46. Sahabelerin İncil ve Tevrat’taki vasıfları
Soru: Üstad Hazretleri Barla Lahika’sında şöyle diyor:
… سِيمَاهُمْ فِى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ Ashab-ı Suffa’ya, ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fukahâ ve ulemâ-i sahabeye, وَمَثَلُهُمْ فِى اْلاِنْجِيلِ Ashab-ı Huneyn ve Fetih, Uhud ve Bedir’deki sahabelerin namdar yiğitlerine işaret ettiği gibi…
Burada anlamadığım şeyler:
1. “Yüzlerinde secde izi vardır.” ayeti Ashab-ı Suffa’ya nasıl işaret ediyor?
2. “Bu, onların Tevrat’taki misalidir.” ayeti sahabeden olan fakihlere ve âlimlere nasıl işaret ediyor? Çünkü zahiren münasebet gözükmüyor.
3. “Bu, İncil’deki misalleridir.” ayeti Huneyn, Fetih, Uhud ve Bedir’deki sahabelere nasıl işaret ediyor?
El-cevap: İlk önce ayetin manasına bakalım:
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ Muhammed Allah’ın resulüdür. وَالَّذِينَ مَعَهُ Onunla beraber olanlar أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ kâfirlere karşı şedittir رُحَمَاءَ بَيْنَهُمْ kendi aralarında merhametlidir. تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا Onları rükû ve secde ederken görürsün. يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا Allah’tan lütuf ve rızasını isterler. سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ İncil’deki vasıfları da şöyledir كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzer ki bu, ziraatçıların hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. (Fetih 29)
Mezkûr ayet-i kerimede sahabelerin evsafı sayılmıştır. Bu evsafı bir daha maddeleyelim:
1. Kâfirlere karşı şedittir.
2. Kendi aralarında merhametlidir.
3. Çokça rükû ve secde ederler.
4. Allah’tan lütuf ve rızasını isterler.
5. Yüzlerinde secde izi vardır.
6. Gitgide çoğalırlar.
Şu noktaya dikkat çekelim: Üstad Hazretleri, “Ayetin şu kısmı sadece şu kimseler içindir.” demiyor. Bu vasıflar bütün sahabeler için geçerlidir. Ancak mananın en layık mâsadakının bazı fertlerde gözükmesi hasebiyle, “Bu ayetin saff-ı evveldeki muhatabı bunlardır.” deniliyor. Demek, sahabelerin her biri mezkûr sıfatlarla muttasıf olmakla beraber, bu sıfatları en ziyade taşıyan fert ve topluluklar saff-ı evvelde olup, ayet-i kerimede onlara bir işaret vardır.
Buna göre:
وَالَّذِينَ مَعَهُ “Onunla beraber olanlar” ifadesi Hazreti Ebû Bekir’e (r.a.) işaret ediyor. Üstadımız bu işareti şöyle beyan ediyor:
— وَالَّذٖينَ مَعَهُ mâiyet-i mahsusa ve sohbet-i hâssa ile ve en evvel vefat ederek yine maiyetine girmekle meşhur ve mümtaz olan Hazreti Sıddık’ı gösterdiği gibi… (Yedinci Lem’a)
أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ “Kâfirlere karşı şedittir.” ifadesi Hazreti Ömer’e (r.a.) işaret ediyor. Üstadımız bu işareti şöyle beyan ediyor:
— اَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ ile istikbalde küre-i arzın devletlerini fütuhatıyla titretecek ve adaletiyle zalimlere sâıka gibi şiddet gösterecek olan Hazreti Ömer’i gösterir. (Yedinci Lem’a)
رُحَمَاءَ بَيْنَهُمْ “Kendi aralarında merhametlidir.” ifadesi Hazreti Osman’a (r.a.) işaret ediyor. Üstadımız bu işareti şöyle beyan ediyor:
— رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ ile istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken kemal-i merhamet ve şefkatinden İslamlar içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i nefis ederek Kur’an okurken mazlumen şehit olmasını tercih eden Hazreti Osman’ı da haber verdiği gibi… (Yedinci Lem’a)
تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا “Onları rükû ve secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rızasını isterler.” ifadesi Hazreti Ali’ye (r.a.) işaret ediyor. Üstadımız bu işareti şöyle beyan ediyor:
— تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا saltanat ve hilafete kemal-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği hâlde ve kemal-i zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadı ihtiyar eden ve rükû ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazreti Ali’nin istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harpleriyle mesul olmadığını ve niyeti ve matlubu fazl-ı İlahî olduğunu haber veriyor. (Yedinci Lem’a)
Bu girizgâhtan sonra, şimdi geldik birinci sorunuza. Sorunuz şu idi: “Yüzlerinde secde izi vardır.” ayeti Ashab-ı Suffa’ya nasıl işaret ediyor?
Cevaben deriz ki: Ayet-i kerimede, “Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir.” buyrulmuş. Bu beyan Ashab-ı Suffa’ya işaret ediyor. Şöyle ki: Çok ibadetle ve bilhassa teheccüd namazıyla meşgul olanların yüzünde bir nur olur. Bu nuru Râzî Hazretleri şöyle beyan ediyor:
— Onların nişanları, Cenab-ı Hakk’ın geceleri namaz kılan ve secde edenlerin yüzlerinde yarattığı güzellik nurudur. Bu, aklı olanlar için inkârı mümkün olmayan bir şeydir. Çünkü gece uyanık duran iki kişiden birisi içki içmek ve oyun oynamak ile diğeri de namaz kılmak, Kur’an okumak ve ilim talebi ile vakitlerini geçirse; ertesi gün bütün insanlar, içki içip kumar oynadığı için uykusuz kalan ile Allah’ı zikir ve şükür için uykusuz kalanın farkını görür. (Tefsir-i Kebir, ilgili ayetin tefsiri)
İşte Ashab-ı Suffa’da böyle bir nur vardı. Zira onlar mescitte yaşar; gecelerini ibadetle ve ilim tahsiliyle ihya ederlerdi. Gündüzleri de böyle idi. Onlar ticaret ve dünya ile meşgul olmaz, sadece ahiret için çalışırlardı. Bu hâlleri sebebiyle de yüzlerinde bir nur vardı. Elbette aynı nurdan diğer sahabelerin de bir hissesi vardır. Hatta bizim de bir hissemiz vardır. Ancak Ashab-ı Suffa’nın hissesi en ziyadedir. Çükü onlar mescidin direği ve kuşu idi.
İşte bu sebeple, سِيمَاهُمْ فِى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ “Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir.” ayeti Ashab-ı Suffa’ya işaret eder. Yani bu ayetin saff-ı evveldeki muhatabı Ashab-ı Suffa’dır.
İkinci sorunuzda şöyle diyorsunuz: “Bu, onların Tevrat’taki misalidir.” ayeti sahabeden olan fakihlere ve âlimlere nasıl işaret ediyor? Çünkü zahiren münasebet gözükmüyor.
El-cevap: Üstad Hazretleri Yedi Lem’a’da şöyle diyor:
— ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ “Bu, onların Tevrat’taki misalidir.” fıkrası iki cihet ile ihbar-ı gaybîdir.
Birincisi: Hazreti Peygamber (a.s.m.) gibi ümmi bir zata nisbeten gayb hükmünde olan Tevrat’taki evsaf-ı sahabeyi haber veriyor. Evet, Tevrat’ta -On Dokuzuncu Mektup’ta beyan edildiği gibi- ahir zamanda gelecek peygamberin sahabeleri hakkında Tevrat’ta bu fıkra var: “Kudsilerin bayrakları beraberlerindedir.” Yani onun sahabeleri ehl-i taat ve ibadet ve ehl-i salahat ve velayettirler ki o vasıfları “kudsiler” yani “mukaddes” tabiriyle ifade etmiştir…
İkinci cihet ihbar-ı gaybî şudur ki: مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrasıyla ihbar ediyor ki: “Sahabeler ve tabiînler, ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki ruhlarındaki nuraniyet, yüzlerinde parlayacak ve cephelerinde kesret-i sücuddan hasıl olan bir hâtem-i velayet nevinde alınlarında sikkeler görünecek.” Evet, istikbal bunu vuzuh ile ve kat’iyet ile ve parlak bir surette ispat etmiştir. Evet, o kadar acib fitneler ve dağdağa-i siyaset içinde, gece ve gündüzde Zeynelâbidîn gibi bin rekât namaz kılan ve Taus-u Yemenî gibi kırk sene yatsı abdestiyle sabah namazını eda eden çok mühim pek çok zatlar مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ sırrını göstermişlerdir. (Yedinci Lem’a)
Metindeki şu ifadelere bir daha dikkat edelim:
— Tevrat’ta bu fıkra var: “Kudsilerin bayrakları beraberlerindedir.” Yani onun sahabeleri ehl-i taat ve ibadet ve ehl-i salahat ve velayettirler ki o vasıfları “kudsiler” yani “mukaddes” tabiriyle ifade etmiştir.
— Sahabeler ve tabiînler, ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki ruhlarındaki nuraniyet, yüzlerinde parlayacak ve cephelerinde kesret-i sücuddan hasıl olan bir hâtem-i velayet nevinde alınlarında sikkeler görünecek.
Bu vasıflar bütün sahabelerde gözükmekle birlikte, saff-ı evvelde sahabenin fakih ve âlimlerinde daha ziyade gözüküyordu. Elbette bütün gününü ve gecesini Kur’an’ı ve hadisi anlama ve tefsir etme işiyle geçirenlerin ruhundaki nuraniyet, gününü ticaretle geçirenlerin ruhundaki nuraniyetten daha ekmel ve daha üsttedir. Yine bütün ömürlerini Kur’an’ın ders ve talimiyle geçirenlerin kudsiyeti, tarlasında çalışan veya ticaretle meşgul olanların kudsiyetinden daha fazladır.
İşte bu sırdan dolayı ayet-i kerime, sahabenin fakih ve âlimlerine işaret etmektedir. Yani bütün sahabeler ayetin manasına namzet olmakla birlikte, ayetin saff-ı evveldeki muhatabı sahabenin fakih ve âlimleridir.
Üçüncü sorunuzda şöyle diyorsunuz: “Bu, İncil’deki misalleridir.” ayeti Huneyn, Fetih, Uhud ve Bedir’deki sahabelere nasıl işaret ediyor?
El-cevap: Ayet-i kerimeye bir daha bakalım:
وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ
Onların İncil’deki vasıfları şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzer ki bu, ziraatçıların hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. (Fetih 29)
İmam Dahhak (r.a.) bu ayet-i kerime hakkında şöyle der: Bu, son derece açık bir temsildir. Ayetteki “ekin” Hazreti Muhammed (a.s.m.)’dır. Filiz ise onun ashabıdır. Sahabe-i kiram başta az idiler, sonra çoğaldılar. Yine zayıf idiler, sonra kuvvetlendiler.
İmam Kurtubî de şöyle der: Bu, Allah Teâlâ’nın Peygamberimizin ashabı hakkında getirdiği bir darb-ı meseldir. Yani onlar az idiler, sonra çoğaldılar. Peygamberimiz (a.s.m.) davete başladığında zayıftı. Sonra ashab-ı kiram birer birer onun davetini kabul ettiler. Bu, şu ekinin durumuna benzer ki: Tohum olarak ekilince zayıfça ortaya çıkar, zamanla kuvvetlenir. Sonunda bitkisi ve filizleri sertleşir. Bu, en doğru temsil ve en parlak bir açıklamadır.
Sözün özü: Ayet-i kerimede sahabelerin çoğalacağı ve kuvvetleşeceği haber verilmekte, bunun da İncil’de zikredildiği bildirilmektedir. Sahabelerin çoğalması da Bedir, Uhud, Huneyn savaşları ve Mekke’nin fethi vaktinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla mezkûr ayet-i kerime, Ashab-ı Huneyn ve Fetih, Uhud ve Bedir’deki sahabelerin namdar yiğitlerine işaret eder.
Herhâlde mesele anlaşılmıştır. Dua eder, dua bekleriz.
Yazar: Sinan Yılmaz