17. Evet, pek büyük bir emirden haber veriyor.
Reşhalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Üstadımız, Efendimiz (a.s.m.) hakkında şöyle diyor:
Evet, pek büyük bir emirden haber veriyor. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
Peygamberimiz (a.s.m.)’ın haber verdiği pek büyük emir, kıyamet ve sonrasıdır. Şimdi dilerseniz, Kur’an’ın lisanıyla verdiği haberleri bir nebze dinleyelim. Sonra da şu soruyu soralım:
— Bir beşerin bu ahvali kendi başına keşfetmesi ve böyle acip anlatması mümkün müdür?
Söz şimdi Kur’an’ın. Kur’an o pek büyük işi şöyle anlatmış:
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ Kıyamet koptuğu zaman لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ onun oluşunu yalanlayacak kimse yoktur. خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ (O, kimini) alçaltır, (kimini de) yükseltir. إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا Yer şiddetle sarsıldığında وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا ve dağlar darmadağın olup ufalandığında فَكَانَتْ هَبَاء مُنبَثًّا derken (hepsi) dağılmış, toz duman hâline gelmiştir. (Vakıa 1-6)
Tekvir suresinde de şöyle anlatılır:
إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ Güneş katlanıp dürüldüğünde… وَإِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْ yıldızlar döküldüğünde… وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ dağlar yürütüldüğünde… وَإِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ kıyılmaz mallar bırakıldığında… وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ vahşi hayvanlar bir araya toplandığında… وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ denizler kaynatıldığında… (Tekvir 1-6)
Mearic suresinde şöyle anlatılır:
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ O gün gök, erimiş bir maden gibi olur. وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ Dağlar da atılmış yün gibi olur. وَلاَ يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا Dost dostun hâlini sormaz. (Mearic 8-10)
Hac suresinde şöyle anlatılır:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ Ey İnsanlar! اتَّقُوا رَبَّكُمْ Rabbinizden korkun! إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ Şüphesiz kıyamet gününün sarsıntısı çok büyük bir şeydir. يَوْمَ تَرَوْنَهَا Onu göreceğiniz gün تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ her emzikli kadın emzirdiğini unutur وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا ve her hamile kadın çocuğunu düşürür. وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى İnsanları sarhoş görürsün وَمَا هُم بِسُكَارَى hâlbuki sarhoş değildirler وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ lakin Allah’ın azabı çok şiddetlidir. (Hac 1-2)
İnfitar suresinde şöyle anlatılır:
إِذَا السَّمَاء انْفَطَرَتْ Gök yarıldığında… وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ yıldızlar döküldüğünde… وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ denizler fışkırtıldığında… وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ kabirler alt-üst edildiğinde… عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ herkes ne yaptığını ve ne yapmadığını bilecek. (İnfitar 1-5)
Bunlar gibi, Kur’an onlarca ayetiyle kıyameti anlatıyor ve Peygamberimiz (a.s.m.) Kur’an’ın bu ayetleriyle bu pek büyük işi haber veriyor. Şimdi sorumuz şu:
— Okurken bizi dehşete düşüren bu beyanların bir beşere ait olması mümkün müdür?
Bir de bir önceki derste işlediğimiz şu noktayı unutmayalım:
Bu zamandan o zamana bakmak değil, o zamana hayalen gidip bu sözleri o zamanda dinlemeliyiz.
— 14 asır önce yaşamış bir beşer kendi fehmiyle kıyametin ahvalini keşfedip böyle tasvir edebilir mi?
Sadece kıyamet de değil; ölümden sonra kabirlerden çıkış, mahşer meydanına gidiş; terazilerin kurulup amel defterlerinin dağıtılması, cennet ve cehennemin ahvali ve daha bunlar gibi onlarca hadiseyi bir beşer kendisi uydurabilir mi? Ve bu hadiseleri tüyleri ürpertecek ve kalbi dehşete düşürecek bir tarzda anlatabilir mi?
Peygamberimizin haber vermiş olduğu bu pek büyük hadiseler onun risaletine delildir. Çünkü bir beşer bu hadiseleri kendi başına keşfedemez; keşfetse de böyle acip bir şekilde anlatamaz. O zamanda yazılan bütün eserler önümüzde. Hadi birisi çıksın, şu ifadelerin emsalini bir beşerin kitabından bize göstersin. Yapamaz, asla gösteremez.
Bu dersimizde sadece bir cümlenin tahlilini yaptık. Üstadımız, Peygamberimiz (a.s.m.) hakkında, “Pek büyük bir emirden haber veriyor.” dedi ve onun bu hâlini risaletine bir delil yaptı. Hızlı okunup geçildiğinde kuvvetsiz gibi gözüken bu delil mütalaa edildiğinde nasıl bir kuvvet kazandı, siz de şahit oldunuz. Bundan şunu çıkartalım:
Risaleleri gazete gibi okumamalıyız. Cümleleri mütalaa etmeli, mütalaa ile ortaya çıkan manayı da tefekkürle kalbe ve akla işletmeliyiz. Risaleleri gazete gibi okursak bu manalar kaybolur; en kuvvetli bir delil bize en kuvvetsiz bir delil gibi gözükür.
Dersimizi burada tamamlayalım. Bir sonraki dersimizde kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Yazar: Sinan Yılmaz