a
Ana SayfaOn Dördüncü Lem'a İkinci Makam5. Bismillahirrahmanirrahîm sahife-i âlemde bir satır-ı nurani teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin…

5. Bismillahirrahmanirrahîm sahife-i âlemde bir satır-ı nurani teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin…

On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamını mütalaa ediyoruz. Kaldığımız yerden devam edelim:

Demek, Bismillahirrahmanirrahîm sahife-i âlemde bir satır-ı nurani teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsi ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. (14. Lem’a 2. Makam)

(Sahife-i âlem: Âlem sayfası / Satır-ı Nurani: Nurani satır / Hayt: İp)

İlk önce ehadiyet kavramı üzerine konuşalım:

Vahidiyet ve ehadiyet Allah’ın isimlerinin tecellisine iki farklı bakıştır. Bu lafızların manasını şu misalle anlayabiliriz:

Güneş denizi aydınlattığı gibi, denizin her bir damlasını da aydınlatır. Denizde tecelli ettiği gibi, aynı şekilde tek bir damlada da tecelli eder.

– Güneşin denizdeki tecellisi vahidiyettir.

– Denizde tecelli ettiği şekliyle tek bir damlada tecelli etmesi ehadiyettir.

Aynen bunun gibi, Allahu Teâlâ da şu âlemde isim ve sıfatlarıyla tecelli etmektedir.

– Bütün eşyanın hep birden Allah’ın isim ve sıfatlarına ayna olması Allah’ın vahidiyetinin tecellisidir.

– Tek bir eşyanın âlemde tecelli eden isim ve sıfatlara ayna olması ise Allah’ın ehadiyetinin tecellisidir.

Mesela, Allah’ın yeryüzünün tamamına hayat vermesi vahidiyet tecellisidir. Tek bir kelebeğin bu hayatı kendinde göstermesi ehadiyet tecellisidir. Eğer siz tefekkür ederken yeryüzünü bir bütün olarak düşünüp, yeryüzüne hayat verilmesini tefekkür ederseniz vahidiyet tecellisini tefekkür etmiş olursunuz. Eğer tek bir kelebeği nazara alıp, ona hayat verilmesini düşünürseniz ehadiyet tecellisini tefekkür etmiş olursunuz.

Yine Allah’ın kâinatı yaratması ve “Hâlık” isminin kâinatın icadında gözükmesi vahidiyet tecellisidir. Bir kuşu yaratması ve “Hâlık” isminin kuşun icadında gözükmesi ise ehadiyet tecellisidir. Eğer siz tefekkür ederken kâinatı bir bütün olarak düşünüp, “Hâlık” ismini kâinatın yaratılmasında tefekkür ederseniz vahidiyet tecellisini tefekkür etmiş olursunuz. Eğer tek bir kuşu nazara alıp, “Hâlık” ismini onun yaratılmasında düşünürseniz ehadiyet tecellisini tefekkür etmiş olursunuz.

Tekrar metne dönelim. Üstadımız dedi ki: Bismillahirrahmanirrahîm sahife-i âlemde bir satır-ı nurani teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsi ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır.

“Sahife-i âlemde bir satır-ı nurani teşkil eden üç sikke-i ehadiyet” ifadesiyle şu sikkeler kastedilmiş:

1. Kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesanüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübra-i ulûhiyet.

2. Küre-i arz simasında nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür eden sikke-i kübra-i rahmaniyet.

3. İnsanın mahiyet-i câmiasının simasındaki letaif-i re’fet ve dekaik-ı şefkat ve şuâat-ı merhamet-i İlahiyeden tezahür eden sikke-i ulyâ-i rahîmiyet.

Bu sikkelerin mütalaasını daha önce yapmıştık. Bu sebeple burada tekrar izahına girmiyoruz.

İşte Bismillahirrahmanirrahîm bu üç sikke-i ehadiyetin kudsi ünvanı, kuvvetli bir haytı ve parlak bir hattıymış.

— Peki, bu bilgiden bizim kıssadan hissemiz ne?

Kıssadan hissemiz şu: Bizler besmele çektiğimizde mezkûr üç sikke-i ehadiyeti tefekkür etmeli, bu sikkelerdeki bütün tezahürlerin Allah’a ait olduğunu düşünmeli, imanda terakki etmeli ve marifetullahta yeni pencereler açmalıyız. Besmeleyi de bu manaların kudsi bir ünvanı, kuvvetli bir bağı ve parlak bir hattı bilmeliyiz. Yani mütalaasını yaptığımız üç sikke-i ehadiyet sanki tecessüm etmiş de Bismillahirrahmanirrahîm şeklini almış. Kim bu kelamı bu manaları tefekkür ederek söylerse üç sikke-i ehadiyeti tasdik ve ilan etmiş olur.

Yani Bismillahirrahmanirrahîm yukarıdan nüzul ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musaggarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi arşa bağlar, insanî arşa çıkmaya bir yol olur. (14. Lem’a 2. Makam)

(Nüzul: İnmek / Semere-i kâinat: Kâinatın meyvesi / Nüsha-i musaggara: Küçültülmüş nüsha / Ferş: Yer)

Sanki besmele, sema cihetinden sarkıtılmış İlahî bir ip…

Bu ipin ucu insana dayanıyor yani insana ulaşıyor…

O insan ki semere-i kâinattır yani kâinat ağacının meyvesidir ve âlemin küçük bir nüshasıdır… (İnsanın âlemin küçük bir nüshası ve kâinatın misal-i musaggarı olmasını daha önce izah ettiğimizden tekrar izahına girişmiyoruz.)

İşte besmele ferşi arşa bağlıyor. Yani kim arşa yükselmek isterse bu ipe tutunmalı. Bu ipe tutunan, insanî arşa çıkar.

İnsanî arş, insanlığın en yüksek derecesi demektir. İnsan var, insan var… Kimi hayvan derekesine düşmüş, kimi insan-ı kâmil makamına yükselmiş. Kimi kurttan daha vahşi, yılandan daha zararlı olmuş; kimi fenâ-fi’r-resul makamına çıkıp Allah’ın resulünde fâni olmuş. Kimi acımasız bir canavar olmuş, kimi Allah’ta fâni olup esmasının aynası olmuş…

İşte insanî arş, insan-ı kâmil olma makamıdır. Bu arşın en üstünde peygamberler oturur. Sonra salihler, veliler, şehitler ve diğer makbul zatlar oturur. Eğer bizler de onlarla beraber olmak ve insanî arşa ulaşmak istiyorsak besmele ipine yapışmalı ve bu ipin sahibinden bizi yukarıya çekmesini niyaz etmeliyiz.

Cenab-ı Hak bizleri bu ipe yapışanlardan ve insanî arşa ulaşanlardan eylesin. Âmin.

Bu makamda biraz usul dersi yapalım. Risale-i Nurları okuma usulü dersi:

Kardeşlerim, mesele okumak ya da okuduğumuzu anlamak değildir. Asıl mesele, okuduğumuzla amel etmek ve mananın boyasıyla boyanmaktır. Belki de bizler bunu yapamadığımızdan, okuyor okuyor ama hâlâ olamıyoruz; bir kazanda kaynıyor ama hâlâ pişemiyoruz.

Mesela, Üstad Hazretleri bu makamda bizlere insanî arşa çıkmanın yolunu gösterdi. Ancak yolu öğrenmek farklı, yolda yürümek farklı… Bizler bu mütalaa ile sadece yolu öğrendik. Peki, bu yeter mi?

Yetmez. Bu yola çalışmalı ve besmele ipine sağlam bir şekilde yapışmalıyız. Bunun için de ilk önce üç sikke-i ehadiyeti iyice hazmetmeli, manayı meleke hâline getirmeli ve Bismillahirrahmanirrahîm dediğimizde bu manaları tefekkür etmeliyiz. Besmeleyi bu manaların ve mezkûr sikkelerin kudsi bir ünvanı bilmeli, kuvvetli bir haytı ve parlak bir hattı görmeliyiz. Bismillahirrahmanirrahîm derken de insanî arşa yükselmeye niyet etmeliyiz.

Bunları yapmazsak okumamız maksuduna ulaşmaz. Sadece bilgi sahibi olur, ama asla bilge olamayız. Bir kazanda kaynarız da pişemeyiz; hâlâ ham ve çiğ oluruz.

Mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:

Demek, Bismillahirrahmanirrahîm sahife-i âlemde bir satır-ı nurani teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsi ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani Bismillahirrahmanirrahîm yukarıdan nüzul ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musaggarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi arşa bağlar, insanî arşa çıkmaya bir yol olur. (14. Lem’a 2. Makam)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin