11. Sünnet-i seniyyenin meratibi var. Bir kısmı vaciptir, terk edilmez…
11. Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Sünnet-i seniyyenin meratibi var. Bir kısmı vaciptir, terk edilmez. O kısım, şeriat-ı garrada tafsilatıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. (11. Lem’a)
(Meratib: Mertebeler / Şeriat-ı garra: Nurlu ve parlak şeriat / Tafsilat: Ayrıntılar / Muhkemat: Kesinlik ifade eden naslar / Tebeddül: Değişme)
Üstad Hazretleri bu bölümde sünnet-i seniyyenin kısımlarını anlatıyor:
Sünnetin bir kısmı vaciptir, terk edilmez. Buradaki “vacip” lafzı ıstılahi manasında değil, lügat manasında zikredilmiştir. Yani vacip kelimesiyle “zorunlu” manası kastedilmiştir.
Farz ve vacip olan bütün ibadetler ve bu ibadetlerin eda edilme şekilleri sünnet-i seniyyenin bu vacip kısmına girmektedir. Sünnetin bu kısmına tabi olmak mutlak surette gereklidir. Mesela:
– Beş vakit namaz kılmak ve namazı Peygamberimizin kıldığı gibi kılmak,
– Namaz için abdest almak ve abdesti Peygamberimizin aldığı gibi almak,
– Ramazanda oruç tutmak ve orucu Peygamberimizin tuttuğu gibi tutmak,
– Kurban günlerinde kurban kesmek ve kurbanı Peygamberimizin kestiği gibi kesmek,
– Hac yapmak ve haccı Peygamberimizin yaptığı gibi yapmak,
– Ve diğer farz ve vacip ibadetleri eda etmek, eda ederken de Peygamberimizin eda ettiği gibi eda etmek kişiye vaciptir yani mutlak surette gereklidir.
Bu kısım sünnet-i seniyye sadece ibadetle de sınırlı değildir. Miras taksimi, helaller, haramlar, cezalar ve hakkında açık nas bulunan bütün hükümler sünnetin bu kısmına dâhildir.
Sünnet-i seniyyenin bu kısmı muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. Yani bunlar ayet ve hadislerle sabittir. Zaman bunları neshetmez ve değiştiremez. Mesela bir kimse diyemez ki:
— Artık namaz dört vakit olsun.
— Artık namazı abdestsiz kılalım.
— Kurban kesmek yerine parasını verelim.
— Hacca gideceğimize bu parayı fakirlere dağıtalım.
— Artık mirasta erkeğe iki hak, kadına bir hak değil; mirası eşit bölelim…
Bunlar gibi sözler sünnetin bu kısmı hakkında söylenemez. Söylense küfürdür ve kişiyi dinden çıkarır. Çünkü sünnetin bu kısmı farz ve vaciplerden oluşur ki bunlar da ayet ve hadislerle sabittir. Bunları inkâr etmek ya da küçümsemek, ayeti ve hadisi inkâr etmek ve küçümsemek gibidir. Bunun hükmü de küfürdür.
Sünnetin farz ve vacip olan bu kısmı fıkıh kitaplarında bütün tafsilatıyla beyan edilmiştir. Bir Müslüman’ın sünnetin bu kısmına uymaması düşünülemez. Eğer ki Müslüman’sa…
Üstadımız sünnetin bu kısmı hakkında “muhkemattır” dedi. Dilerseniz, muhkemat kavramı üzerine de biraz konuşalım:
Muhkemat lafzı “muhkem” kelimesinin çoğuludur. Muhkem: Sağlam kılınmış, dış etkilere ve bozulmalara karşı korunmuş manasına gelir. Bu, kelimenin lügat karşılığıdır.
Istılahi manası olarak âlimler farklı görüşler beyan etmişlerdir. Bir kısmı şöyledir:
1. Manaya delaleti başka bir beyana ihtiyaç duyurmayacak derecede açık olan.
2. Tek manası olup tevile ihtiyaç duyurmayan.
3. Kendisiyle neyin kastedildiği delaletinin açıklığı sebebiyle veya tevil yoluyla anlaşılabilen.
4. Farzları, helal ve haramları, vaat ve vaîdi açıkça bildiren.
5. Mensuh olmayan veya kendisi neshetme konumunda bulunan.
Muhkem hakkında daha başka tarifler de yapılmıştır. Meraklıları daha fazla bilgi için usul kitaplarına bakabilirler. Bizler bu makamda şu kadar bilsek yeter:
Muhkemat: Başka bir ihtimali olmayan açık manalı ayetleri ve hadisleri ifade eder. Bunlarla amel etmek kişiye vacip olup, terki haramdır; inkârları ise küfürdür. Bu kısım naslar hiçbir cihette tebeddül etmez.
Sünnet-i seniyyenin vacip kısmını mütalaa ettik. Nafile kısmının mütalaasını sonraki derse bırakalım. Bu dersimizde şu kısım üzerine konuştuk:
Sünnet-i seniyyenin meratibi var. Bir kısmı vaciptir, terk edilmez. O kısım, şeriat-ı garrada tafsilatıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. (11. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz