemizden “Gizlenen Gerçekler” eserini seyredebilirsiniz. Bu eser, tahlilini yaptığımız cümlenin tam bir izahıdır.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

ve hevâtif denilen, gayptan verilen tebşirat-ı müteaddide ile musaddaktır. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

(Tebşirat: Müjdeler / Müteaddid: Çeşitli / Musaddak: Tasdik edilmiş)

Hevâtif: Hâtif kelimesinin çoğuludur. “Gaybtan haber veren cinnî” ve “sesi işitilip kendisi görünmeyen cinnîler” demektir. Bu cinnîler de Efendimiz (a.s.m.)’ı müjdelemiştir. Üstadımız 19. Mektup’un 16. İşaretinde bu meselenin iki misalini vermiş. Bu iki misal şudur:

Zeyab İbnü’l-Hâris’e hâtif-i cinnî böyle bağırmış:

ياَ ذَيَابُ ياَ ذَيَابُ  Ey Zeyab, ey Zeyab!   اِسْمَعِ الْعَجَبَ الْعُجَاب  Acaibin en acibine kulak ver.  بُعِثَ مُحَمَّدٌ بِالْكِتَابِ   Muhammed kitapla gönderildi;   يَدْعُو بِمَكَّةَ فَلاَ يُجَابُ  Mekke ahalisini çağırıyor ama ona icabet etmiyorlar. (Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, I, 335-337; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, I, 358; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 181)

Bu ses hem Zeyab’ın hem de başkalarının İslam’a girmesine sebep olmuş.

Yine bir hâtif-i cinnî, Sâmia bin Karreti’l-Gatafânî’ye böyle bağırmış ve bazılarını imana getirmiş:

جَاءَ الْحَقُّ فَسَطَعَ  Hak geldi, nur saçtı.   وَدُمِّرَ بَاطِلٌ فَانْقَمَعَ  Batıl ise mahvoldu, kökü kazındı. (Ali el-Kârî, Şerhu’ş-Şifâ, I, 748; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, I, 252)

Üstadımız, “Bu hâtiflerin beşaretleri ve haber vermeleri pek meşhurdur ve çoktur.” demiş ve bu iki taneyi 19. Mektup’ta zikretmiş.

Önceki dersimizde Efendimiz (a.s.m.)’ın iki vasfını okumuştuk. Üç de bu derste okuduk, etti beş. Şimdi, bu beş vasfı tekrar edelim ve dersimizi tamamlayalım:

1. Tevhidi ispat eden ve beşeri irşad eden bir burhan olması.

2. Nübüvvet ve velayetle mücehhez olması.

3. İrhasat denilen, nübüvvetten önce kendisinde harikulade hâllerin zuhur etmesi.

4. Semavi kitapların haber vermesi ve geleceğini müjdelemesi.

5. Hâtiflerin -yani sesi işitilip kendisi görünmeyen cinnîlerin- beşareti ve haber vermesi.

Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:

Ve aynı zamanda, irhasat denilen kablen-nübüvvet kendisinden zuhur eden harika hallerin rumuzatıyla ve kütüb-ü semâviyenin beşârâtıyla ve hevâtif denilen, gayptan verilen tebşirat-ı müteaddide ile musaddaktır. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin