a
Ana Sayfa1-50 Arası Sorular26. “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde” ifadesini nasıl anlamak gerekir?

26. “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde” ifadesini nasıl anlamak gerekir?

Soru: İhlas Risalesi’nde şöyle geçiyor:

O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. (20. Lem’a)

Buradaki “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde” ifadesini nasıl anlamak gerekir?

El-cevap: Sorunuza maddeler hâlinde cevap vermeye çalışalım:

1. İstemek sırr-ı ihlasa münafidir. Bu sebeple, istemeye hakkımız yoktur. Şöyle ki:

Üstad Hazretleri ihlası tarif ederken şöyle diyor:

İhlası kazandıran, harekatındaki sebebi sırf bir emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı İlahî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı. (Mesnevi-i Nuriye)

Üstadımız ihlası üç maddeyle tarif etti:

1. İbadeti ve ameli sadece Allah emrettiği için yapmak.

2. O amelle sadece Allah’ın rızasını talep etmek.

3. Allah’ın vazifesine karışmamak.

İhlasın sırrını anlamış ve bu üç maddeyi hayatına geçirmiş birisine şöyle sorsak:

— Sen dini anlatır mısın? İnsanları hakka davet eder misin?

O der ki:

— Evet, anlatır ve insanları hakka davet ederim. Zira iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek Allah’ın bir emridir. Allah emrettiği için bu işi yaparım lakin Allah’ın işine karışmam. Ben kimseye hidayet edemem ve kimseye sözümü beğendiremem. Kabul ettirmek de beğendirmek de Allah’ın işidir!

İşte ihlasın iktizası böyle düşünmek olduğundan bizlerin “isteme hakkı” yoktur. Bizler tebliği neticesi için değil, sadece Allah emrettiği ve Allah’ın rızası için yaparız. Eğer neticeyi düşünürsek ihlas zedelenir.

İşte ihlasımız zedelenmesin diye Üstadımız, “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde…” buyurdu.

2. İstemek cehaletin alametidir. Cahillerden olmamak için istememeliyiz. Şöyle ki:

Bütün insanların hidayet üzere olmasını istemek kişinin cehaletindendir. Bu mana Kur’an’da şöyle geçer:

وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلينَ

Eğer Allah dileseydi elbette hepsini hidayet üzere toplardı. O hâlde sakın -bunu isteyen- cahillerden olma! (En’am 35)

Demek, bütün insanların hidayet üzere olmasını istemek insanın cehaletindendir. Bu cehalet, imtihan sırrını bilmeme cehaletidir. Allahu Teâlâ bütün insanların hidayet üzere olmasını murad etseydi onların iradelerini ellerinden alır ve melekler gibi onları muti yapardı. Ama Allahu Teâlâ bunu murad etmedi.

Allah’ın murad etmediği bir şeyi bizim murad etmemiz ve hakkı tebliğ ettiğimiz her kişinin hidayetini talep etmemiz ancak bizim cehaletimizdendir.

Üstadımız böyle cahillerden olmamamız için, “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde…” buyurdu.

3. Onların hidayeti bizim elimizde değildir. Bu sebeple, istemek beyhudedir.

Bu mana Kur’an’da birçok ayette zikredilmektedir. İkisini nakledelim:

اِنَّكَ لاَ تَهْدي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدي مَنْ يَشَاءُ

Şüphesiz sen sevdiğine hidayet edemezsin. Lakin Allah dilediğine hidayet eder. (Kasas 56)

مَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَلاَ هَادِيَ لَهُ

Allah’ın saptırdığına hidayet edecek hiç kimse yoktur. (Araf 186)

Bu ayetler gibi çok ayetler gösteriyor ki hidayet etmek ve kabul ettirmek bizim elimizde değil. Madem elimizde değil, o hâlde elimizde olmayanı istemek divaneliktir.

Üstadımız böyle divanelerden olmamamız için, “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde…” buyurdu.

4. Onların hidayeti elimizde olmadığı gibi, vazifemiz de değildir. Şu ayet-i kerime bu manaya işaret eder:

لَيْسَ عَلَيْكَ هُدَيهُمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدي مَنْ يَشَاءُ

Onların hidayeti senin üzerine değildir. Lakin Allah dilediğine hidayet eder. (Bakara 272)

Madem insanların hidayeti vazifemiz değildir. Ve madem üzerimize de değildir. O hâlde bunu istemek ve kalben meşgul olmak beyhudedir ve manasızdır.

İşte Üstadımız vazifemiz olmadığını beyan için, “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde…” buyurdu.

5. İşin bir başka ciheti de şudur:

— Hidayetini istediğimiz kişi acaba hidayete layık mıdır? Cennete layık mıdır?

Biz bunu bilemeyiz. Madem bilemeyiz, o hâlde işi Allah’a havale etmeli ve layık olana Allah’ın hidayet vereceğine kati iman etmeliyiz.

İşte Üstadımız, “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde…” diyerek işi Allah’a havale etmemizin gereğine  işaret buyurdu.

Ancak meseleyi yanlış da anlamayalım. Bu anlattıklarımız, insanların hidayeti için dua etmeye ve onların hidayetini istemeye mâni değildir. Üstadımızın ifade ettiği şey, dua etmek ve istemek değil; kendi sözümüzün gönüllerde tesirini arzu etmek ve irşadımızın neticesini beklemektir. Yani “Ben anlattım, o mutlaka kabul etmeli.” diye düşünmektir. Bu, caiz değildir.

İşte Üstadımız, “Sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde” diyerek caiz olmayan bu kısma işaret etmektedir.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin