29. Madem dost ve düşmanın ittifakıyla, Zat-ı Ahmediye (a.s.m.) mehasin-i ahlakın…
11. Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Evet, madem dost ve düşmanın ittifakıyla, Zat-ı Ahmediye (a.s.m.) mehasin-i ahlakın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bi’l-ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mucizatın delaletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslamiyet’in ve kemalâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur’an-ı Hakîm’in hakaikinin tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibaıyla milyonlar ehl-i kemal, meratib-i kemalâtta terakki edip saadet-i dâreyne vasıl olmuşlardır. Elbette o zatın sünneti, harekâtı, iktida edilecek en güzel numunelerdir ve takip edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar odur ki bu ittiba-ı sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittiba etmeyen, tembellik eder ise hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise cinayet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkit ise dalalet-i azîmedir.” (11. Lem’a)
(Mehasin-i ahlak: Ahlakî güzellikler/ Mübelliğ: Tebliğ edici / Semere-i ittiba: Tabi olmanın meyvesi / Meratib-i kemalât: Kemalâtın mertebeleri / Saadet-i dâreyn: İki dünya saadeti / İktida: Tabi olma / İşmam eden: Hissettiren )
Üstad Hazretleri öyle bir beyanda bulundu ki bu beyan içinde Peygamberimiz (a.s.m.)’ın risaletine birçok delil var. Şimdi bu cümleleri teker teker mütalaa edelim:
Madem dost ve düşmanın ittifakıyla, Zat-ı Ahmediye (a.s.m.) mehasin-i ahlakın en yüksek mertebelerine mazhardır. (11. Lem’a)
Kemal odur ki dost değil, düşman onu takdir etsin. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın kemalini sadece dostları değil, ehl-i insaf düşmanları dahi takdir etmiştir. Şimdi bir kısım takdirleri beyanla bu cümleyi mütalaa edelim:
“Tarihteki yüz büyük insan” adlı kitabıyla bütün dünyada yankılar uyandıran Amerikalı bilim adamı Prof. Michael Hart, kitabının ilk yayınlandığı tarihten on yıl sonra, Kahire’de katıldığı bir ödül töreninde sorulan, “Kitabınızın yayınlanmasının üzerinden neredeyse on yıl geçti. ‘Tarihteki yüz büyük insan’ kitabınızda birinci yeri Hz. Muhammed’e ayırmıştınız. Hâlâ bu görüşünüzde ısrarlı mısınız?” şeklindeki soruya şu cevabı vermiştir:
— Bu, ünlülerin ilk listesi. Bu sayı 200-300’e bile çıkarılsa Hz. Muhammed’in listenin başındaki yeri sabittir. Ben ünlüleri incelerken bazı sabit kriterler ortaya koydum. Bunlardan biri de ünlülerin insanlık tarihinde bıraktıkları geniş ve derinlemesine izlerdir. Benim, ünlülerin en ünlüsü olarak Hz. Muhammed’i tercihim ise onun hem peygamberliği hem de dinî ve dünyevi seviyede fevkalade başarılı olmasıdır. İnsanlık, ahlak olarak, felsefi ve hukuki olarak İslam’dan daha mükemmel bir din görmemiştir. İnanıyorum ki Hz. Muhammed gibi her yönüyle mükemmel bir insan bir daha gelmez.
Amerikalı Prof. Bosworth Smith şöyle demiştir:
— Şöyle bir göz atmakla Hz. Muhammed’in bütün vasıflarını ve kahramanlıklarını görmek mümkündür. Bunlardan bazıları peygamberliğinin ilk günlerinde ve bazıları da peygamberliğinden sonra olmuştur. Eşsiz mucizelerini gördüğüm zaman, onu rütbe bakımından insanların en büyüğü ve en yücesi olarak mütalaa ediyorum. Hatta insanlık onun bir benzerini görmemiş ve görmeyecektir de…
Almanya’nın güçlü bir imparatorluğa dönüşmesinde en önemli rolü oynayan ve ilk şansölyesi Prens Bismarc şöyle diyor:
— Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idare etmek için Allah tarafından geldiği iddia olunan bütün indirilmiş semavi kitapları tam ve etrafıyla tetkik ettimse de tahrif olundukları için hiçbirisinde aradığım hikmeti ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lakin Muhammedîlerin Kur’an’ı bu kayıttan azadedir. Ben Kur’an’ı her cihetten tetkik ettim, her kelimesinde büyük hikmetler gördüm. Muhammedîlerin düşmanları, bu kitabın Muhammed’in zatının eseri olduğunu iddia ediyorlarsa da en mükemmel bir dimağdan böyle bir harikanın meydana gelebileceğini iddia etmek, hakikatlere göz kapayarak kin ve garaza alet olmak manasını ifade eder ki bu da ilim ve hikmetle izah edilemez. Ben şunu iddia ediyorum ki: Muhammed mümtaz bir kuvvettir. İlahi kudretin böyle ikinci bir vücudu imkân sahasına getirmesi ihtimalden uzaktır. Seninle aynı asırda yaşayamadığımdan dolayı müteessirim ey Muhammed! Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir. Ben heybetli huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.
Annie Besant şöyle diyor:
— Arabistan’ın bu büyük Peygamberinin hayatını ve şahsiyetini inceleyen, nasıl öğrettiğini ve nasıl yaşadığını bilen herkesin bu güçlü Peygamber için ürpertici bir saygıyla dolmaması mümkün değildir. Kitabımda söyleyeceklerimin pek çoğu çoklarının bildiği şeyler olsa da ben onları ne zaman yeni baştan okusam, bu Arabistanlı muallim için hep yeni bir hayranlık ve yeni bir saygı duyuyorum.
İrlandalı dramatist, sosyalist düşünür ve 20. yüzyılın önde gelen tiyatro yazarlarından George Bernard Shaw şöyle diyor:
— İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak neredeyse çözülmez hâl aldığı günümüzde Hz. Muhammed’e her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer o aramızda olsaydı bütün bunları, oturup bir fincan kahve içme rahatlığı ile çözerdi. Ben bu hayret uyandırıcı insanın hayatını inceledim. Benim görüşüme göre, onu insanlığın kurtarıcısı olarak tanımamız lazımdır. İnsan büyüklüğü hangi ölçüyle ölçülürse ölçülsün acaba ondan daha büyük bir insan bulunur mu?
Meşhur İngiliz düşünür Thomas Carlyle şöyle diyor:
— Kral ve vezirler gibi azamet ve debdebe perdeleriyle gizlenmiş değildi. Kendi hırkasını kendi yamalar, kendi ayakkabısını kendi tamir ederdi. Harbe gider, ashabı ile istişare eder, emirlerini onlarla beraber verirdi. Nasıl bir insan olduğunu her yönü ile kavminin bilmesi için böyle yaptı. Ona artık siz ne isterseniz öyle deyiniz. Dünyada taç ve ihtişam sahibi hiçbir imparatora, yamalı bir hırka içindeki bu insan kadar hürmet ve itaat edilmemiştir. 23 yıllık dünya imtihanı, gerçek bir kahraman için lüzumlu bütün unsurları taşımaktadır. İnsanlar her şeyden daha fazla Muhammed’e kulak vermelidir. Diğer bütün sözler onun karşısında boş sözlerdir.
1927 Hukuk Kongresi Başkanı Shebol şöyle diyor:
— Hz. Muhammed’in insan olması itibarıyla bütün insanlık muhakkak iftihar eder. Çünkü o zat okuma-yazma bilmemesiyle beraber, 13 asır evvel öyle kanunlar ve esaslar getirmiş ki biz Avrupalılar 2.000 sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek en mesut ve en saadetli nesiller oluruz.
Fransız Tarihçisi Alphonse Marie Louis de Lamartine şöyle diyor:
— Şayet gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti insan dehasının üç ölçüsü ise modern tarihin en büyük şahsiyetlerini bile Hz. Muhammed ile kıyaslamaya kim cesaret edebilir! O şahsiyetlerin en meşhurları ancak maddi kuvvetler kurdular. Hâlbuki Hz. Muhammed maddi kuvveti olmaksızın orduları, hukuk sistemlerini, imparatorlukları, kavimleri, hanedanları ve dünyanın üçte biri üzerindeki milyonlarca insanı harekete geçirdi. İnsan büyüklüğü hangi ölçüyle ölçülürse ölçülsün acaba ondan daha büyük bir insan bulunur mu?
Alman Şair ve Yazar Johann Wolfgang von Goethe şöyle diyor:
— Hiç kimse Hz. Muhammed’in prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa’ya nasip olan bütün başarılara rağmen, bizim bütün kanunlarımız İslam medeniyetine bakarsak çok eksiktir. Biz Avrupa milletleri büyük medeni imkânlarımıza rağmen, Hz. Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız.
Dr. Gustav Weil şöyle diyor:
— Muhammed, halkının parlak bir örneğiydi. Karakteri tertemiz ve saftı. Evi, yemeği, elbisesi nadir bulunan bir sadeliğin sembolüydü. Yani ne arkadaşlarından gördüğü özel bir saygı şekli vardı ne de kölelerinin kendisi için yapabileceği bir hizmeti kabul etme iddiasındaydı. Her an herkes için ulaşılabilir bir insandı. Hastaları ziyaret ederdi ve herkese acırdı. Yardımseverliği, cömertliği ve toplumun refahı için çalışma isteği sınırsızdı.
Mahatma Gandhi şöyle diyor:
— Milyonlarca insanın kalbine tartışmasız hâkim olmuş birinin hayatını öğrenmek istiyordum. Okuyunca kesin olarak inandım ki o yıllarda İslam’ın bir yer kazanmasında kılıcın bir rolü yoktu. Peygamberin tam olarak kendini geri planda bırakması, sözüne sadakati, vicdanlılığı, onu takip edenlere ve dostlarına özverisi, yiğitliği, korkusuzluğu, üstlendiği görevde Allah’a tam güvenmesi kesin ve yalındı. Bu özelliklerle bir zorluğun üstesinden gelmek için ille de kılıç taşımak gerekmiyor. Peygamberin hayatını anlatan kitabın ikinci cildini bitirdiğimde bu muazzam hayata dair daha fazla okunacak bir şey olmayışından dolayı son derece üzgündüm.
Sizlere nakledebileceğimiz daha yüzlerce beyanat var. Sözü uzatmamak için bu kadar nakille yetiniyor ve diyoruz ki: Kemal odur ki dost değil düşman onu tasdik ede!..
Bu makamda şöyle bir soru akla gelebilir:
— Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı kabul edenler kadar onu inkâr edenler de var. Bu duruma ne diyeceksiniz?
Elcevab: Evet, Hz. Muhammed (a.s.m.)’ı inkâr eden bilim adamları da var. Ancak arada şöyle bir fark var: Onu öven ve onu kabul edenler onun hayatını araştırarak bu neticeye varıyorlar. Onu inkâr edenler ise hiçbir araştırma yapmaksızın sadece zanlarıyla ve vehimleriyle konuşuyorlar. Yani bir grubun sözü ilimden ve araştırmaktan geliyor. Diğer grubun sözü ise gözlerini kapamaktan ve cehaletten ileri geliyor. Bu iki gruptan sözü kabul edilecek olanlar araştırma neticesinde konuşanlardır. Zanlarıyla hükmedenlerin sözü hakikatte itibarsızdır.
Bu dersimiz, Üstadımızın mezkûr beyanından bir cümlenin mütalaasına yetti. İkinci cümlenin mütalaasını bir sonraki derse bırakarak bu dersimizi burada noktalıyoruz. Bu dersimizde şu cümlenin mütalaasını yaptık:
Evet, madem dost ve düşmanın ittifakıyla, Zat-ı Ahmediye (a.s.m.) mehasin-i ahlakın en yüksek mertebelerine mazhardır. (11. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz