a
Ana SayfaOn Dördüncü Lem'a İkinci Makam10. Ve bu hadsiz fezayı ve boş ve hâlî âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren bilmüşahede rahmettir…

10. Ve bu hadsiz fezayı ve boş ve hâlî âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren bilmüşahede rahmettir…

On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamını mütalaa ediyoruz. Kaldığımız yerden devam edelim:

“Ve bu hadsiz fezayı ve boş ve hâlî âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren bilmüşahede rahmettir.” (14. Lem’a 2. Makam)

(Hâlî: Boş, ıssız)

Allahu Teâlâ rahmetinin tecellisiyle semayı yıldızlarla süslemiş ve meleklerle şenlendirmiş. Kur’an-ı Hakîm bu süslemeyi şöyle beyan ediyor:

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ

“Andolsun ki biz semayı kandillerle (yıldızlarla) süsledik.” (Tebareke 5)

Peygamberimiz (a.s.m.) da semanın meleklerle doldurulmasını ve şenlendirilmesini şöyle beyan ediyor:

“Gökyüzünde dört parmaklık bir yer yoktur ki melekler secde eder vaziyette orayı doldurmamış olsun.” (Tirmizî, Zühd 9; İbni Mâce, Zühd 19)

Hadsiz fezanın yıldızlarla ziynetlendirilip nurlandırılması ve meleklerle doldurulup şenlendirilmesi rahmet-i İlahiyenin bir cilvesidir. Eğer rahmetin tecellisi olmasaydı sema boş ve hâlî kalır, gecemiz zifiri karanlık olurdu. Gökyüzü bize nur ve sürur değil, dehşet ve vahşet verirdi.

Cenab-ı Hakk’ın rahmetine hadsiz hamdüsena olsun ki gecemizi yıldızlarıyla aydınlatmış. Yıldızları bize birer pusula, Ay’ı gecemizin kandili ve Güneş’i evimizin lambası ve sobası yapmış.

“Ve bu fâni insanı ebede namzet eden ve ezelî ve ebedî bir zata muhatap ve dost yapan bilbedahe rahmettir.” (14. Lem’a 2. Makam)

Ey nefsim!

— Senin ne kerametin var ki Allah’a muhatap ve dost olmuşsun?

— Ne kıymetin var ki Allah sana kitap indiriyor, peygamberler gönderiyor ve seninle konuşuyor?

— Sana ne diye değer veriyor ve senin için cenneti hazırlıyor, seni kendisine ebedî misafir yapıyor?

Ey nefsim! Bunlar senin zatî kıymetinden ve kerametinden değil, Allah’ın rahmetindendir. O rahmettir seni ebede namzet eden. Odur seni ezelî ve ebedî bir zata muhatap eden. Odur seni Allah’a dost eden. Eğer Allahu Teâlâ rahmetiyle muamele etmeseydi sen kimsin ki O’na muhatap olasın, sevgisini kazanıp dostu olasın, hitabına muhatap olup cennette ebedî misafiri olasın?

Bu kısma kadar şu altı cümlenin mütalaasını yaptık:

“Şu hadsiz kâinatı şenlendiren bilmüşahede rahmettir.

“Ve bu karanlıklı mevcudatı ışıklandıran bilbedahe yine rahmettir.”

“Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlukatı terbiye eden bilbedahe yine rahmettir.”

“Ve bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kâinatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muavenetine koşturan bilbedahe rahmettir.”

“Ve bu hadsiz fezayı ve boş ve hâlî âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren bilmüşahede rahmettir.”

“Ve bu fâni insanı ebede namzet eden ve ezelî ve ebedî bir zata muhatap ve dost yapan bilbedahe rahmettir.”

Bizler bu hakikatlere küçük pencereler açtık. Hâlbuki bu hakikatlerin penceresi o kadar büyük ki seyret seyredebildiğin kadar…

Kardeşlerim, önemli olan sadece manayı anlamak değildir. Asıl önemli olan, manayı ruha ve kalbe işletmek, akla yazmak, letaifi onun boyasıyla boyamak ve nefsi terbiye etmektir. Bunun yolu da tefekkürden geçer. Hakikatler üzerinde derinlemesine tefekkür yapılmalı ki hakikat ruha ve kalbe işlesin, kişide meleke hâline gelsin.

Bu sebeple, metne devam etmeden önce mezkûr altı hakikat üzerinde 20-30 dakika tefekkür edelim. Aslında “Bütün gün tefekkür edelim.” diyeceğim de buna çoğumuzun gücü yetmez. O hâlde hiç değilse 20-30 dakika tefekkür edip, Allah’ın rahmeti önünde muhabbet secdesine kapanalım. Eğer rahmet olmasaydı biz ne olurduk ve âlem ne olurdu, bunu düşünüp Allah’a hamdedelim. Daha sonra da mütalaaya devam edelim.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin