a
Ana SayfaReşhalar21. Birbirine düşman telakki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardır.

21. Birbirine düşman telakki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardır.

Reşhalar mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Şu konuyu işliyorduk:

Âleme iman gözüyle baktığımızda içindeki eşya ve hadisat farklı bir mana kazanıyor. Küfür gözüyle baktığımızda ise bu mana kayboluyor ve âlem karanlığa düşüyor.

Üstadımız kâinata önce küfür gözüyle baktı. Küfür gözüyle bakıldığında, kâinat nasıl bir şekil alıyor, buna dair altı madde saydı. Sonra küfür gözlüğünü çıkarıp iman gözlüğünü taktı ve kâinata bu gözlükle baktı. Bu gözlükle kâinata bakıldığında kâinatın şekli değişti. Biz bu değişikliğin birinci maddesini okuduk ve mütalaa ettik. Bu dersimizde ikinci maddeyi mütalaa edeceğiz. Üstadımız şöyle diyor:

Birbirine düşman telakki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardır. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)

Kâinata küfür gözüyle bakıldığında bütün mevcudat birbirine karşı yabancı ve düşman şeklinde gözükmüştü. İman gözüyle bakıldığında ise mevcudat birbirine ahbap ve kardeş oldu.

Ahbap ve kardeş olmalarının birinci ciheti şudur:

Şu âleme iman gözüyle bakıldığında, her bir mahlukun diğer bir mahlukun yardımına koştuğu gözükür. Âdeta varlıklar arasında hakîmane bir tanışma, dostane bir konuşma ve rahîmane bir yardımlaşma vardır. Öyle ki pek uzak mesafelerden birbirlerinin sesini işitir, yardıma koşup ihtiyacını giderirler. Buna hakikat-i teavün denir. İşte bu cihetten -yani birbirlerine yardım etmeleri cihetinden- her bir varlık arasında bir dostluk ve kardeşlik vardır.

Meselenin ikinci ciheti şudur:

وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.” (Fetih 7) ayetinin işaretiyle, yeryüzü bir ordugâh-ı Sübhânîdir; içindeki her bir varlık da bu ordunun bir askeridir. Malumdur ki aynı bölükte, aynı taburda ve aynı orduda olan askerler arasında bir dostluk ve kardeşlik meydana gelir.

İşte cünud-u İlahiyenin askerleri olan mahlukat arasında da böyle bir kardeşlik ve dostluk vardır. Aynı Sultan-ı Ezel ve Ebed’in askerleridir, bu cihetten birbirinin kardeşidir.

Meselenin üçüncü ciheti şudur:

Bütün varlıklar aynı kalem-i kudretin eseri, aynı sâniin masnuu ve aynı hâlıkın mahlukudur. Sânileri ve hâlıkları bir olması cihetinden aralarında bir münasebet ve bir yakınlık vardır. Sırr-ı vahdet ile kardeş olurlar.

Meselenin dördüncü ciheti de şudur:

Her bir varlık Allah’ı zikir ve tesbih eden bir zâkir, O’na şükreden bir şâkir ve O’na ibadet eden bir âbiddir. Bu cihetten, bütün varlıkların mezkûru, meşkûru ve mabudu birdir. Bu birlik sebebiyle de aralarında bir dostluk ve kardeşlik vardır.

Şunu da ifade edelim: Bu mesele akli değil, hissi ve vicdani bir meseledir; kâmil bir imanla böyle hissedilir. Bu meseleyi delillerle ispat etmeye, dağ ile deniz arasındaki kardeşliği göstermeye gerek yoktur. İman insana böyle telkin eder, mümin de âleme böyle bakar.

İman gözüyle bakıldığında kâinatın aldığı şeklin ikinci maddesini, “birbirine düşman telakki edilen mevcudatın birbirine ahbap ve kardeş olmasını” mütalaa ettik. Bir sonraki derste üçüncü maddeyi mütalaa edeceğiz. Şimdilik Allah’a emanet olun.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin