39. Hüsrev’e “Yaz!” emir buyrulmasıyla, levh-i mahfuzdaki yazılan Kur’an gibi yazılması…
Soru: Lütfen bu sorumu cevaplayın. Çok itiraz görüyor bu konu. Tatmin edici bir şeyler yazılmamış. Üstad Hazretleri şöyle diyor:
— Asr-ı saadetten beri böyle harika bir surette mucizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı hâlde Risale-i Nur’un kahraman bir kâtibi olan Hüsrev’e “Yaz!” emir buyrulmasıyla, levh-i mahfuzdaki yazılan Kur’an gibi yazılması… (11. Şua)
Üstad Hazretlerinin, “levh-i mahfuzdaki yazılan Kur’an gibi yazılması” ifadesi nasıl anlaşılmalıdır?
El-cevap: İlk önce levh-i mahfuz üzerine konuşalım:
Yunus suresi 61. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ وَلاَ أَصْغَرَ مِنْ ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
Yerde ve gökte zerre kadar bir şey Rabbinden gizli kalmaz. Ne bundan daha küçük ne de daha büyük hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın. (Yunus 61)
Allahu Teâlâ bu ayet-i kerimede, her şeyin apaçık bir kitapta bulunduğunu haber vermektedir. Bu haber Kur’an’ın diğer ayetlerinde de geçmektedir. Mesela En’am suresi 59. ayet-i kerimede şöyle geçer:
وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
Ne toprağın karanlıklarında bir dâne, ne de yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın. (En’am 59)
Hûd suresi 6. ayet-i kerimede şöyle geçer:
كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
Hepsi apaçık bir kitaptadır. (Hûd 6)
Neml suresi 75. ayet-i kerimede şöyle geçer:
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın. (Neml 75)
Sebe suresi 3. ayet-i kerimede şöyle geçer:
لاَ يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الْأَرْضِ وَلاَ أَصْغَرُ مِنْ ذَلِكَ وَلاَ أَكْبَرُ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
Göklerde ve yerde zerre miskal bir şey O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. (Sebe 3)
Bu ayet-i kerimelerde, her şeyin -küçük olsun büyük olsun, yaş olsun kuru olsun, âli olsun âdi olsun- apaçık bir kitapta yazılı olduğu beyan buyrulmuş. Buradaki “apaçık kitap”tan murad levh-i mahfuzdur. Olmuş ve olacak her şey levh-i mahfuzda kayıtlıdır.
İmam Zeccac Hazretleri bu konuda şöyle der:
— Cenab-ı Hak bütün malumatı, mahlukatı yaratmazdan evvel bir kitapta yazmıştır.
Bu yazının hikmeti hakkında müfessirler şu sözleri söylemişlerdir:
1. Bu yazı, mükelleflerin sevap ve azabı kapsayan durumlarının ihmal edilmeyeceğine dair bir uyarı içindir. Bu görüş, Hasan-ı Basrî Hazretlerinin tercihidir.
2. Melekler, olayların Allah’ın malumatına uygun olarak tıpatıp oluşlarını görerek ibret alırlar ve Allah Teâlâ’yı tesbih ederler.
3. Allahu Teâlâ’nın bütün her şeyi yazması, işin azametini ortaya koymak içindir. Yani şu nazara verilir ki: Hakkında sevabın ve cezanın söz konusu olmadığı her şey yazılıysa, ya sevap ve cezayı gerektiren şeylerin durumu nedir?
Bu kısa bilgilendirmeden sonra biz tekrar meselemize dönelim:
Ayet-i kerimelerin apaçık beyanıyla, her şey levh-i mahfuzda yazılmıştır. Hatta toprağın içindeki dâne gibi en önemsiz şeyler dahi burada kayıtlıdır. Şimdi sorumuz şu:
— Hiç mümkün müdür ki Allahu Teâlâ en ehemmiyetsiz ve en küçük şeyleri levh-i mahfuzda yazsın da kelam-ı ezelîsi olan Kur’an’ı burada yazmasın, kaydetmesin?
— Kur’an’ın bir dâne kadar kıymeti yok mudur ki burada yazılmamış olsun?
— Yani yaş ve kuru her şey yazılsın ama Allah’ın en sevgili kuluna inecek ve kıyamete kadar hükmü baki kalacak kitap yazılmasın!
Akıl bunu kabul eder mi? Eğer akılsa kabul etmez. Yok, eğer ediyorsa o zaten akıl değildir!
Buraya kadar iki meseleyi hallettik:
1. Her şeyin levh-i mahfuzda kayıtlı olduğu.
Bu, ayetlerle sabittir. Bunu inkâr eden imandan çıkar.
2. Kur’an’ın kıymetine binaen burada kayıtlı olması gerektiği.
Hem yaş ve kuru her şeyin burada kayıtlı olması, Kur’an’ın da kayıtlı olmasını iktiza eder.
Şimdi geriye üçüncü mesele kaldı:
— Bir beşerin izn-i İlahî ile levh-i mahfuzun bazı yazılarını görmesi mümkün müdür?
Bu hem mümkündür hem de hadsiz evliyanın ihbaratıyla vakidir. Birçok evliya bu yazıların bir kısmını görmüş ve gördüğünü haber vermiştir. Allahu Teâlâ kulundan perdeyi kaldırdı mı o kul Allah’ın dilediği her şeyi görebilir.
Üstad Hazretleri de Allah’ın göstermesi ve kendisinden perdeyi bir nebze kaldırmasıyla levh-i mahfuzda yazılı olan Kur’an’ı görmüş ve gördüğü Kur’an’ın Hüsrev ağabeye yazdırılan Kur’an’la aynı olduğunu söylemiş.
— Bunda aklın almadığı yer neresidir?
— Garipsenecek ve inkâr edilecek ne vardır?
Haa, şu vardır: Gözleriyle ayaklarının ucunu dahi göremeyenler ve kalpleri kör olanlar, bir Allah dostunun -izn-i İlahî ile- levh-i mahfuzdaki Kur’an’ı görmesini elbette anlayamaz ve akıllarına sığıştıramaz!
Yine imanda kemal bulmayanlar, bir kulun -Allah’ın dilemesiyle- Arş’ı ve ötesini görebileceğini, elini uzatıp cennetin meyvesini koparabileceğini, meleklerin semadaki tayerânını temaşa edebileceğini ve bunlar gibi meseleleri elbette anlayamaz.
Akılları gözlerine inenler bunların hiçbirini anlayamaz ve kavrayamaz!
Şu cümleyi de izah edelim: Hüsrev’e “Yaz!” emir buyrulmasıyla…
Burada bir melek vasıtasıyla “Yaz!” denilmiyor. Sadece ona Kur’an’ı bu şekilde yazması ilham ediliyor. Üstadımız da bu ilhamı, “Hüsrev’e ‘Yaz!’ emir buyrulmasıyla” şeklinde mecaz bir ifadeyle beyan ediyor.
Tabii kendilerine hayırda hiçbir ilham gelmeyenler bunu da anlayamaz!
Bize göre ise mesele gayet açık ve bedihidir. Allah dilediği kulundan perdeyi kaldırıp levh-i mahfuzu ona gösterebilir. Ve dilediği kuluna ilham ederek onu en hayırlı bir işte istihdam edebilir.
Yazar: Sinan Yılmaz