3. Doğrudan doğruya sünnete ittiba etmek Resulü Ekrem (a.s.m.)’ı hatıra getiriyor. O ihtardan…
11. Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Doğrudan doğruya sünnete ittiba etmek Resulü Ekrem (a.s.m.)’ı hatıra getiriyor. O ihtardan o hatıra, bir huzur-u İlahî hatırasına inkılap eder. (11. Lem’a)
(İttiba etmek: Tabi olmak / İhtar: Hatırlatma / Huzur-u İlahî: Kulun kendisini Allah’ın huzurunda hissetmesi)
Bu ifade sünnet-i seniyyeye tabi olmanın büyük bir neticesini beyan ediyor. Meseleyi şöyle maddeleyelim:
1. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın sünnetine tabi olduk. Bu sünnet yemek, içmek, uyumak gibi en basit bir sünnet de olabilir.
2. Sünnete tabi olduğumuzda aklımıza sünnetin sahibi olan Peygamberimiz (a.s.m.) gelir. Çünkü sünnetin sahibi odur ve biz bu sünnete ona benzemek için tabi olduk. Mesela suyu oturup üç yudumda içtiğimizde aklımıza “Peygamberimiz de suyu böyle içermiş.” diye bir hatıra gelir. Suyu içerken Peygamberimizi düşünür, onu hatırlarız.
3. Bu hatırlama bir huzur-u İlahî hatırasına döner. Yani sünnete tabi olurken Peygamberimiz (a.s.m.)’ı hatırladığımız gibi, Peygamberimizden de Allahu Teâlâ’ya intikal eder; Allah’ı düşünür ve O’nun huzurunda olduğumuzu hatırlarız. Çünkü Peygamberimiz (a.s.m.)’ın, أَدَّبَنِي رَبِّي فَأَحْسَنَ تَأْدِيبِي “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de çok güzel yaptı.” hadisiyle biliyoruz ki Efendimiz (a.s.m.)’a öyle amel etmeyi Allah öğretmiş ve edebin her çeşidini Peygamberimiz (a.s.m.)’da cemetmiştir. Eğer Peygamberimiz (a.s.m.) suyu oturup üç yudumda içiyorsa bu, Allah’ın talimi ve öğretmesiyledir.
İşte bu sırdan dolayı, sünnete tabi olmak Allah’ı hatıra getirmekle neticelenir. Bu da tefekkürî bir ibadettir.
Üstad Hazretleri bu meseleyi şöyle izah ediyor:
Hatta en küçük bir muamelede hatta yemek, içmek ve yatmak adabında sünnet-i seniyyeyi müraat ettiği dakikada, o adi muamele ve o fıtrî amel sevaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü o adi hareketiyle Resulü Ekrem (a.s.m.)’ın ittibaını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan Şâri-i Hakiki olan Cenab-ı Hakk’a kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır. (11. Lem’a)
(Müraat etmek: Uymak / Fıtrî: Doğal, yaratılıştan gelen / Şâri-i Hakiki: Şeriatın hakiki sahibi (Allah) / Müteveccih: Yönelmiş)
Bu izahtan anlıyoruz ki: Yemek, içmek, yatmak gibi en basit amellerimiz sünnete tabi olduğumuz anda ibadet hükmüne geçiyor ve bize sevap kazandırıyor. Buradaki zinciri Üstadımız beş maddede izah etmiş:
1. Sünnet-i seniyyeye tabi oluyoruz.
2. Sünnete tabi olmakla Peygamberimiz (a.s.m)’a tabi olduğumuzu düşünüyoruz.
3. O sünnetin şeriatın bir edebi olduğunu hatırlıyoruz.
4. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın şeriatın sahibi olduğunu hatıra getiriyoruz.
5. En sonunda, şeriatın hakiki sahibi olan Cenab-ı Hakk’a kalben müteveccih oluyoruz. O’nun huzurunda olduğumuzu hatırlayıp tefekkürî bir ibadet yapmış oluyoruz.
İşte en küçük bir sünnete tabi olmak, bu bilinçle yapıldığında, kişiyi kalben Allah’a müteveccih ediyor. Onun alelade amelini ibadete çeviriyor. Kişiye Allah’ın huzurunda olduğu hissini veriyor. Ve onu şeriatın edebiyle edeplendiriyor.
Üstadımız diyor ki:
İşte bu sırra binaen, sünnet-i seniyyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir; bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir. (11. Lem’a)
(İttiba: Tabi olma / Âdât: Adetler / Semeredar: Meyveli, verimli / Sevabdar: Sevaplı)
İşte bize bir hazine! Bütün ömür dakikalarımızı ibadetle geçirmiş gibi meyvedar ve sevaplı yapabiliriz. Bunun yolu da Peygamberimiz (a.s.m.)’ın sünnetine tabi olmaktır. En basit işlerde dahi kendimizi ona benzeteceğiz. Gücümüzün yettiğiyle amel edip, yetmeyen kısma kalben taraftar olacağız ve yetmesi için Allah’a dua edeceğiz.
Kardeşlerim, siz sünnet düşmanlarının sözlerine sakın kulak asmayın; onların sözlerini dinlemeyin. Onlar kendilerini hüsrana uğratmış, insanları da hüsrana uğratmaya çalışıyorlar. Bediüzzaman Hazretlerinin dediğine dikkat edin!..
Eğer ikna olmadıysanız; alın İmam Gazzâlî’nin, İmam Rabbânî’nin, İmam Süyûtî’nin ve emsallerinin eserlerini okuyun.
Yetmediyse; Şâh-ı Geylânî, Şâh-ı Nakşibendî ve emsalleri gibi, tarikatın kutuplarının kapısını çalın. Dört mezhep imamına ve müçtehidlere sorun. Muhaddis ve müfessirlere danışın…
Bakın bakalım, hiçbirinden bu sünnet düşmanlarından duyduğunuzu duyabilecek misiniz? Yemin olsun ki duyamazsınız!
Kardeşlerim, sakın bu ilim ve takva yoksunu kişilerin sözlerine kanmayın. Bakın, burada ilim ve takvada zirvede olan bir cemaat var. Bunların sözünü dinleyin. Dinleyin ki felah bulasınız.
Bu dersimizde şu bölümü mütalaa ettik:
Doğrudan doğruya sünnete ittiba etmek Resulü Ekrem (a.s.m.)’ı hatıra getiriyor. O ihtardan o hatıra, bir huzur-u İlahî hatırasına inkılap eder.
Hatta en küçük bir muamelede hatta yemek, içmek ve yatmak adabında sünnet-i seniyyeyi müraat ettiği dakikada, o adi muamele ve o fıtrî amel sevaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü o adi hareketiyle Resulü Ekrem (a.s.m.)’ın ittibaını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan Şâri-i Hakiki olan Cenab-ı Hakk’a kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.
İşte bu sırra binaen, sünnet-i seniyyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir; bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir. (11. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz