33. Hakikat-i insaniyenin şerefi, şecere-i hilkatin en kıymettar ve kıymetli bahâdar bir semeresidir.
Altıncı Reşhanın mütalaasını yapıyorduk. Üstadımız şöyle demişti:
Şahsiyet ve hüviyet cihetiyle muhabbet-i Rahmaniyenin misali, rahmet-i Rabbâniyenin timsali, hakikat-i insaniyenin şerefi, şecere-i hilkatin en kıymettar ve kıymetli bahâdar bir semeresidir. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
(Şecere-i hilkat: Yaratılış ağacı / Bahâdar: Pahalı, kıymetli / Semere: Meyve)
Bu cümledeki iki noktayı -Efendimiz (a.s.m.)’ın, muhabbet-i Rahmaniyenin misali olmasını ve rahmet-i Rabbâniyenin timsali olmasını- önceki derslerde izah etmiştik. Bu dersimizde hakikat-i insaniyenin şerefi olmasını ve şecere-i hilkatin en kıymettar meyvesi olmasını mütalaa edeceğiz. Peygamberimizin bu vasıfları 6. Reşha’da zikredilen 12. ve 13. vasıflardır.
Her şeyin bir hakkı, bir de hakikati vardır. Peygamberimiz (a.s.m.) Hz. Hâris’e şöyle der:
إنَّ لِكُلِّ حقٍّ حقيقةً Her hakkın bir hakikati vardır. فَمَا حَقِيقَةُ اِيمَانِكَ Senin imanının hakikati nedir? (İbni Hacer, İsâbe, I, 289; Heysemi, Mecmeu’z-Zevâid, I, 57)
Aynen bunun gibi, insaniyetin de bir hakkı vardır, bir de hakikati. Hakkı, ona insan denmesidir. Varlık cihetiyle hayvan ya da bitki değildir, insandır. Ancak insanlığın da bir hakikati vardır. Nice insanlar vardır ki bu hakikatten çok uzak oldukları için Allah onlar hakkında, أُولَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ “Onlar hayvanlar gibidir hatta daha da aşağıdır.” buyurmuştur. (Araf 179)
— Peki, insaniyetin hakikati nedir ve Hz. Muhammed (a.s.m.) hangi sebepten dolayı hakikat-i insaniyenin şerefi olmuştur?
İnsaniyetin bir kısım hakikatini maddeler hâlinde beyan edelim:
1. Allah’ın rububiyet-i mutlakasına karşı ubudiyet-i mutlaka ile mukabele etmek.
2. Esmâ-i hüsnasına en cami ve en geniş ayna olmak.
3. Hitâbât-ı Sübhaniyesine -yani Kur’an ile yaptığı hitaba- mütefekkir bir muhatap olup emirlerine itaat etmek.
4. Mahlukatın tesbihat ve ibadetlerine müşahid olmak.
5. Saltanat-ı rububiyeti temaşa edip, “Allahu Ekber”ler ile tekbir ve tesbih vazifesini eda etmek.
6. Rahmet-i İlahiyenin nimetlerini zahir ve bâtın duygularla tadıp anlamak ve “Elhamdülillah” diyerek şükür ve sena vazifesini eda etmek.
7. Kalem-i kudret ile yazılan mektubat-ı Rabbâniyeyi mütalaa makamında tefekkür ve istihsan etmek.
8. Allahu Teâlâ’nın, sanatının mucizeleriyle kendini tanıttırmasına mukabil, hayret içinde Onu tanımak.
9. Rahmetinin güzel meyveleriyle kendini sevdirmesine karşı, muhabbet ve aşk ile Onu sevmek.
10. Yer ile göklerin ve dağların yüklenmekten çekindiği emanet-i kübrayı yüklenmek. Yani küçücük cüz’i ölçüleriyle Allah’ın muhit sıfatlarını, külli şuunatını ve nihayetsiz tecelliyatını ölçerek bilmek.
İşte bunlar gibi, daha birçok vazifeyi eda ile insan, insan-ı kâmil olur ve insaniyetin hakikatine ulaşır. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın hakikat-i insaniyenin şerefi olması bu vazifelerin tamamını en mükemmel şekilde yapması sebebiyledir. O hem bu vazifeleri insana öğretmiş hem de en kâmil manada bizzat kendisi eda etmiştir.
Peygamberimiz (a.s.m.)’ın 6. Reşha’da zikredilen 13. vasfı, şecere-i hilkatin en kıymetli ve mükemmel meyvesi olmasıdır.
Kâinatı bir ağaca benzetsek, insan bu ağacın meyvesi olur. Ağaç meyve için dikildiği gibi, kâinat da insan için yaratılmıştır. Hz. Muhammed (a.s.m.) ise bu ağacın hem çekirdeği hem de en kıymetli ve en mükemmel meyvesidir. Kim âlemde yaptığı icraata ve onun hüsn-ü ahlakına baksa bunu tasdik eder.
Dersin başında bir cümle okuduk. Üstadımız bu cümlede Efendimiz (a.s.m.)’ı 4 sıfatla vasfetti. Biz bu dört sıfattan ikisini önceki derslerde izah etmiştik. Kalan ikiyi de bu derste izah ettik. 6. Reşha’da mütalaasını yapacağımız bir cümle daha kaldı. Bu cümleyi bir sonraki derste mütalaa edeceğiz.
Yazar: Sinan Yılmaz