a
Ana Sayfa1-50 Arası Sorular31. İbadet etmeyen ve namaz kılmayan bütün mevcudatı taciz etmiş olur.

31. İbadet etmeyen ve namaz kılmayan bütün mevcudatı taciz etmiş olur.

Soru: Üstad Hazretleri, “İbadet etmeyen ve namaz kılmayan bütün mevcudatı taciz etmiş olur.” diyor. Bu manayı açıklar mısınız?

El-cevap: İlk önce, mahlukatın bir nevi ibadette bulunması üzerine konuşalım:

Her bir mahluk kendine mahsus bir zikirle zâkir, bir tesbihle müsebbih ve bir ibadetle âbiddir.

Şimdi bu hakikate Kur’an’ın ayetleriyle bakalım:

— Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih ederler. Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamd ile tesbih etmesin. Ancak siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. (İsra 44)

Bu ayet-i kerimede, her varlığın “Allah’ı hamd ile tesbih ettiği” beyan buyrulmuş.

Başka bir ayet:

— Dağları ve kuşları, Dâvûd ile beraber tesbih etmek üzere (ona) itaatkâr kıldık. (Enbiya 79)

Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki Hazreti Dâvûd (a.s.) dağlar ve kuşlarla birlikte zikir ve tesbih ederdi. Demek, dağların ve kuşların da kendine mahsus bir tesbihleri var.

Başka bir ayet:

— Göklerde ve yerde olanların ve kanatlarını çırparak uçan kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmedin mi? Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir. (Nur 41)

Yine bu ayetten anlıyoruz ki her bir mahluk Allah’ı zikir ve tesbih etmektedir. Her biri duasını ve tesbihini bilmiş ve bununla meşguldür.

Daha Kur’an’da bunlar gibi çok ayet var. Sözü uzatmamak adına bunlarla yetinelim.

Şimdi de biraz insan üzerine konuşalım:

İnsan şu âlemin zahirini gözüyle görse de bâtınına ve manasına ruhuyla bakar; bu âlem onun ruhuna göre şekillenir. Ruhu karanlıksa âlem ona karanlık, ruhu aydınlıksa âlem ona aydınlık gelir.

Mesela üzgün bir insan yağmurun yağdığını gördüğünde, “Bulut da benim gibi ağlıyor.” der. Aynı yağmura mutlu bir insan baksa, “Bunlar bulutun sevinç gözyaşlarıdır.” der.

Aynen bunun gibi, mümin de şu âleme kendi ruh penceresinden bakar. Kendisi ibadetle meşgul olduğu için eşyayı da bir nevi ibadetle meşgul görür. Müminin nazarında her bir varlık zikreden bir zâkir, tesbih eden bir müsebbih, secde eden bir sâcid ve ibadet eden bir âbiddir.

Ben kendi âciz nefsimden bir iki örnek vereyim:

Bazen sabah namazına giderken caminin avlusundaki kuşları öterken buluyorum. Onların ötüşünü işittiğimde şu ayeti okuyorum:

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

Görmüyor musun ki göklerde ve yerde olanlar ve saf saf olan kuşlar Allah’ı tesbih ediyorlar. Her biri duasını ve tesbihini bilmiştir. Allah onların ne yaptıklarını çok iyi bilendir. (Nur 41)

Yine gök gürültüsünü işittiğimde şu ayeti okuyorum:

وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِه وَالْمَلٰئِكَةُ مِنْ خيفَتِه

Gök gürültüsü hamd ile Allah’ı tesbih eder. Melekler de korkularından O’nu tesbih ederler. (Ra’d 13)

Yine bir bal arısı gördüğümde şu ayeti okuyorum:

وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ

Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin… (Nahl 68)

Örnekleri çoğaltabilirim… Her şey bana, kendine mahsus bir zikirle zâkir, bir tesbihle müsebbih ve bir ibadetle âbid vaziyetinde görünüyor. Elhamdülillah, Risale-i Nurlar bize bu dersi vermiş.

Kâfir ise müminin tam zıddıdır. Kâfir, mahlukatı kendine kıyas ederek onları da kendi gibi başıboş ve sahipsiz zanneder. Onları manasızlıkla itham eder; zikirlerini, tesbihlerini ve ibadetleri inkâr eder. Bu cihetle de mahlukatın hukukuna tecavüz edip onları taciz eder.

Taciz etmeye şu misalle bakabiliriz:

Mesela siz camide oturmuş Kur’an okurken birisi yanınıza gelse ve şöyle dese:

— Ne diye burada boş boş oturuyorsun! Hadi kalk bir işle meşgul ol…

Herhâlde onun bu sözüne kızar ve şöyle dersiniz:

— Ben boş oturmuyorum, Kur’an okuyorum; Rabbimi zikrediyor ve O’na ibadet ediyorum. Yaptığım bu iş, dünyanın en kıymetli işidir!

Ona böyle der ve tacizinden rahatsız olursunuz. Hatta bir an evvel yanınızdan gitmesini istersiniz.

Aynen bu misal gibi, kâfir de mahlukatı manasızlıkla ve başıboşlukla itham eder. Bu, küfrün mayasında vardır. Kâfirin bunu lisan-ı kâliyle söylemesi gerekmez; küfür bu neticeyi doğurur. Bundan dolayı da kâfir mevcudatı taciz eder. Buradaki taciz, kâfirin bu fikir ve düşüncesinin, ibadet ve zikirle meşgul olan mahlukatı rahatsız etmesidir.

Kâfir mahlukatı taciz ettiği gibi, namaz kılmayan ve ibadet etmeyen de taciz eder. Biraz evvel şöyle demiştik:

— İnsan âlemin zahirine gözüyle baksa da bâtınına ve manasına ruhuyla bakar.

Kendi âleminde ibadet, namaz ve zikir olmayan bir kimse, eşyayı kendine kıyas eder; onları da kendi gibi ibadetsiz ve zikirsiz zanneder. İşte onun bu zannı mahlukata karşı bir nevi tacizdir. Yani mahlukat onun bu zannından rahatsız olur. Bu tacizi sebebiyle de ondan şikayetçi olup aleyhinde davacı olur.

Kur’an’ın namaz kılmayan ve ibadet etmeyen kimseden şikâyeti de mahlukatın hukukunu muhafaza etmek ve ibadetsizliğin ne büyük bir cinayet olduğunu beyan etmek içindir. Bu mana Risale-i Nurların birçok yerinde, bahusus “Küçük Sözler”de izah edilmiştir.

Herhâlde mesele anlaşılmıştır. Allah’a emanet olun.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin