13. Sünnet-i seniyyenin içinde en mühimi, İslamiyet alametleri olan ve şeaire de taalluk eden…
11. Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Sünnet-i seniyyenin içinde en mühimi, İslamiyet alametleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. (11. Lem’a)
Bu sünnetlere örnek olarak ezanı ve sarığı gösterebiliriz. Yine -en azından ülkemiz için- cami ve minareler de sünnetin bu kısmına dâhildir. Allahu Ekber, Elhamdülillah, Sübhanallah gibi kelimeler de şeair hükmüne geçmiş zikirlerdendir.
Bunlar sünnet iken, İslamiyet’in alametleri olmuş ve şeaire taalluk etmiştir. Bunların ihyası farzların edası gibi önemlidir.
İslamiyet’in alameti ve şiarı olması şudur: Dünyanın neresinde o şeyi görseniz aklınıza İslam gelir. Bu manada olan her şey şiar hükmündedir.
Mesela dünyanın neresinde bir ezan duysanız, “Burada bir cami var.” dersiniz ve orada Müslümanların olduğunu anlarsınız.
Yine dünyanın neresinde bir minare görseniz aklınıza İslam gelir ve orada Müslümanların olduğunu bilirsiniz.
Yine her nerede Allahu Ekber diyen bir kişi görseniz, “Bu Müslüman’dır.” dersiniz. Bu kelamı söylemek, o kişinin Müslüman olduğuna delil olur.
İşte sünnet-i seniyyenin en önemli kısmı İslamiyet alametleri olan ve şeaire de taalluk eden bu kısım sünnetlerdir.
Üstadımız bu kısım sünnetlerin önemine şöyle dikkat çekiyor:
Şeair âdeta hukuk-u umumiye nevinden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mesul olur. (11. Lem’a)
Şeair kısmına giren bu sünnetler farz-ı kifaye hükmündedir. Bu sünnetleri bir kişi eda etse diğerlerinden mesuliyet düşer. Ancak hiç kimse yapmazsa bütün Müslümanlar ondan sorumlu olur.
Mesela cenaze namazı böyle bir şeairdir. Sadece bir kişi cenaze namazını kılsa diğer Müslümanlardan sorumluluk düşer. Eğer bir belde halkı tamamen cenaze namazını terk etse hepsi birden mesul olurlar.
Yine ramazan ayının son on gününde itikaf yapmak farz-ı kifaye tarikiyle bir sünnet-i seniyyedir. Sadece bir kişi camide itikaf yapsa diğer Müslümanlardan sorumluluk düşer. Eğer bir belde halkı tamamen itikafı terk etse hepsi birden mesul olurlar.
Örnekleri sizler çoğaltabilirsiniz. Üstadımız bu nevi sünnetin kıymetini şöyle beyan ediyor:
Bu nevi şeaire riya giremez ve ilan edilir. Nafile nevinden de olsa şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. (11. Lem’a)
Biraz fıkıh dersi yapalım. Şöyle sorsam:
— Namaz kılarken anne-babanız size seslense, namaza devam mı edilir yoksa namaz bozulup anne-babaya icabet mi edilir?
Bunun cevabı şudur: Namaz farz olduğu gibi, anne-babaya itaat de farzdır. Ancak namaz daha kuvvetli bir farzdır. Bu sebeple şöyle yapılır:
Eğer kılınan namaz sünnet ise namaz bozulur ve anne-babaya icabet edilir. Çünkü farz sünnetten kuvvetlidir.
Eğer kılınan namaz farz bir namaz ise -anne-babanın tehlikede olmadığı biliniyorsa- namaza devam edilir. Çünkü namaz anne-babaya itaatten daha kuvvetli bir farzdır. Ancak anne-babanın tehlikede olduğu zannedilirse namaz bozulur. Bu durumda, onlara yardım etmek namazdan daha kuvvetli bir farz olur.
Mesele daha net anlaşılsın diye bir misal daha vereyim:
— Kişi cihada gitmek istese ama anne-babası ona izin vermese, bu durumda cihada gidebilir mi?
Cevap şudur: Eğer cihat o kimseye farz-ı kifâye ise anne-babasına itaat eder ve cihada çıkmaz. Çünkü anne-babaya itaat farzdır. Farz, farz-ı kifâyeden daha kuvvetli olduğu için bu hususta anne-babaya itaat edilir.
Ancak cihat o kimseye farz-ı ayn olursa bu durumda anne-babaya itaat edilmez ve cihada çıkılır. Çünkü farz-ı ayn olan cihat, anne-babaya itaatten daha kuvvetli bir farzdır.
Bu misallerle şunu anlatmak istiyorum: Farzların kendi arasında kuvvet farkı vardır. İki farz karşı karşıya gelir ve ikisini aynı anda eda etmek mümkün olmazsa kuvvetli olan tercih edilir.
Üstadımız burada dedi ki: Bu nevi şeaire riya giremez ve ilan edilir. Nafile nevinden de olsa şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir.
Demek sünnetin şeair kısmı şahsi farzlardan daha kuvvetli… Herhâlde Üstad Hazretlerinin mahkemelerde sarığını çıkarmaması ve hâkimin “Sarığını çıkar.” demesi üzerine, “Bu sarık bu başla çıkar.” cevabını vermesi bu nevi sünnetin kıymetine binaendir.
Allahu Teâlâ sünnetin her nevine -bahusus şeaire taalluk eden kısmına- uymayı bizlere nasip etsin ve bu konuda bizlere azami mertebede bir ciddiyet versin. Bizler de başı verelim ama şeaire taalluk eden sünnetleri vermeyelim.
Bu dersimizde şu kısmın mütalaasını yaptık:
Sünnet-i seniyyenin içinde en mühimi, İslamiyet alametleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeair âdeta hukuk-u umumiye nevinden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mesul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilan edilir. Nafile nevinden de olsa şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. (11. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz