45. Acaba o zat, o matlubu kimden istiyor? Evet, öyle bir zattan talep eder ki en gizli ve en küçük bir hayvanın…
Üstadımız, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın duası ve ubudiyetinin saadet-i ebediyenin icadına vesile olmasını dört maddede izah ediyordu:
1. Kim dua ediyor?
2. Niçin dua ediyor?
3. Kime dua ediyor?
4. Duasında ne istiyor?
Önceki dersimizde ilk iki maddeyi -yani kimin dua ettiğini ve niçin dua ettiğini- mütalaa etmiştik. Bu dersimizde üçüncü maddeyi yani kime dua ediyor maddesini mütalaa edeceğiz.
Üstadımız kime dua ediyor maddesini şöyle izah ediyor:
Acaba o zat, o matlubu kimden istiyor? Evet, öyle bir zattan talep eder ki en gizli ve en küçük bir hayvanın cüz’i bir ihtiyacı için lisan-ı hâliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder, ihtiyacını yerine getirir. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
Üstadımız “Kimden istiyor?” sorusuna kısaca “Allah’tan istiyor.” demiyor; Allah’ı tavsif ediyor. Çünkü Üstadımız her daim marifetullah dersi yapar. Sadece “Allah” deyip geçmez; makama uygun bir tavsifle Allah’ı tanıtır, isim ve sıfatlarını öğretir.
Üstadımız burada Allah’ı şöyle tavsif etti:
O Allah ki en gizli ve en küçük bir hayvanın en cüzî bir ihtiyacı için, lisan-ı hâliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder; ihtiyacını ona ihsan eder. Mesela bir sinek lisan-ı hâliyle kanat ister, Allah ona kanat ihsan eder. Balık yüzgeç ister, ona yüzgeç ihsan eder. Bir böcek ayak ister, göz ister, kulak ister; ister de ister… Ne isterse hepsini ona in’am eder.
Bunlar gibi, en gizli ve en küçük bir hayvanın en cüzî ihtiyacı için, lisan-ı hâliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder ve ihtiyacını ona ihsan eder. Hayvanata yapılan bütün ihsanlar onların lisan-ı hâlleriyle yaptıkları duaya bir icabettir.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Ve keza, en edna bir emeli, en edna bir gaye için, en edna bir zîhayatta görür ve onu ona yetiştirmekle ikram ve merhamet eder. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
(Edna: En küçük)
O Allah ki en küçük bir hayat sahibinin, en küçük bir gayesi için olan, en küçük bir emelini görür ve arzusunu ona yetiştirmekle ona ikram ve merhamet eder.
– Mesela sinek uçmak ister, arzusu gayesi budur; ona uçma öğretilir.
– Balık yüzmek ister, denizleri aşmak ister, emeli gayesi budur; ona yüzme öğretilir.
– Bir kuş göç etmek ister, memleketleri aşmak ister, arzusu gayesi budur; ona uçma öğretilir ve yolu ilham edilir.
Bunlar gibi, her bir varlık, küçük olsun büyük olsun, âli olsun adi olsun, neyi arzuluyorsa, emeli ve gayesi neyse; bu arzusu bilinir, ona in’am ve ikram edilir.
Üstadımız mezkûr beyanıyla, en küçük ve en hakir mahluklara yapılan muameleyi gösteriyor. Bundan da şu neticeye ulaşılır: Hiç mümkün müdür ki o Zat-ı Kerim, en hakir mahlukunun sesini işitsin, duasına icabet etsin ve matlubunu ona versin; sonra en büyük kulunun, bütün kâinatı arkasına alarak yaptığı duayı işitmesin, kabul etmesin ve arzusunu ona ihsan etmesin? Yani sivrisineğin sesini duysun, -hâşâ- gök gürültüsünü işitmesin. Bu hiç mümkün müdür?
Bu duaların neticesinde yapılan terbiye ve tedbirler öyle bir intizamla cereyan eder ki o terbiyelerin ancak bir Semî’ ve Basîr, bir Alîm ve Hakîm’den olduğuna şüphe bırakmaz. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
(Semi’: İşiten / Basîr: Gören)
Bütün mahlukat Allah’a karşı üç şekilde dua eder:
1. Lisan-ı ihtiyaçla
2. Lisan-ı istidatla
3. Lisan-ı ızdırarla
Mesela bir kuş lisan-ı ihtiyaçla kanat ister, göz ister, ayak ister ve hakeza… Lisan-ı istidatla uçmak ister, yolunu bulmak ister, avını yakalamak ister ve hakeza… Lisan-ı ızdırarla da en zor anlarda ihtiyacının karşılanmasını ister.
İşte mahlukatın bu lisanlarla yapmış oldukları dualara öyle bir tarzda icabet edilir ki her biri farklı bir şekilde terbiye edilip ihtiyaçları mükemmelen karşılanır. Bu tedbir ve faaliyetler öyle intizamla cereyan eder ki hiçbir eksik, hiçbir kusur, hiçbir noksan bu işlerde gözükmez. Hiçbir varlık unutulmaz, birbiriyle karıştırılmaz.
Böyle eksiksiz, kusursuz ve noksansız bir faaliyet, her sesi işiten bir Semî’nin, her şeyi gören bir Basîr’in, her şeyi bilen bir Alîm’in ve her işinde hikmet sahibi olan bir Hakîm’in varlığını güneş gibi ispat eder, şüpheye yer bırakmaz. Çünkü fiiller failsiz, isimler müsemmasız ve sıfatlar mevsufsuz olmaz ve olamaz.
Risaleleri okurken, cümle cümle hatta bazen kelime kelime ilerlemeliyiz. Ancak bunu yaparken de bütünü gözden kaçırmamalıyız. Yani metnin odak noktasını asla kaybetmemeliyiz. Bir delilin mütalaası bittiğinde, o delili ezberden anlatabilmeli ve metinde geçen cümlelerin o delile olan delaletini fehmetmeliyiz.
Bakın, Üstadımız hâlen Peygamberimizin ne dua ettiğini açıklamadı. Çünkü önce kalpleri ve akılları şuna ikna etmek istiyor:
1. Bu duayı Allah katındaki en makbul kul yapmış ve bütün kâinat onun duasına Âmin demiş.
2. Bu duanın kabulü bütün mahlukat için çok önemlidir. Çünkü onların kemali ve kıymetlerinin tahakkuku bu duanın kabulüne bağlıdır.
3. Kendisine dua edilen zat da öyle cömert ve merhametlidir ki en küçük ve en gizli mahlukların sesini işitir, dualarını kabul eder; ihtiyaçlarını onlara göndermekle onlara ikram ve merhamet eder.
Buraya kadar olan izahla akıl ve kalp şuna hazırlandı: Peygamberimizin kâinatı arkasına alarak yaptığı dua elbette kabule daha şayandır ve elbette kabul edilecektir. Akıl ve kalp artık bu manaya hazır. Artık Efendimizin yaptığı duaya geçilebilir.
Bu sözlerimle şunu anlatmak istiyorum: Üstadımız önce aklı, kalbi ve nefsi hakikate yavaş yavaş hazırlıyor; hakikati ondan sonra beyan ediyor. Hakikate hazır hâle gelen akıl, kalp ve nefis hakikati işitir işitmez kabul ediyor. İşte Risalelerdeki kuvvet bu usul ve tarzdan ileri geliyor.
Dersimizi burada tamamlayalım. Peygamberimizin ne dua ettiğini ve Allah’tan ne istediğini bir sonraki derse bırakalım. Ancak bir sonraki derse geçmeden On Birinci Reşhanın buraya kadar olan kısmını iyice pekiştirin.
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
Acaba o zat, o matlubu kimden istiyor? Evet, öyle bir Zattan talep eder ki en gizli ve en küçük bir hayvanın cüz’î bir ihtiyacı için lisan-ı hâliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder, ihtiyacını yerine getirir.
Ve keza, en ednâ bir emeli, en ednâ bir gaye için, en ednâ bir zîhayatta görür ve onu ona yetiştirmekle ikram ve merhamet eder. Bu duaların neticesinde yapılan terbiye ve tedbirler öyle bir intizamla cereyan eder ki o terbiyelerin ancak bir Semî’ ve Basîr, bir Alîm ve Hakîm’den olduğuna şüphe bırakmaz. (Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar)
Yazar: Sinan Yılmaz