6. Hem o seyahat-i ruhiyede, çok tazyikat altında, gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette kendimi gördüğüm zamanda…
11. Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Hem o seyahat-i ruhiyede, çok tazyikat altında, gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette kendimi gördüğüm zamanda, sünnet-i seniyyenin o vaziyete temas eden meselelerine ittiba ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet buluyordum. (11. Lem’a)
“Hem o seyahat-i ruhiyede, çok tazyikat altında” ifadesiyle, Eski Said’in Yeni Said’e dönüştüğü o manevi atmosfer kastediliyor. Eski Said’in Yeni Said’e dönüşmesini bir önceki derste anlatmıştık. Üstad Hazretleri o manevi seyahatinde her ne zaman sıkışsa, daralsa, kendini ağır yükler altında eziliyor hissetse; tek yaptığı şey, sünnetin o vaziyete temas eden meselesine tabi olmak. O meselede sünnete tabi olduğunda bütün yüklerinin omzundan alındığını görüyor ve bir hafiflik hissediyor.
Demek sünnet-i seniyye bir asansör hükmündedir. Hani insan bir yük taşır, altında ezilir ya, sonra bir asansöre biner de asansör hem onu hem yükünü taşır.
İşte sünnet-i seniyyeye tabi olmak, manevi bir asansöre binmek gibi kişiyi sıkıntılarından kurtarır ve yüklerini hafifletir. Tabii bu hafiflemeyi ancak manevi âlemde yükselmeye çalışanlar hisseder. Yoksa böyle bir yolculuğu olmayan, Üstad Hazretlerinin bu anlattıklarından hiçbir şey anlamaz. O, yolu bilmiyor ki sıkıntısını bilsin; yolda hiç yürümemiş ki sünnete tabi olmanın, yükünü hafiflettiğini hissetsin. Bizim bu anlattıklarımız ona masal gibi gelir. Zavallı bilmiyor ki kendisi bir masalın içinde…
Üstad Hazretleri şöyle devam ediyor:
Bir teslimiyetle, tereddütlerden ve vesveselerden yani “Acaba böyle hareket hak mıdır, maslahat mıdır?” diye endişelerden kurtuluyordum. Ne vakit elimi çektiysem, bakıyordum, tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben de gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı. Ne vakit sünnete yapışsam yol aydınlaşıyor, selametli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum. İşte o zamanlarımda İmam-ı Rabbânî’nin hükmünü bilmüşahede tasdik ettim. (11. Lem’a)
(Tazyikat: Baskılar, sıkıntılar / Nazar: Görüş / Zulümat: Karanlıklar / Bilmüşahede: Görerek)
Üstad Hazretleri sünnete teslim olmakla ve sünneti kendisine rehber yapmakla tereddütlerden ve vesveselerden kurtulmuş. “Şöyle hareket etsem hak mıdır, hikmetli midir?” dediğinde ve ne yapacağına karar veremediğinde sünnete tabi olmuş, bütün endişelerden kurtulmuş.
Her ne zaman elini sünnetten çekse sıkıntıyı hissetmiş. Bakmış ki önünde onlarca yol var, nereye gittikleri belli değil. Yolların sonu gözükmüyor. Yük ağır, kendisi âciz; nazarı kısa, yol karanlıklı…
İşte böyle bir hengâmda, ne vakit sünnete yapışsa yolun aydınlandığını görmüş; yükün hafiflediğini hissetmiş. İmam-ı Rabbânî’nin sünnetin kıymetine dair olan sözlerini hakka’l-yakîn tasdik etmiş.
Eğer bizler de yüklerimizden kurtulmak ve karanlığımızı aydınlatmak istiyorsak sünnet-i seniyyeye tabi olmalıyız. Bu sayede yüklerimizden kurtulur, gecemizi gündüze çeviririz. Yoksa bu karanlıklı yollarda helak olur; bir kiloyu taşımaktan âciz olan sırtımıza tonlarca yük yükleriz. Sonunda da hem rezil hem zelil oluruz.
Allahu Teâlâ sünnetten nasibimizi ziyadeleştirsin. Âmin.
Dersimizi burada tamamlayalım. Bir sonraki dersimizde kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu dersimizde şu bölümü mütalaa ettik:
Hem o seyahat-i ruhiyede, çok tazyikat altında, gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette kendimi gördüğüm zamanda, sünnet-i seniyyenin o vaziyete temas eden meselelerine ittibâ ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet buluyordum. Bir teslimiyetle, tereddütlerden ve vesveselerden yani “Acaba böyle hareket hak mıdır, maslahat mıdır?” diye endişelerden kurtuluyordum.
Ne vakit elimi çektiysem, bakıyordum, tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben de gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı. Ne vakit sünnete yapışsam yol aydınlaşıyor, selametli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum. İşte o zamanlarımda İmam-ı Rabbânî’nin hükmünü bilmüşahede tasdik ettim. (11. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz