a
Ana SayfaOn Birinci Lem'a34. Üçüncü Mesele: Resul-i Ekrem (a.s.m.) hilkaten en mutedil bir vaziyette…

34. Üçüncü Mesele: Resul-i Ekrem (a.s.m.) hilkaten en mutedil bir vaziyette…

11. Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Üçüncü Mesele: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden, harekât ve sekenatı, itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i seniyyesi kat’î bir surette gösterir ki her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir. (11. Lem’a)

(Hilkaten: Yaratılışça / Mutedil: Ölçülü / Harekât ve sekenat: Tavırlar ve hareketler / Siyer-i seniyye: Peygamberimiz (a.s.m.)’ın yüksek ahlak ve vasıflarını konu alan ilim dalı / İçtinab etmek: Sakınmak)

İnsan birçok sıfat üzerine yaratılmıştır. Korku, muhabbet, hırs, endişe, öfke, sabır ve cesaret gibi onlarca sıfat fıtrat-ı insaniyeye dercedilmiştir. Bu sıfatların kendi içinde hadsiz mertebeleri vardır. Mesela cesaret kiminde zerre miskal bulunurken, kiminde tonlarca bulunur. Sabır kiminde hiç yok iken, kimi neredeyse bir sabır taşıdır. Kimi gölgesinden korkar iken, kimi maddi ve manevi hiçbir şeyden korkmaz. Ve hakeza…

Peygamberimiz (a.s.m.) bu sıfatların ifrat ve tefritinden muhafaza olunmuş ve her bir sıfat onda vasat mertebesinde bulunmuştur. Bununla da tam bir itidal ve istikamet üzere yaşamıştır. Efendimiz (a.s.m.)’ın hayatı bu hakikate tam bir şahittir.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Evet, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm  فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ  emrini tamamıyla imtisal ettiği için bütün ef’al ve akval ve ahvalinde istikamet kat’î bir surette görünüyor. (11. Lem’a)

(Ayet meali: Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hûd 112))

(Ef’al: Fiiller / Akval: Sözler / Ahval: Hâller)

Peygamberimiz (a.s.m.) irade-i cüz’iyesini, Allahu Teâlâ’nın irade-i külliyesine teslim etmiş ve vahyin her bir emrine boyun eğmiştir.

Başka bir ifadeyle:  فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ  emrine tam imtisal etmiş; bütün ef’al, akval ve ahvalinde zerre miskal istikametten ayrılmamıştır. Bunlar zaten sizin malumunuzdur. Bu sebeple, meseleyi örneklerle uzatmaya gerek görmüyoruz.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Mesela kuvve-i akliyenin fesat ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi… (11. Lem’a)

(Kuvve-i akliye: Akıl kuvveti / Zulmet: Karanlık / Gabavet: Ahmaklık / Cerbeze: Hilekârlık, kurnazlık / Müberra: Arınmış, uzak / Hadd-i vasat: Orta yol / Medar-ı istikamet: İstikamet sebebi ve vesilesi)

Kuvve-i akliyenin üç mertebesi vardır:

1. Tefrit mertebesi. Buna “gabavet” denir.

2. İfrat mertebesi. Buna “cerbeze” denir.

3. Vasat mertebesi. Buna “hikmet” denir.

Üstadımız bu üç mertebeyi İşârâtü’l-İ’caz’da şöyle beyan ediyor:

— Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabavettir ki hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki hakkı batıl, batılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki hakkı hak bilir imtisal eder; batılı batıl bilir içtinap eder.

(Gabavet: Ahmaklık / Cerbeze: Hilekârlık, kurnazlık / Vasat: Orta / İmtisal: Uymak / İçtinab: Kaçınmak)

İşte Peygamberimiz (a.s.m.) kuvve-i akliyenin tefrit ve ifrat mertebesinden uzak olarak vasat mertebesinde bulunuyordu. Yani tam bir hikmet sahibiydi.

Üstadımız diğer bir kuvveyi şöyle beyan ediyor:

Kuvve-i gazabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gazabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-i kudsiye ile kuvve-i gazabiyesi hareket etmekle beraber… (11. Lem’a)

(Kuvve-i gazabiye: Öfke duygusu / Tehevvür: Hiçbir şeyden korkmamak / Medar-ı istikamet: İstikamet sebebi ve vesilesi / Hadd-i vasat: Orta yol / Şecaat: Yiğitlik)

Kuvve-i gazabiyenin üç mertebesi vardır:

1. Tefrit mertebesi. Buna “korkaklık” denir.

2. İfrat mertebesi. Buna “tehevvür” denir.

3. Vasat mertebesi. Buna “şecaat” denir.

Üstadımız bu üç mertebeyi İşârâtü’l-İ’caz’da şöyle beyan ediyor:

— Kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki ne maddi ve ne manevi hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdatlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.

(Cebanet: Korkaklık / Tehevvür: Hiçbir şeyden korkmama / Şecaat: Yiğitlik)

İşte Peygamberimiz (a.s.m.) kuvve-i gazabiyenin tefrit ve ifrat mertebesinden uzak olarak vasat mertebesinde bulunuyordu. Yani tam bir şecaat-i kudsiye sahibiydi.

Üstadımız diğer bir kuvveyi de şöyle beyan ediyor:

Kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffa olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, a’zamî masumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Ve hakeza… (11. Lem’a)

(Kuvve-i şeheviye: Şehvet duygusu / Humud: Ne helale ne de harama iştihası olmama / Fücur: Zina / Musaffa: Temizlenmiş / İffet: Namusluluk)

Kuvve-i şeheviyenin de üç mertebesi vardır:

1. Tefrit mertebesi. Buna “humud” denir.

2. İfrat mertebesi. Buna “fücur” denir.

3. Vasat mertebesi. Buna “iffet” denir.

Üstadımız bu üç mertebeyi İşârâtü’l-İ’caz’da şöyle beyan ediyor:

— Kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki ne helale ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki helaline şehveti var, harama yoktur.

(Kuvve-i şeheviye: Şehvet duygusu / Humud: Ne helale ne de harama iştihası olmama / Fücur: Zina / İffet: Namusluluk)

İşte Peygamberimiz (a.s.m.) kuvve-i şeheviyenin tefrit ve ifrat mertebesinden uzak olarak vasat mertebesinde bulunuyordu. Yani tam bir iffet sahibiydi.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Bütün sünen-i seniyyesinde, ahval-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer’iyesinde, hadd-i istikameti ihtiyar edip zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir. Hatta tekellümünde ve ekl ve şürbünde, iktisadı rehber ve israftan kat’iyen içtinab etmiştir. Bu hakikatin tafsilatına dair binler cilt kitap telif edilmiştir.  اَلْعَارِفُ تَكْفٖيهِ الْاِشَارَةُ  sırrınca, bu denizden bu katre ile iktifa edip kıssayı kısa keseriz. (11. Lem’a)

(Sünen-i seniyye: Peygamberimiz (a.s.m.)’ın söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce sünnetleri / Ahval-i fıtriyesinde: Fıtri hâllerinde / Ahkâm-ı şer’iyesinde: Şer’i hükümlerinde / Zulümat: Karanlıklar / Tebzir: Saçıp savurmak / Tekellüm: Konuşma / Ekl: Yemek / Şürb: İçmek)

(İbare manası: Arife işaret yeter.)

Metin açık olduğundan bu son kısmın şerhine gerek duymuyor, tefekkürünü sizlere havale ediyoruz. Ancak üzerinde düşünmeyi ve kendi hâlinizi Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın hâline kıyas etmeyi unutmayın!

Üstad Hazretleri 11. Lem’ayı şu salavat ve dualar ile tamamlıyor:

اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلٰى جَامِعِ مَكَارِمِ الْاَخْلاَقِ وَ مَظْهَرِ سِرِّ (وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ) اَلَّذِى قَالَ مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِي عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِي فَلَهُ اَجْرُ مِائَةِ شَهيدٍ

“Ey Allah’ımız! ‘Şüphesiz sen pek büyük bir ahlak üzeresin.’ sırrına mazhar olarak en üstün meziyetleri kendisinde toplayan ve ‘Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime yapışana yüz şehit ecri vardır.’ buyuran zata salât eyle.

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَينَا لِهذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْ لاَ اَنْ هَدَينَا اللَّهُ لَقَدْ جَائَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ

(Ehl-i cennet) dediler ki: Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler. (A’raf Sûresi 43)

 سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir ilmimiz yoktur. Şüphesiz sen alîmsin ve hakîmsin. (Bakara 32)

Rabbimize sonsuz hamdüsena olsun ki bu paha biçilmez risalenin mütalaasını bizlere ihsan etti. Rabbimiz, bu eserde öğrendiğimiz hakikatleri amele dökmeyi bizlere nasip etsin ve sünnet-i seniyyeden nasibimizi ziyadeleştirsin. Âmin.

Bu fakir kardeşinizi dualarınızda unutmayın!

Mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyarak bu risalenin mütalaasına hatime veriyoruz.

Üçüncü Mesele: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden, harekât ve sekenatı, itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i seniyyesi kat’î bir surette gösterir ki her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir.

Evet, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm  فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ  emrini tamamıyla imtisal ettiği için bütün ef’al ve akval ve ahvalinde istikamet kat’î bir surette görünüyor.

Mesela kuvve-i akliyenin fesat ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi…

Kuvve-i gazabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gazabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-i kudsiye ile kuvve-i gazabiyesi hareket etmekle beraber…

Kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffa olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, a’zamî masumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Ve hâkeza…

Bütün sünen-i seniyyesinde, ahval-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer’iyesinde, hadd-i istikameti ihtiyar edip zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir. Hatta tekellümünde ve ekl ve şürbünde, iktisadı rehber ve israftan kat’iyen içtinab etmiştir. Bu hakikatin tafsilatına dair binler cilt kitap telif edilmiştir.  اَلْعَارِفُ تَكْفٖيهِ الْاِشَارَةُ  sırrınca, bu denizden bu katre ile iktifa edip kıssayı kısa keseriz. (11. Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin