32. Rahmet-i Rabbâniyenin timsali.
6. Reşha’nın mütalaasını yapıyorduk. Üstadımız şöyle demişti:
Şahsiyet ve hüviyet cihetiyle muhabbet-i Rahmaniyenin misali, rahmet-i Rabbâniyenin timsali, hakikat-i insaniyenin şerefi, şecere-i hilkatin en kıymettar ve kıymetli bahâdar bir semeresidir. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
(Şecere-i hilkat: Yaratılış ağacı / Bahâdar: Pahalı, kıymetli / Semere: Meyve)
Bu cümledeki birinci noktayı -Efendimiz (a.s.m.)’ın muhabbet-i Rahmaniyenin misali olmasını- önceki derste tahlil etmiştik. Bu dersimizde rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmasını mütalaa edeceğiz. Peygamberimizin bu vasfı 6. Reşha’da zikredilen 11. vasıftır.
Şimdi, Efendimiz (a.s.m.)’ın rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmasını maddeler hâlinde mütalaa edelim:
Bu cümlenin birinci manası şudur:
Allahu Teâlâ Rahim ismiyle kâinatta tecelli etmektedir. Merhametin gözüktüğü her eser ve her hadise ism-i Rahim’in bir tecellisidir. Mesela validelerin sinesinde evlatlarına karşı olan şefkat ism-i Rahim’in bir tecellisidir.
Bu isim kiminde deniz gibi tecelli ederken kiminde damla gibi tecelli etmiştir. Bu ismin en yüksek tecellisi ise Hz. Muhammed (a.s.m.)’ın gönlünde olmuştur.
İşte bu tecelli sebebiyle, kâfirler imana gelmeyince kendini helak edecek kadar üzüyordu. Allahu Teâlâ da ona şöyle hitap ediyordu:
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلاَّ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
“Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.” (Şuara 3)
Yine ism-i Rahim’e olan bu mazhariyeti sebebiyle, mahşerde peygamberler “Nefsim, nefsim!” derken, O “Ümmetim, ümmetim!” diyecektir.
Bu maddenin misalleri o kadar çoktur ki üzerine kitap yazılabilir. Biz bu kadarla iktifa edip deriz ki:
Peygamberimiz (a.s.m.) ism-i Rahim’in tecellisi olan, kalbindeki merhamet sebebiyle, rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmuştur.
Rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmasının ikinci ciheti şudur:
Cenab-ı Hak Peygamberimize hitaben, “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 107) buyurmuştur.
Ayet-i kerimede zikredilen “âlemler”den maksat İbni Abbas Hazretlerine göre, Efendimiz (a.s.m.)’ın, kendilerine Peygamber olarak gönderildiği bütün varlıklardır. Bunların mümin veya kâfir olması fark etmez. Peygamberimiz hem müminler için hem de kâfirler için bir rahmettir. Müminler için rahmet olması hem dünya hayatının hem ahiret hayatının saadetine vesile olduğu içindir. Kâfirler için rahmet olması ise sadece dünya hayatı içindir. Zira kâfirler Peygamberimiz (a.s.m.) sayesinde, geçmiş ümmetlerin başına gelen maymuna dönüşme, gökten üzerlerine taş yağma gibi afetlerden mahfuz olmuşlardır. Onların toptan helak edilmeyişi Efendimizin hürmetinedir.
Demek, Peygamberimizin rahmet olmasının ikinci ciheti müminlerin dünya ve ahiret saadetlerine, kâfirlerin ise dünya saadetlerine vesile olmasıdır.
Rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmasının üçüncü ciheti şudur:
Peygamberimiz yalnız insanlara değil, bütün âlemlere rahmettir. Zira onun tebliğ ve irşadıyla âlem kıymet kazanmıştır. Eğer âleme o ders ile bakılmazsa:
– Kâinat umumi bir mâtemhâne şeklinde görünür.
– Bütün mevcudat birbirine karşı yabancı ve düşman vaziyeti alır.
– Dağlar, denizler, yıldızlar gibi cansız varlıklar birer cenaze hükmünde görünür.
– Hayvan ve insanlar yetimler gibi olup, ölümün ve firakın korkusundan feryat ediyorlar şeklinde gözükür.
– Kâinat bir oyuncak hükmünü alır; hikmet gizlenir, her şey abesiyete inkılap eder.
Âlemin kıymeti ancak Peygamberimiz (a.s.m.)’ın dersi ve irşadıyla anlaşılır. Demek, Peygamberimiz (a.s.m.) âlemin kıymetinin anlaşılmasına sebep olduğu için âlem için de bir rahmet olmuştur.
Rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmasının dördüncü ciheti şudur:
Peygamberimiz (a.s.m.) getirdiği din cihetiyle de rahmettir. O din ki insanları esfel-i safiline düşmekten korumuş ve âlây-ı illiyyine çıkarmıştır. O din ki insanı hayvaniyet derekesine düşmekten korumuş, halife-i zemin makamına çıkarmıştır. O din ki müntesiplerini rızay-ı İlahiyeye ulaştırmıştır.
Bütün bu saydığımız ve sayamadığımız sebeplerle, Hz. Muhammed (a.s.m.) rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmuştur. Nasıl ki yağmura “rahmet” denilmiş, çünkü âdeta rahmetin tecessüm etmiş şeklidir. Aynen bunun gibi, Hz. Muhammed (a.s.m.)’a da “Rahmet-i Rabbâniyenin timsali” denilmiş, çünkü o da rahmetin tecessüm etmiş şekli olup, varlıkların çok rahmetlere ulaşmasına vesile olmuş.
Dersin başında bir cümle okuduk. Üstadımız bu cümlede Efendimiz (a.s.m.)’ı dört sıfatla vasfetti. Biz bu dört sıfattan birincisini önceki derste, ikincisini de bu derste mütalaa ettik. Cümlenin devamını sonraki derste mütalaa edeceğiz.
Yazar: Sinan Yılmaz