a
Ana SayfaOn Birinci Lem'a21. Bu makamda üç nokta ispat edilse mezkûr hakikat tamamıyla tezahür eder. Birinci Nokta…

21. Bu makamda üç nokta ispat edilse mezkûr hakikat tamamıyla tezahür eder. Birinci Nokta…

11. Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Bu makamda üç nokta ispat edilse mezkûr hakikat tamamıyla tezahür eder. (11. Lem’a)

“Mezkûr hakikat”ten murad, bir önceki derste mütalaasını yaptığımız şu hakikattir:

İnsan için en mühim âlî maksat, Cenab-ı Hakk’ın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu ayetin nassıyla gösteriyor ki o matlab-ı a’lânın yolu, Habibullah’a ittibadır ve sünnet-i seniyyesine iktidadır.

Üstad Hazretleri bu hakikati üç noktayı beyanla ispat edecek. Birinci noktaya şöyle başlıyor:

Birinci Nokta: Beşer, fıtraten şu kâinatın hâlıkına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. (11. Lem’a)

Cenab-ı Hak nasıl ki bize göz vermiş; ta onunla görelim. Kulak vermiş; onunla duyalım. Dil vermiş; onunla konuşalım ve tadalım. El vermiş, onunla tutalım; ayak vermiş, onunla yürüyelim; akıl vermiş, onunla düşünelim. Ve hakeza…

Aynen bunlar gibi, bir de kendisine karşı bir muhabbet duygusu vermiş. İnsan Allah’ı sevme fıtratı üzerine yaratılmış. Allahu Teâlâ insanın kalbine bu muhabbeti koymuş ve insanı bu sevgi üzerine yaratmış.

Üstadımız, Allah’a karşı olan bu muhabbetin varlığını şöyle ispat ediyor:

Çünkü fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Cemal ve kemal ve ihsan derecatına göre, o muhabbet tezayüd eder. Aşkın en münteha derecesine kadar gider. (11. Lem’a)

(Perestiş etmek: Aşırı düşkün olmak / Tezayüd etme: Artma / Münteha: En son nokta)

Cemal, zatın güzelliği; kemal, sıfatların güzelliği; ihsan ise iyilik yapmak ve ikram etmektir. Şimdi bunları sırasıyla mütalaa edelim:

Fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet vardır. Mesela insan papatyayı dikenden daha çok sever. Papatyayı görünce onu tutmak, koklamak hatta koparıp saklamak içinden gelir. Bu sevginin sebebi, papatyanın güzelliğidir. Ve bu hâl, insanın fıtratındaki cemale karşı olan muhabbetin bir neticesidir.

Yine insan çiçeği yapraktan daha çok sever. Mesela bir ağacın dalında açmış çiçekleri görünce, “Ne güzel ya!” der. Yaprak ise onun dikkatini bu derece celbetmez. Çiçeğe olan bu sevginin sebebi, çiçeğin yapraktan daha güzel olması ve insanın fıtratında cemale karşı bir muhabbetin bulunmasıdır.

Yine insan papağanı sinekten daha çok sever. Papağanı evine misafir etmek ister; sinekten ise kurtulmaya çalışır. Bu sevginin sebebi de papağanın sinekten daha güzel olması ve fıtrat-ı insaniyede cemale karşı bir muhabbetin bulunmasıdır.

Demek insan güzel şeyleri seviyor. Güzellik bizatihi sevilme sebebi oluyor. Ne kadar güzelse, o derece seviyor. İşte bu, fıtrat-ı beşeriyedeki cemale karşı olan muhabbettir. Sizler misalleri çoğaltabilirsiniz. Nev-i beşerden, hayvanattan, nebatattan hatta cemadattan çok eşyayı bu hakikate misal gösterebilirsiniz.

Şimdi de fıtrat-ı beşeriyedeki kemale karşı olan perestişi mütalaa edelim:

Mesela âlim bir insanı -onu tanımasanız da- seversiniz. Bunun sebebi, fıtrat-ı beşeriyedeki kemale karşı olan pereştiştir. Aslında siz o kişiyi değil, ilim sıfatını seversiniz. İlmi sevdiğiniz için, ilmi olanı da seversiniz.

Yine mesela cömert kişiyi -onu tanımasanız da- seversiniz. Aslında sizin sevdiğiniz o zat değil, ondaki cömertlik sıfatıdır. Cömertliği sevdiğiniz için, cömerdi de seversiniz.

Yine doğru sözlü insanı, tevazu sahibini, cesuru, âbidi, evliyayı vs. seversiniz. Bütün bu sevgiler, fıtrat-ı beşeriyede olan kemale karşı perestişin bir neticesidir. Sizler misalleri çoğaltabilirsiniz.

Şimdi de ihsana karşı olan sevgiyi mütalaa edelim:

اَلاِنْسَانُ عَابِدُ الاِحْسَان  “İnsan ihsanın kuludur.” denilmiş. Çünkü fıtrat-ı insaniyede, kendisine ihsanda bulunanı sevmek vardır. Hepimiz bize ihsanda bulunanı sever, iyilik yapana muhabbet besleriz. Bu, fıtratın bir iktizasıdır. Peygamberimiz (a.s.m.) fıtratın bu sıfatını bildiği için bizlere hediyeleşmeyi nasihat etmiş ve bununla birbirimizi sevmemizi hedeflemiş. Yine Müslüman olmasını umut ettiği müşriklere çokça sadaka vermiş ve bu sadakalarla onların gönüllerini fethetmiş.

Hülasa: İnsanın fıtratında cemale, kemale ve ihsana karşı bir sevgi vardır.

Yine Üstadımız dedi ki: Cemal ve kemal ve ihsan derecatına göre, o muhabbet tezayüd eder. Aşkın en münteha derecesine kadar gider.

Yani ne kadar güzelse, sahip olduğu sıfatlar ne kadar mükemmelse ve ihsanı ne kadar çoksa, muhabbet de o derece ziyadeleşir. Ta aşkın en son derecesine kadar gider.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde kâinat kadar bir aşk yerleşir. Evet, kalbin mercimek kadar bir sandukçası olan kuvve-i hafıza, bir kütüphane hükmünde binler kitap kadar yazı, içinde yazılması gösteriyor ki kalb-i insan, kâinatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir. (11. Lem’a)

Evet, insanın kalbinde kâinat kadar bir muhabbet yerleşebilir. Bunun sebebi şudur: Muhabbet, harcama ile biten bir şey değildir. Hatta harcandıkça çoğalır. Yani bir şeyi sevmemiz, diğer bir şeyi sevmemize engel olmaz; bir eşyayı sevince, kalpteki muhabbet duygusu azalmaz. Hatta sevdikçe çoğalır; kâinatı yutsa doymaz.

Üstadımız bunu ispat için kuvve-i hafızayı örnek gösterdi. Kuvve-i hafıza kalbin mercimek kadar bir sandukçasıdır. Yani kalp sultan olup, kuvve-i hafıza onun bir hademesidir. Kuvve-i hafızanın da beyinde kapladığı yer mercimek kadar bir yerdir. Kuvve-i hafıza bu kadar küçüklüğüyle birlikte, içinde binler cilt kitap yerleşir.

Kalbin küçük bir hademesi olan kuvve-i hafıza, bu kadar küçüklüğüyle beraber bu kadar çok bilgiyi içinde saklayabiliyorsa, sultanı olan kalp elbette kâinat kadar bir muhabbeti kendinde cemedebilir. Bütün kâinatı sevse doymaz; harcamakla bitmez ve tükenmez.

Buraya kadar olan beyanatla şunu anladık:

Fıtrat-ı insaniyede cemale, kemale ve ihsana karşı hadsiz bir muhabbet var. Bu cemal, kemal ve ihsanın derecatına göre, o muhabbet tezayüd ediyor ve aşkın en münteha derecesine kadar gidiyor. Yine bu muhabbet duygusu kâinatı yutsa doymuyor; kendinden bir şey eksilmiyor.

Şimdi, bu makamda sorumuz şu:

— Madem fıtrat-ı insaniyede böyle bir muhabbet var; cemale, kemale ve ihsana karşı bir aşk besliyor. O hâlde bu fıtratta yaratılan insan kimi sevmeli ve kimi sevebilir?

Bu sorunun cevabını bir sonraki derse bırakalım. Önce bu derste mütalaasını yaptığımız kısmı iyice pekiştirelim ve daha sonra bir sonraki derse geçelim. Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık.

Bu makamda üç nokta ispat edilse mezkûr hakikat tamamıyla tezahür eder.

Birinci Nokta: Beşer, fıtraten şu kâinatın hâlıkına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünkü fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Cemal ve kemal ve ihsan derecatına göre, o muhabbet tezayüd eder. Aşkın en münteha derecesine kadar gider.

Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde kâinat kadar bir aşk yerleşir. Evet, kalbin mercimek kadar bir sandukçası olan kuvve-i hafıza, bir kütüphane hükmünde binler kitap kadar yazı, içinde yazılması gösteriyor ki kalb-i insan, kâinatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir. (11. Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin