31. Şahsiyet ve hüviyet cihetiyle muhabbet-i Rahmaniyenin misali.
Altıncı Reşhanın mütalaasını yapıyorduk. Üstadımızın Efendimiz (a.s.m.)’a atfettiği dokuz vasfı mütalaa etmiştik. Üstadımız dört vasfı daha şöyle beyan ediyor:
Şahsiyet ve hüviyet cihetiyle muhabbet-i Rahmaniyenin misali, rahmet-i Rabbâniyenin timsali, hakikat-i insaniyenin şerefi, şecere-i hilkatin en kıymettar ve kıymetli bahâdar bir semeresidir. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
(Şecere-i hilkat: Yaratılış ağacı / Bahâdar: Pahalı, kıymetli / Semere: Meyve)
Bu reşhada zikredilen, Efendimiz (a.s.m.)’ın 10. vasfı, muhabbet-i Rahmaniyenin misali olmasıdır. Üstadımız, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın neden Habibullah olduğunu ve muhabbet-i Rahmaniyenin niçin misali olduğunu 24. Mektup’un 2. Zeylinin 2. Nüktesinde izah etmiş. O uzun beyandan iktibasla meseleyi özetleyelim. Dilerseniz, siz daha sonra mezkûr bölümü okuyabilirsiniz.
Cenab-ı Hakk’ın hadsiz cemal ve kemali vardır. Her cemal ve kemal sahibinin kendi cemal ve kemalini sevmesi gibi,
1. Allahu Teâlâ da zatî cemalini ve kemalini zatına layık bir muhabbetle sever.
2. O cemalinin şuası olan esmasını dahi sever.
3. Madem esmasını sever, elbette esmasının güzelliğini gösteren sanatını dahi sever.
4. Madem sanatını sever, elbette o sanata ayna olan masnuatını dahi sever.
5. Madem masnuatını sever, elbette cemal ve kemal-i esmasına işaret eden mahlukatının mehâsinini dahi sever.
İşte Allah’ın zatına layık bir şekilde bu beş çeşit muhabbeti vardır. Buna muhabbet-i mukaddese diyebiliriz.
Peygamberimiz (a.s.m.) ise masnuat içinde en mükemmel fert ve mahlukat içinde en mümtaz şahsiyettir. Çünkü:
1. Sanat-ı İlahiyeyi bir velvele-i zikir ve tesbih ile teşhir ve istihsan ediyor.
2. Esmâ-i hüsnadaki cemal ve kemal hazinelerini lisan-ı Kur’an ile açıyor.
3. Kâinatın âyât-ı tekviniyesinin Allah’ın kemaline olan delaletlerini parlak ve kat’i bir surette lisan-ı Kur’an’la beyan ediyor.
4. Külli ubudiyetiyle rububiyet-i İlahiyeye ayinedarlık ediyor.
5. Mahiyetinin camiiyetiyle bütün esmâ-i hüsnaya ayna oluyor.
İşte bunlar için denilebilir ki:
1. Allahu Teâlâ kendi cemalini sevmesi sebebiyle, o cemalin en mükemmel aynası olan Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı da sever.
2. Hem kendi esmasını sevmesi sebebiyle, o esmanın en parlak aynası olan Muhammed-i Arabî (a.s.m.)’ı da sever.
3. Hem sanatını sevmesi sebebiyle, bu sanatı en yüksek bir sedayla ilan eden Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı daha çok sever.
4. Hem masnuatını sevdiği için, o masnuatın en mükemmeli olan zihayatı ve zihayatın en mükemmeli olan şuur sahiplerini ve şuur sahiplerinin en efdali olan insanları ve insanların bilittifak en mükemmeli olan Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı daha ziyade sever.
5. Hem kendi mahlukatının mehâsin-i ahlakiyelerini sevdiği için, mehâsin-i ahlakiyede en yüksek mertebede bulunan Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı daha çok sever.
Hülasa: Cenab-ı Hakk’ın muhabbeti kâinatı ihata etmiş. O hadsiz mahbuplar içinde, mezkûr beş veçhin her bir veçhinde en yüksek makam Muhammed-i Arabî (a.s.m.)’a mahsustur ki “Habibullah” lakabı ona verilmiş ve muhabbet-i Rahmaniyenin misali olmuş.
Dersin başında bir cümle okuduk. Üstadımız bu cümlede Efendimiz (a.s.m.)’ı dört sıfatla vasfetti. Biz bu dört sıfattan sadece birini mütalaa ettik. Cümlenin devamını sonraki derste mütalaa edeceğiz. Böyle ilmî dersleri bir defa okumakla anlayamamış olabilirsiniz. Dersi bir defa daha okumak hissenizi ziyadeleştirecektir.
Yazar: Sinan Yılmaz